30 Ağustos 2011 Salı

Yorgun



''Yorgun? Günde 15 saat çalışıp ayda bir kaç yüz euro kazanıp evine dönen baba yorgun olur. Biz değil..''

J.M

Hem Penaltı Hem Gol




Hem Ramazan Bayramı'nın ilk günü hem de 30 Ağustos Zafer Bayramı.

Hepinize kutlu, mübarek, iyi bayramlar..

28 Ağustos 2011 Pazar

Güle Güle TOTA!!!




Ne çok tekrar etmeye başladık şu cümleyi Fenerbahçeliler olarak... Sırada kimler var hakikaten düşünmeden edemiyor insan. Güiza, Lugano, büyük ihtimalle Niang ve Dia da bu kervana katılacak.

Anlamıyorum şu sözleşmedeki 3 Milyon Euro maddesini. Lan Güney Amerika şampiyonu takımın hem kaptanı he stoperi bir adam var kadronda. Ederi Pepe denen kazmanın 30 Milyon ettiği yerde hiçe etmese en az 15 Milyon eder. Ve sen bu adamın sözleşmesine ''3 Milyona gidebilir'' maddesi koyuyorsun. Bu adamı transfer edenlerin ya da sözleşmesini uzatanların futboldan anladığı ortada amna yöneticilikten anlamadığı aşikar.



Luciano sonrası transfer edilmişti. E biraz şans da olacak bir oyuncuda. Daha formayı giyip ilk maçına çıkar çıkmaz 2 gol sallamıştı Antalya kalesine. O zamanlar herkesin dilinde Luciano vardı. O maç sonrası Luciano gitti Lugano geldi. İlk maçtan taraftar bu adamı çok benimsedi, kabullendi. Sert oyuncuydu, takımı için ağız burun kan içinde kalan kaç tane oyuncu kaldı ki şu endüstriyel soygunda. Lugano son mohikan gibiydi bizim takımda. O ve Tuncay aynı anda aynı forma altındaysa bir takım için daha ne gerekirdi ki. Top peşinde koşmaktan takım olarak rekorlar kitabına bile girerdik.

Hep eleştirilirdi. Her sezon bir transfer hikayesiydi önümüze konan. Bakıldığı vakit adı geçen takımların hepsinde direkt oynayabilecek bir oyuncuydu Lugano. Gel gör ki kimse ona Türkiye'de verdiği ücreti veremiyordu.(Aslında veriliyordu ama vergi kesintileri Türkiye'dekin fazla olduğu için Lugano'ya bzim verdiğimizin yarısı veriliyordu) Yüksek bir meblağ alıyordu bir defans oyuncusu için ama aldığını sonuna kadar hakediyordu. Yobo ile birlikte yıllar sonra Uche-Högh benzeri bir defans hattımız vardı. Şu son olaylardan sonra o da kuşa çevrildi. Gitmesini kimse gemiyi terketmek olarak değerlendirmemeli. Zaten mevcut durumda yabancıların bir çoğu elden zorunlu olarak çıkarılcak..

Seni unutmayacağız Tota. Fransa Ligi'ni izlememiz için artık bir nedenimiz var...

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Barca Ah Barca




İnsanın şu sıra hiçbir şey yazası gelmiyor bok çukuruna batmış futbolumuz hakkında. Ne var ki elimizde hala daha izleyebileceğimiz bir Messi, bir Xavi bir Fabregas var. Niceleri var saymadığım, onları da sizler ekleyiverin cümlenin sonuna.

Şu Porto çok acayip bir takım. Savunma takımı desem Lucescu'nun Shaktar'ı gibi. Değil. Hücum takımı desem o da değil. Böyle arada takılan sinir bozucu bir şey. Bu halleriyle Barcelona'yı biraz ritm dışına çıkardılar ama zorladılar dersek pek doğru bir kelime kullanmış olmayız. Direndiler, pas kanallarını kapatmaya çalıştılar, arada bir şut denediler. Hepsi bu. Gerisinde zaten Barcelona vardı.

İlk yarı bitmeden golün gelmesi kötü oldu Porto adına. Hem de maç boyu Xavi ve Iniesta'dan beklediğimiz o bel kırıcı pası bu defa Porto'nun insan azmanı Hulk yaptı. Messi de zaten genlerine işlenmiş olan şeyi yaptı. Helton bana göre Avrupa'nın en iyi bir kaç kalecisinden biridir ama yediği fake.. Düşman başına.

