31 Temmuz 2011 Pazar

Trt İngilizcesi



Söyleyeceklerim sana değil bey abi. Senin bir kabahatin yok bu rezalette. Kabahat seni oraya gönderip üstüne bir de Hiddink'le röportaj yaptıranda. Trt için yıllardır süregelen bir iddiadır bu. birilerinin birilerini sürekli kayırdığı veya yine birilerinin birilerinin ayağını kaydırmak için olmadık işlere bulaştırdığı. Bu açıdan bakınca sen kayırılmaktan ziyade sanki aç aslanların önüne atılmış gibi duruyorsun. Zaten röportaj sırasındaki ''sıçtık'' bakışın da bunu kanıtlar durumda. Bir de ''maybe skandal'' olayı var ki ona hiç girmiyorum.

Evet millet, bizim elektriğimizden, aldığımız her televizyondan vergi kesen Trt'nin son hali budur. Geçtiğimiz Dünya Kupası maçlarını nasıl rezil ettikleri ortadayken önmüzdeki Dünya Kupası için de uçkur çözdüklerinin en büyük kanıtıdır bu olay. Zaten memleketin yönetici kısmı mütemadiyen böyle tipler. Haketmediği halde bir yerlere gelenler.. Şimdi bunları söylüyorum ve ''orada ben olsam daha iyiydi yeaaa'' diyerek kolaycılığıa da kaçmıyorum. Hayır ben de olamazdım. Lakin koskoca Trt'de bir tane bile ingilizce bilen muhabir hadi onu da geç bir tane çevirmen olmaz mı yahu? Naıl bir sirk sizin orası?

Sevgili bey abi. İsmini sonradan öğrendim. İbrahim Kırkayak'mış. Televizyonculuk, yayıncılık veya futbol konusunda uzman olabilirsin ama hiç olmazsa arada bir ''is'' ya da ''the'' kullansaydın. Valla ben bu halimle kullanıyorum. Hiçbir şey yapamasan rijkaard'ın çevirmeni gibi ''what do you think about'' deyip at pası.

Not: Tanju Çolak'tan sonraki ikinci büyük milli felaket:)

http://www.yildiz.tv/?act=dvr&chan=trt3&seekTime=30-07-2011%2023:38

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Fritz Walter




Fritz Walter 2.Dünya Savaşı'nın son yılına kadar milli takım sayesinde gerçek manada askerlik yapmadı. Ama yenilgi kaçınılmaz olduğunda birliğine gitti. Ruslar yerine Amerikalılar'a teslim olmayı yeğleyen bölük, yakalandıkları bölge gereği Sovyet Ordusuna teslim edildi. Walter ve arkadaşları bir trene bindirildi. İstikamet Sibirya'ydı. Sibirya öncesi son istasyon Ukrayna'daydı. Bir mola verdiler. Fritz Walter, bir grup subayın maç yaptığını gördü. Ruslar'ın yanı sıra Macar, Çek ve Polonyalılar da vardı. Esir olmasına aldırmadan maça katılmayı teklif etti. Kabul edilince oynamaya başladı. Tabii ki performansıyla büyülüyordu. Derken bir Macar subay, onu tanıdı. 1942 yılında oynanan Almanya-Macaristan maçını anımsamıştı subay. Walter'in adı Sibirya listesinden hemen silindi. Ukrayna'daki o kampta 7-8 ay esirlere futbol öğretti. Sonrasında ise serbest bırakıldı. Bu olaydan 9 yıl sonra 1954'te Batı Almanya, o subayın ülkesi Macaristan'ı 3-2 yenip dünya kupası'nı alırken takım kaptanı Fritz Walter'di. Kader işte!

Kaynak: knoxoverstreet Ekşi Sözlük. http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=fritz%20walter

Yazarın Notu: 1954 Dünya Kupası'nda Batı Almanya'nın teknik direktörü şimdilerde bile Almanlar'ın futbol ilahı kabul ettikleri Sepp Herberger'dir. Fritz Walter'i de ilk kez o milli takıma çağırmıştır.

17 Temmuz 2011 Pazar

15 Temmuz 2011 Cuma

Şeki Mi İhale Mi?




Herkes ‘futbolda şike’ meselelerini, “vay, sizin kulüp de pek bir kirliymiş!” diye konuşadursun, takdir edebileceğiniz üzere bu operasyon da tamamen duygusal!.. Ha, evet, kulüpler pek bir kirli. Bunu bilmeyen mi vardı? Lakin yaşananlar, kirli kulüpleri Silivri Hamamı’nda keseleme operasyonunun çok ötesinde bir anlam taşıyor.

Kimi kesimler şike operasyonuna temkinli yaklaşarak, endüstrileşmiş futbol aleminin cemaat ve Akp’nin iştahını kabarttığını, operasyonun futboldaki pastayı mideye indirmek maksadıyla yapıldığını söyledi. Bu izahat kısmen doğrudur; ancak, ‘kısmen’ doğrudur. Çünkü ortada, futbolda dönen paradan çok daha büyük bir para var…

O ‘büyük para’ mevzuuna geçmeden, emniyet ve yargı süreçlerinde hiçbir şeyin tesadüfi olmadığını hep hatırımızda tutalım. Ergenekon hakimi Köksal Şengün, milletvekili seçilen Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın serbest bırakılması gerektiği yönünde oy kullanır kullanmaz Bolu’ya sürgün edildi mesela! Yargı işte bu kadar ‘bağımsız’... Dolayısıyla, Deniz Feneri soruşturmasında ‘formalite icabı’ tutuklanan Zahid Akman ve üç kafadarı hakkında zerre gürültü kopmazken, ‘şike çetesi’ hakkında emniyet’ten ortalığa ‘bilgi’ boca edildi.

