19 Eylül 2010 Pazar
12 Eylül 2010 Pazar
İhtiyar Delikanlı
Dünya futbolunun son 20 yılındaki en iyi sol açığı artık yavaş yavaş sahneden çekiliyor.. Dile kolay.. ManU'da geçirilmiş 20 yıl.. Belki Ronaldinho tekniğinde değildir ya da Messi kadar kıvrak değildir ama o sürekli oradadır. Yıldız futbolcu değildir ama büyük futbolcudur. Sir Alex'in otobiyografisinde söz ettiği birkaç futbolcudan biridir... Premier Lig başladığından beri her yıl istisnasız gol atmıştır. Bu alanda rekorun sahibidir. 3 G'li soyismiyle her zaman hafızalarımıza kazınmıştır..
Ve biz onu 90'lı yılların o efsane ManU kadrosundaki isimleriyle birlikte anacağız..
11 Eylül 2010 Cumartesi
İyi Bayramlar Üzerine....
''Konya’da bayram nedeniyle ailesiyle birlikte Gaziantep’e giden Erdem Nacaroğlu direksiyon başında uyuyunca otomobil şarampole yuvarlandı.
Kaza, saat 08.00 sıralarında Konya-Karapınar Karayolu’nun 50′inci kilometresinde meydana geldi. Erdem Nacaroğlu’nun kullandığı 34 FD 8738 plakalı otomobil, iddiaya göre sürücüsünün direksiyon başında uyuması sonucu kontrolden çıkarak şarampole yuvarlandı.
Kazada, sürücü Erdem Naçaroğlu ile 44 yaşındaki babası Ahmet Nacaroğlu ve 42 yaşındaki annesi Zeynep Nacaroğlu yaralanırken, kardeşlerinden 16 yaşındaki Pınar Nacaroğlu, olay yerinde 11 yaşındaki Eray Nacaroğlu’da, kaldırıldığı Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi’nde yaşamını yitirdi..''
Her bayram duyduğunuz klasik kaza haberlerinden biri değil mi? Bugüne kadar duyduklarım da benim için öyleydi. Ne de olsa ateş düştüğü yeri yakıyordu.. Ve bu defa ateş, kapı komşumuzun evine düştü..
Hep derdim ''bu çocuk çok kötü araba kullanıyor, bigün çevirip pataklayacam'' diye.. Artık akıllanmıştır diyeceğim ama ya kaybedilenler....
9 Eylül 2010 Perşembe
8 Eylül 2010 Çarşamba
Türkiye:3 Belçika:2
Kabusumuz yine ortaya çıktı. Bir geceyi daha mahvetmek üzereydi.. Aurelio-Selçuk-Emre orta sahasıyla maça başlamak maça zaten geride başlamaktı.. Skor olarak olmasa da oyunun merkezi olarak.. İlk yarı boyunca Servet ve Emre en çok paslaşan iki oyuncu konumundaydı. Selçuk ya da Aurelio'dan yapması beklenenleri Emre yapmaktaydı. Diğer ikisi ise ne yaptıklarını bilmez halde sadece yana ve geriye oynadılar. Sahaya çıkan 11'de en büyük hatamız Selçuk ve Aurelio'yu aynı yerde işlevsizleştirmekti.
Orta saha bu isimlerden oluşunca ilerisi de pek fazla ortalarda görünmedi. Tuncay-Hamit ve Arda zebellah gibi Belçika defansının arasında kaldı. Tuncay'ın tek yapabildiği koşmaktı. Maçın başlarında yakaladığı pozisyonda iyi bir forvet gol çıkarabilirdi fakat Tuncay forvet değildi. Oldum olası da gol vuruşları kötüydü.. Dün gece de öyleydi...
Belçika sahaya oynamak için çıkmıştı fakat daha çok kasap havası oynamak için. Bizim en uzunumuz Servet Çetin bile onların oyuncuları arasında pek bir masum kaldı. Zaten ilk golü kornerden her zamanki gibi abuk bir şekilde kalemizde görünce adamlar da oralardaki madenin farkına vardılar. Orta sahanın az ilerisinde oluşan her duran topta kale sahamıza doluştular. Her yüksek topa da müdahele ettiler. Maçın kırılma anı Felllaini'nin getirip gole dönüşemeyen pozisyondu..
İkinci yarı başlamadan yapılan Semih-Selçuk değişikliği takımı biraz daha ileri attı. Çok geçmeden de ilk gol geldi.. Hamit'in biraz daha ortaya çıkmasıyla sağ tarafta Sabri'nin de önü açıldı. Daha etkili ataklar başladı. Her iki kanatta çok iyi çalıştı desek yeridir. İkinci yarı ile ilk yarı arasında bu kadar belirgin bir fark olması tek bir değişiklik ile açıklanabilir mi gerçekten bilmiyorum..
Yediğimiz ikinci gol yine Türk usulü gol yeme durumu.. Şişirilen bir top, izleyen defans, boşa çıkan kaleci, bomboş yuvarlanan top v.s v.s.. Rakip 10 kişi kalmış, oyundan düşmüş, ikinci golü yemiş her şey yolunda giderken bir kahraman çıkıp her şeyi mahvedebiliyor bu takımda. Onur dua etmeli ki Arda, Hamit ve Emre çok üst düzey futbol oynadılar. Giden maçı çevirdiler. Yoksa gencecik yaşta potansiyel Rüştü yaftası yapıştırılacaktı kendisine..