İkinci yarı yine Porto adına konuşacak olursak Guarin'in tek bir zorlayıcı şutu vardı. Onun dışında bu da kaçar mı denecek tek pozisyonları yoktu. Falcao'yu belki biraz ararlar ama yerine birini mutlaka bulur bu futbol simsarları. Getirdikleri Kleber için ilk maçtan bir şey söyleyemem ama bir cevher var gibi. Yaşı da 21. İzleyip görelim.



Fabregas sopn 3-4 gün içerisinde kariyerinde kaldırmadığı kadar kupa kaldırdı. Bu da işte Barcelona'da oynamanın güzelliği. Yalnız dikkat ediyorum da sanki birinin kastı var bu adama. Son iki maçtır bileğine bileğine çalışıyorlar bu adamın. Nedir derdiniz birader?

Başlık biraz Ntvspor reklamı gibi oldu ama idare edin. Ben o teyzenin her ''Kaka ah Kaka'' deyişinde acayip bir hisse kapılıyorum. Neyse uzatmayalım konu başka taraflara kayıyor..Kayıyor derken????

25 Ağustos 2011 Perşembe

Şampiyonlar Ligi




A GRUBU
Bayern Münih
Villarreal
Manchester City
Napoli

B GRUBU
Inter
CSKA Moskova
Lille
Trabzonspor


C GRUBU
Manchester United
Benfica
Basel
O.Galati


D GRUBU
Real Madrid
Lyon
Ajax
Dinamo Zagreb


E GRUBU
Chelsea
Valencia
Bayer Leverkusen
Genk

F GRUBU
Arsenal
Marsilya
Olympiakos
B.Dortmund

G GRUBU
Porto
Shakhtar Donetsk
Zenit
Apoel


H GRUBU
Barcelona
Milan
Bate Borisov
Viktoria Plzen

G grubunda olmak vardı şimdi...

Trabzon görünen o ki gönderdiği adamları ilk önce hamama ordan kura çekimine göndermiş. eski cenabetlikleri olsa kesin Milan-Barca grubuna düşerlerdi. İyi kura.

23 Ağustos 2011 Salı

Fenerbahçe:1 Werder Bremen:0



Türk Futbolu'nun içinde bulunduğu pislik çukuru hiç kuşkusuz tüm takımları bu seneyle sınırlı kalmaayacak şekilde etkileyecektir. Bazı takımlara olumlu manada bazılarına olumsuz manada. Fenerbahçe şu anda tüm bu olayların tam da merkezindeki takım. Yapılan her hareket, söylenen her söz takım üzerine bırakın şaibeyi direkt film senaryoları üretilecek şekle getirilebiliyor. Bunca harala gürelenin içinde takımın bundan fazlasıyla etkilebileceğini-Emenike'de yaşananlar gibi- hatta önümüzdeki bir kaç sezonu da kaybedebileceğimizi düşünüyordum. Fakat şu maçı izledikten sonra fikirlerim tamamen değişti. Yaşananlar tam tersi müthiş bir hırs pompalamış takıma. Bilica dahil, bakın Bilica dahil herkes kendini yırtarcasına mücadele ediyor. Alemlerin adamı olarak gösterilen Niang kendisini savunanları bakkallara postalıyor, Alex'i söylemeye zaten gerek yok. Yıllanmış şarap gibi Yaşlandıkça kendini yeniliyor.

Maça gelirsek, Gökhan Gönül'ü uzun bir adan sonra sağ açık gibi gördük mmaçta. Pek de olumlu şeyler söyleyemeyeceğiz bu konuda. Gökhan geriden gelip atağa katılan bir oyuncu. Açıkta oynadığı vakit buna pek fırsat bulamadı orta sahadaki mücadele içerisinde. Yerinde oynayan Orhan Şam ideal bek kıvamında. Dia bence senenin en flaş ismi olacak gibi görünüyor. Topla inanılmaz etkili. Bir de şu ince işleri becerebilse. Gümbür gümbür rakip eksiltiyor sonrasında öyle işle yapıyor ki dağlara taşlara. Stoch hala Twente'de kalmış. İyi oyuncu, kumaş var lakin kanıtlayamıyor. İstiyor da beceremiyor sanki. Alex zaten bildiğiniz gibi. Bu adamın ismini de şike soruşturmasında andılar ya, o insanları Allah çarpmazsa ben de bir şey bilmiyorum.

Sezon öncesi en çok dikkat çeken iki isim bana göre Baroni ve Uğur Boral'dır. Baroni'nin boş olan soketlerine ram atmışlar gibi. Çok hızlandırmış oyununu. Topu dürtmeden direkt isabetli pasa dönüştürüyor. Bu iyi bir gelişme. Uğur sakatlık sonrası kendini toparlamış gibi. İki maçtır skora direkt katkı veriyor. Solda iyi bir alternatif hatta direkt oyuncu olabilir.