Şimdi operasyonun niteliğine bakalım. Fenerbahçe’den başkan Aziz Yıldırım, Beşiktaş’tan futbol komitesi başkanı ve asbaşkan Serdal Adalı gürültülü bir süreçle tutuklandı. Bu iki ismin ortak bir özelliği var. Her ikisi de Nato müteahhidi ve silah ticareti ile uğraşıyor. Fenerbahçe taraftar sitesi antu.com’da ortaya atılan iddia ise çok çarpıcı. Yine silah taciri Ali Şen’in oğulları tarafından kurulan antu.com’da, Aziz Yıldırım ve Serdal Adalı’nın nisan ayındaki 4 milyar dolarlık helikopter ihalesi nedeniyle operasyona maruz kaldıkları vurgulandı. Yıldırım ve Adalı, ihaleyi kazanan konsorsiyumun ortakları; ihaleyi kaybeden konsorsiyumda ise Başbakan’ın damadı Berat Albayrak’ın ceo olduğu Çalık grubu var.

Operasyonun bahanesi şike ama şahanesi çil çil dolarlar. Bugüne dek büyük paralar kazanmış isimlere taahhüt işlerinden el çektiriliyor. Yerlerine yenileri ve tabii ki iktidarın yanındaki isimler getiriliyor. Bu tasfiye harekatının ‘yasal’ dayanağı da ihale şartnamesi. 4734 sayılı kamu ihale kanununa göre, ‘ihaleye katılamayacak olanlar’, madde 11’de şu şekil belirtiliyor:

“aşağıda sayılanlar doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak‚ kendileri veya başkaları adına hiçbir şekilde ihalelere katılamazlar:

a) (değişik: 20/11/2008-5812/4 md.) bu kanun ve diğer kanunlardaki hükümler gereğince geçici veya sürekli olarak kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmış olanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı terörle mücadele kanunu kapsamına giren suçlardan veya örgütlü suçlardan veyahut kendi ülkesinde ya da yabancı bir ülkede kamu görevlilerine rüşvet verme suçundan dolayı hükümlü bulunanlar.”

Evet, şu anda Aziz Yıldırım ve Serdal Adalı ‘örgütlü suçlar’ kapsamında cezaevine atılmış vaziyette. Bugüne kadar girdikleri ve aldıkları ihaleler, bundan böyle Akp sermayesinin birikimini besleyecek. İsviçre’deki hesaplar nasıl şişiyor zannediyorsunuz?

Şimdi, Beşiktaş Çarşı grubunun bu gerçekliğin farkında olmadan yaptığı edebi açıklamayı okuyalım. Özetle, “sahip çıkmıyoruz, aklansınlar da gelsinler,” deniyor açıklamada. Böylesine ‘organize’ bir yargının ‘akladığı’nın ne kadar ‘ak’ olacağı tartışması bir yana, sahi siz bütün bu kulüplerin yönetimlerindeki koca koca sermaye sahiplerinin ‘ak’ olduğunu mu sanıyordunuz bugüne kadar? Demirören Beyoğlu’nun ortasına o koskoca binayı nasıl dikti sizce? Milliyet ve Vatan'ı hangi ilişkiler ve talimatlar doğrultusunda aldı? Operasyon çekilmeyince ‘ak’ mı oluyor insan? Bütün kulüplerin başında ihaleci, rüşvetçi, şikeci tiplerin oturduğunu bilmiyor muydunuz? Ya da, bilet, kombine falan işlerinden kendi kendinizi aklayabildiniz mi? Zamanında Sinan Engin aklanıp da mı gelmişti? Ya da Ferdi Aslan niye öldürüldü?.. Soruları artırabiliriz…

Şu uğruna adam öldürülen futbol camiası, boğazına kadar pislik içindedir. Eğer ‘sol’sanız, gitmeyin kardeşim o statlara!.. Yıkılsın bu endüstri!.. Var mısınız?..

Hakan Gülseven.

red.web.tr

8 Temmuz 2011 Cuma

Tebessüm




Şu sıralar en çok ihtiyacım olan şey aslında azıcık tebessüm etmek. Edebilmek. Geçen hafta Pazar gününden beri şikeydi, tutuklamalardı, mahkemeydi derken bütün tadımız tuzumuz kaçtı. Şike var mıdır, yok mudur, varsa cezalar nasıl olur şu an için bilmemize imkan yok. Zaten böyle bir operasyon Türk futbol tarihinde yok. Neyse bunu kısa kesiyorum sonrasında kendimce bir şeyler karalayacağım..

Gece gece şu resmi gördüm de azıcık keydim yerine geldi. Vay be arkadaş o vakitler demek ki tüm çocuklar safmış. Henüz bu boktan dünyanın kiriyle pasıyla tanışmamışlar.. Biz de bir zamanlar öyle miydik?