Gecenin en güzel tarafı stadyuma gelen seyircilerdi. Tek bir boş koltuk bile yoktu. Gökhan Gönül'ün canlı canlı önümüzde depara kalkmasını izlemek isterdi bu gönül ama olsun. Sabri'nin çaresizliklerini izledik bol bol:))
5 Eylül 2010 Pazar
Refah Şilebi
Yıl 1940. Tüm dünya aynı yüzyıldaki ikinci büyük savaşı yaşamaktadır. Almanlar Avrupa'yı tek başlarına işgal ederken artık doğudaki hedeflere yönelmiştir. Türkiye savaş öncesi ve savaşın devam ettiği yıllarda tam bir tarafsızlık politikası izlerken savaşın iki tarafı da Türkiye'yi yanına çekmeye çalışmaktadır. Almanlar'ın Fransa'yı işgal ettikten sonra doğu'ya yönelmesi ile birlikte Alman tümenleri Balkanlar'da ilerlemeye başlamıştır. 1941'e gelindiğinde Bulgaristan'a girmiş ve Yunanistan'a yönelmiştir. Bu gelişmeler Türkiye'de büyük tedirginlik yaratmış ve tüm ülkede savaş ekonomisi uygulanmaya konulmuştur. Sınırda gezinen Alman tanklarına karşı Türkiye'nin yapabildiği tek şey sınıra çit yapmaktır.
Türkiye'nin tedirginliğini gören Almanya, Türkiye elçisi Von Papen aracılığı ile Hitler'den gelen mektubu İsmet İnönü'ye ulaştırır. Mektupta savaşı Almanlar'ın çıkarmadığı, Balkanlar'daki tümenlerin yanlış anlaşılmaması gerektiği ve Türkiye'ye asla saldırılmayacağı bildirilmiştir(Hitler'in Türkiye'ye saldırarak doğu petrollerine ulaşma isteğinde olduğu bilinmektedir. Hatta bunun için planlar bile hazırlatmıştır. Planın uygulamaya konulmamasının tek sebebi Anadolu'nun coğrafi koşullarının yıldırım savaş tekniklerine uygun olmamasıdır).
Savaşa girmemesine rağmen savaş ekonomisi uygulamasını sürdüren Türkiye 1941 yılında İngiltere'den 4 denizaltı sipraiş etmiştir(Uluç Reis, Oruç Reis, Murat Reis, Burak Reis). İngilizler gemileri teslim alacak askerlerin en geç 25 Haziran'a kadar Mısır'ın Port Said Limanı'nda olmasını istemiştir. Bunun üzerine Milli Savunma Bakanlığı'nca seçilmiş 19 Deniz Subayı, 72 Astsubay, 58 er ile İngiltere'de staj görmek üzere ayrılan 20 Hava Harp Okulu öğrencisi ve bir kısmı sivil olmak üzere toplam 200 kişi Refah Şilebi ile 23 Haziran 1941 günü Port Said'e gitmek üzere Mersin'den hareket etmiştir. Bu olayın birkaç gün öncesinde ise Türk-Alman saldırmazlık antlaşması imzalanır. İngilizler bu duruma çok tepki gösterir. Almanlar güney sınırlarını garanti altına almış ve Rusya'ya saldırmak için aradığı ortamı bulabilmiştir. Tüm bu gelişmelerden sonra 23 Haziran akşamı 40 yaşındaki Refah Şilebi Mersin'den hareket eder. Yola çıktıktan bir süre sonra milliyeti belirsiz bir denizaltı tarafından torpille vurulur. Gemi 22.30'da vurulur ve 4 saatte batar. Gemide bulunan tek filikayla 24 kişi kurtarılır. 168 kişi boğularak ölür. 8 kişi se geminin ambar kapağının üstünde kalır. Yol almaya çalışırlar fakat başaramazlar. 6 asker yüzerek kurtulmaya çalışır ve dalgaların arasında kaybolur. Kalan son 2 iki askeri ise o gün İstanbul'dan İskenderun'a gitmekte olan Doğan Gemisi kurtarır.
O devrin Türk Ordusu adına en büyük kaybı bu olay ile gerçekleşmiştir. Çünkü Mısır'a giden denizciler bakanlık tarafından özel olarak seçilmiştir. Yani Türk Ordusu'nun o dönemki en seçkin grubu bu olayla kaybedilmiştir. Olaydan sonra İngilizler suçu Almanlar ve İtalyanlar'a atarken Almanlar da bunu İngilizler'in yaptığını ileri sürmüştür. Daha sonra Fransızlar'ın bu olayı gerçekleştirdiği ileri sürülür fakat kanıtlanamaz. Tüm işaretler İngilizleri göstermektedir. İngilizler hem denizaltıları vermemek hem de Türkiye'yi savaşa müttefiklerin yanında sokabilmek için mi bunu yapmıştır? Bu hiçbir zaman bilinememiştir.
Refah Faciası sonrasında TBMM soruşturma başlatır. Dönemin Ulaştırma Bakanı Cevdet Kerim İncedayı ile Millî Savunma Bakanı Saffet Arıkan’ın görevlerinden istifa ederler. Yapılan soruşturma sonrasında ikisi de suçsuz bulunur. Refah Faciası Türkiye'nin bu yüzyıldaki Dumlupınar Faciası ile birlikte iki hazin denizaltı faciasından biridir.
Son zamanlarda bulunan bazı İtalyan ve Alman belgeleri ise, Refah’ın İtalyan bandıralı ve ‘Ondina’ adlı denizaltı tarafından batırıldığı iddialarını güçlendirmiştir.
İtalyan Deniz Kuvvetleri tarafından yayımlanan ve II. Dünya Savaşı’na ait bir raporda, Ondina’nın batırdığı geminin yerinin koordinatları verilmektedir. Bu koordinatlar, Refah’ın battığı bölgeye uymaktadır.
Türkiye parasını ödeyip sipariş ettiği denizaltıları hiçbir zaman alamamıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)