Defans hattına Yobo ve Lugano'nun geri döneceğini varsayarsak pek problem yaşanmaz. Savunma hattı aynen devam eder. Aykut Kocaman geçen sene başında denediği gibi 4-3-3 tarzı bir şey deniyor. Başarılı olur mu bilemem ama geçen sene ne ızdıraplar yaşadığını kendi daha iyi bilir. Şu anki formata göre Alex ortada sağda Dia solda Niang gibi durum var ki Alex'le Niang'ı biraz taca atmış oluruz. Hazırlık maçlarının da amacı bu. Deneyip göreceğiz. Ama ilk izlenimler iyi görünüyor. 25 Ağustos'taki kura çekiminde ilk torbadan Arsenal, ikinci torbadan Marsilya-üçüncüden biz haliyle- dördüncü torbadan da Dortmund hariç herhangi birinin gelmesi dileğiyle.

Esen kalınız.

21 Ağustos 2011 Pazar

Bir Golün Kaybettirdikleri



Yaklaşık olarak 128.000 TL'ye tekabül eder.

Vladimir İlyiç Lenin



Ne kendisinden sonra gelecek olan Troçki'nin sürgüne gönderilip öldürülmesi, ne Stalin'in diktatörlük dönemi, ne de Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'ni dağıtıp kuşa çevirmesi.

Bu adamı mezarında ters çevirmişse ancak bu reklam ters çevirir. Sen kalk koskoca bir ideolojinin lideri ol, dünyanın görüp görebileceği en büyük devrimleri gerçekleştir kaldı ki o ideoloji kapitalizmin baş düşmanıdır. Sonrasından kapitalizmin reklamlarına meze ol. Adaletin yok dünya..

19 Ağustos 2011 Cuma

Güle Güle Ağlak Çocuk




İlk kez Euro 2008 finallerinde izlediğimizde ne de güzel gözükmüştü gözümüze. Oyunda kaldığı kısıtlı dakikalarda öyle yararlı işler yapmıştı ki ''bizim tkaımda olsa ne goller atar ama'' demiştik kendi kendimize. Boru mu birader? İspanya Ligi'nde kamyonla gol atmış bir adamdan bahsediyoruz. 2008 finalleri ile de resmen cila çekmiş üstüne. Medyada sürekli Arsenal'e gidecek haberleri dolaşıyor o dönem. İşimiz zor. Ama ne oluyrsa oluyor bir de bakıyoruz havaalanına indirmişiz adamı. Ondan önce de milli takımdan hocası Aragones gelmiş takımın başına. Offf be şampiyon takımın hocasıyla, forvertini aynı çatı altında bir araya getirmişiz. Şampiyonlar Ligi ile ilgili ne hayaller ne hayaller...

Sonra sonra balon patladı. Ne aragones kaldı, ne de onun getirdiği ikinic sınıf adamlar. Bir tek Güiza kalmıştı o dönemden. Üzerindeki fiyat etiketinden olsa gerek ne atılıyordu ne satılıyordu. Öyle ki koskoca bir camianın iki senesine mal olmuştu bu yüzden. 2 sezon önce Kadıköy'de oynanan ve Bursaspor'un 3-2 kazandığı maçta, Fenerbahçe 2-0 öndeyken öyle bir gol kaçırmıştı ki maç orada kopacakken, tam tersine dönmüş Bursaspor maçı 3-2 kazanmıştı. Sezon sonunda bu maçın acısı çok fena çıkacaktı.



Geçtiğimiz sezonun başında da gidiyordu, gidcekti derken kaldı. Sakatlıklarla boğuştu. Sezon arasında gidecekti, yine kaldı. Pek fazla oynayamıyordu. Pek arayanı da yoktu açıkçası Niang'dan sonra. Ama işte bu adam bir acayip, öyle bir yerde ortaya çıktı ki yine gönüllerimizi aldı. Buca maçına girdikten sonra topa ilk dokunuşu ağlarla buluşmuştu.. Sezonun bence en kritikl maçını döndüren adam olmuştu. Bir önceki sezon bu adamın teptiği ile giden şampiyonluk bir sonraki sezon tılsımlı dokunuşuyla gelmişti.

Evet çok kahretmiştir bizi. Çokça sövmüşüzdür. Ama forması için terinin son damlasına kadar savaşan bir adamdır Güiza. Sırf bu yüzden de iyi bir vedayı haketmektedir. Biz onu Beşiktaş'a sıraladığı gollerle, kaleye giren topu auta atmasıyla ve hisli, ağlak bakışlarıyla hatırlayacağız. Kale direkleri artık daha yalnız olacak sen olmayınca.

Radamel Falcao



Günün bombası Atletico Madrid'den geldi ve Portolu Falcao 40 Milyon euroya transfer oldu. Bu resim de Vicente Calderon'dan. Transferin resmiyeti açısından.

Bu Porto'nun son yıllarda yaptığı kaçıncı bol sıfırlı transfer ben takip edemedim. Lisandro Lopez, Lucho Gonzales, Pepe. Şimdi de Falcao. Toplasanız rahat 100 Milyonu bulur ki bizim transfer özürlülerin tarihleri boyunca oyuncu satışından elde ettikleri gelirden fazladır.

40 Milyon eder miydi bu adam? Bence ederdi. Ki bu transfere izin veren Porto vakt-i zamanında Pepe denen insan ziyanını Real'e 30 Milyona kakalamıştı. Bakış açısına göre az bile denebilir Falcao için ödenen rakam. Falcao-Forlan.. Arda Turan sevinmiştir en çok bu işe. Asistleri artık boşa gitmeyecek.

7 Ağustos 2011 Pazar

Dünya Varmış



Dünkü Milan-İnter maçını izleyemedim iş güç yüzünden ama bugünkü United-City maçını mutlaka izleyecektim. İzledim de. Maç sonu verdiğim tepki tam olarak budur. Ohh be dünya varmış. Ne özlemişiz be şu mereti. Şikeydi, skandaldı, teşvikti o kadar futboldan soğuttular ki bizi şu maçı izlemesek daha da kendimize gelemezdik.. Sezon açılıyor, kendi bokumuzda boğulmak bir yana dursun, biz futbolu sadece futbol olduğu için seven insanları yine Avrupalılar'ın sevindireceğini de anlamış olduk..

Maçın sonucuna bakıldığı vakit çok çekişmeli geçtiği sanılabilir fakat hiç alakası yok. Evet çok gollü bir maçta, son zamanlarda yaşadıklarımızdan sonra çölde bir vaha gibiydi ama city tarafından olaya bakıldığında iki kaleci hatası dışında hemen hemen hiç pozisyon bulamadılar. Topla sürekli oynayan, bastıran, paslarla rakibin üzerine giden tek takım vardı o da kırmızılardı.

Kaleci için de birkaç şey söylemek lazım. Van der sar'dan sonra kim geçse o kaleye biraz ufak kalırdı. De Gea bence bunun problemini biraz yaşıyor. Van der sar'ın boylu, poslu kaleciliğinin yanında De Gea sanki liseden yeni mezun olmuş bebe gibi kalıyor. İlk golde topa çıkabilirdi, çıkmadı. İkinci golde de Dzeko'nun yaradana sığınıp vurduğu şut üstüne gelmesine rağmen kurtaramadı. Bununla birlikte City'nin de özeti budur. İki kaleci hatası iki gol. Ne Dzeko ne David Silva ne de diğerleri hücum anlamında çok etkisizdiler. Etkili oldukları tek nokta vardı o da Unitedli oyuncuların ayaklarını ellerine verme çabaları. De jong(her zamanki gibi) ve Micah Richards buna iki kez yeltenmelerine karşın herhangi bir ceza almadılar ki kesinlikle kırmızı kartlık pozisyonlardı.

United tarafına gelirsek, Sir yine bildiğini okudu yine kazandı. Çoluk çocukla sahaya çıkmasına karşın, karşısında kasaplardan kurulu bir takım olmasına karşın hiç korkmadan saldı çocukları sahaya. Çocuklar da müthiş oynadılar. Ben özellikle Tom Cleverley isimli topçuya hayran kaldım. İkinci yarı oynamasına rağmen müthiş etkiliydi. İzleyicilerde bir Thiago etkisi bıraktı desek fazla abartmış olmayız sanırım. Rooney yine takımı ilerde tutan isimken Nani maçı koparan oyuncuydu. Hele attıkları ikinci golü izleyemeyenler mutlaka bir yerlerden bulup izlesinler. Barcelona futbol okulunda bile ders olarak gösterilebilecek bir goldü.

Scholes'dan sonra kalan son kale Giggs, Park, Berbatov gibi isimlerin yedek kaldığı bir United vardı karşımızda. Ben şahsen çok beğendim. Sezon içinde Şampiyonlar Ligi'nde çok ilerileri gidemezler ama önümzdeki senelerde müthiş başarılar yakalayacakları kesin. Cleverley diyorum dikkat diyorum.

Sözün özü özlemişiz futbolu be.