31 Temmuz 2009 Cuma

90. Yıl Kupası



Ankaraspor, Eskişehirspor, Gençlerbirliği ve Ankaragücü'nün katıldığı dörtlü turnuva bugün başladı. İlk maçı Ankaraspor ve Eskişehirspor oynadılar. 30. dakikada maçı izlemeye başladım. İlk yarı bitmeden uyuyakalmışım. Anlayın işte nasıl bir maç. Eskişehir 4-2 öndeydi bir ara maç 4-4 bitmiş. Penaltılarla Ankaraspor finale çıkmış. Ne çok sevinmiştir Junior Gökçek...

Benim dikkatimi çeken ise Trt'nin maçın anlatamı için kadın bir spiker görevlendirmesiydi. Yanında ikinci bir erkek spiker de vardı ama genelde maçı kadın spiker anlattı. Pek olmuyor yahu böyle aksiyonlu sporlarda kadın spiker. Biraz tatsız tuzsuzdu. Maçın hakemleri de kadındı bu arada. Futbolcuların itiraz biçimleri gayet medeniydi. Her maçta dudaklarında okuyabildiğimiz ufak tefek küfürleri bu maçta göremedik. Hoş bir gelişme bu bakımdan.. (Ne feminist kupaymış arkadaş.)

Yeni Sezon Açılımı




Yok sezon açılışı değil. Sezon Açılımı.. Şu sıralar her karın ağrısı hakkında bir açılım lafıdır gidiyor. Bu da Türk takımlarının yeni sezon açılış mantalitesi işte. İçeriği şöyledir; futbolcular tatilden döner, antremanlar başlar, takip eden bir kaç hafta içinde bizim mahalleden 11 kişi çıkarsam yenebileceğimiz seviyede rakiplerle hazırlık maçları yapılır, her ne kadar bunlar niye adam gibi takımlarla hazırlık maçı yapmıyor eleştirileri gelse de buna gerek yoktur. Zaten geçen sezon Kupa 2'ye kalınmıştır, ön elemede gelecek rakipler de bu kalibrede olacaktır. E sen de ManU değilsin ki birader, Audi Cup'a katılıp Bayern'le Milan'la oynayasın...

Fenerbahçe ve Galatasaray'ın dünkü maçlarını da bu bağlamda değerlendiriyorum. Resmi hazırlık maçı derler ya ondan işte. Rakipler bu ligde değil de ancak Bank Asya Ligi'nde ligde kalmaya oynarlar. Fenerbahçe açıkcası çok şaşırtmadı beni. Oyun şekli tıpku Daum'un ilk dönemini hatırlatıyor. O zaman da kapanan takımlar karşısında ilk golü bulana kadar baya bir kabızlık çekerdi takım. Ama bulduktan sonra da dörtlük beşlik ederdi. Dün de aynısı oldu. Gole kadar rakip iyi kapandı, açık vermedi, golden sonrası yol geçen hanı... Güiza tek vuruşlarda olmadığı kadar başarılıydı. Hatta bir ara röveşataya kalktı, top direkten döndü.. Hayırdır inşallah.

Geçen sezon da bir Macar takımıyla sezonu açmıştı Fenerbahçe. İlk golü de Roberto Carlos atmıştı. Sonrasını zaten biliyorsunuz. Sonu benzemesin diyoruz.. Bu arada Roberto Carlos iki hafta yok. Süper Kupa'da da büyük ihtimalle Deivid-Santos oynayacak. Uğur Boral ve Vederson artık Fortis Kupası maçlarını bekleyecekler..



Galatasaray hiç olmayacak pozisyonlar verdi rakibe ilk yarıda. Karşılaştırma yapsak iki takımın da pozisyonları eşit denebilir. Servet-Gökhan Zan uzun boylu defanslar ama gel gör ki adam kornerden göstere göstere atıyor golü. Adamını kaçıran da Mustafa Sarp. Herhalde Galatasaray yeni bir takım olmanın sancılarını uzun zaman çekecek. Linderoth takıma girince düzen oturur diyorum. Bu kadar açık vermezler.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Kolo Toure



Afrikalı Toure kabilesinin en meşhur fertlerinden biridir Kolo Toure. Diğeri de Yaya Toure. Yaya'yı şu sıralar parayla satın alamazsınız. Barcelona'nın şu anda görünen tek hamal topçusu.. Neyse konuya dönersek, Kolo artık Manchester City forması giyecek. Buram buram Arap sermayesi kokuyor değil mi? Adebayor'dan sonra Arsenal'den ikinci transfer. John Terry bunlara dirseğini gösterince alınabilecekler arasından en iyisini aldılar..

Efsane



Laf ola beri gele değil. Efsane sözcüğünün gerçek manada karşılığı olandı. Ben ve benim gibi bir çoklarının F1 izleme sebebiydi. 2006'da bıraktığında kariyerinde 7 dünya şampiyonluğu, onlarca pole position ve grand prix zaferi vardı. Podyumda Alman Milli Marşı'nı hepimize ezberletendi. Hakkinen ve Montoya ile çekişmesini tv başında heyecandan ayakta izlerdik. Kariyerinin sonlarına doğru F1 yönetimi yarışları daha çekici hale getirecek değişiklikler yerine, Schumi'yi yavaşlatacak kararlar almaya başlamıştı. ''Yahu bu adam yakında kendine de tur bindirecek'' sözünü söyletebilmişti bize. Benim hatırladığım kariyerinde tek bir kötü anı vardır. Avusturya Grand Prix'nde Barrichello'nun birinciliğini iç etmesidir. Her ne kadar takım direktifi olduğu söylense de yapmayabilirdi. Ya da bu kadar bariz olmamalıydı....

Şu son bir kaç yıldır Formula 1'i eskisi kadar takip etmiyorsam bu adamın yokluğundandır. Her ne kadar Ferrari takımının teknikeri olarak pistlerde kendisini görsek de yarış otomobili kendisine daha çok yakışmakta. Onun yeri orası. Dünya genelinde bile özel taraftarlarını olduğunu duymuştum Schumi'nin. Formula 1'in dünya genelinde izleyici sayısının düşmesinde de kuşkusuz bir etkisi vardı. Son İstanbul Grand Prix'ni 90.000 kişi izlemiş. Bu adam da olsaydı kaç olurdu bu rakam? Kesinlikle daha fazla olurdu..

Massa'nın talihsiz kazasından sonra Ferrari yönetimi sezon sonuna kadar Alman pilotun yarışacağını açıklamış. Her şerde bir hayır vardır lafı gerçek olsa gerek.
Cips+içecek+F1+Schumi: Paha biçilemez.

Türbülent Mavi Ekran Verdi



Ersun Yanal için de aynı şeyler söylenirdi zamanında. Ne kadar doğru bilemiyorum. Maçların devre aralarında bir bilgisayar programı yardımıyla rakibin zayıf yönlerini ortaya çıkardığıyla ilgili. Bülent Uygun da bunu kullandıklarını söylemişti. Hatta adına da Türbülent deniyordu. Lig maçlarından sonra bunu gerine gerine anlatıyordu Bülent Uygun. Şimdi sormak lazım o programa ne oldu diye.. Avrupa Şampiyonlar Ligi'ni kaldıramadı mı? Sürüm eski herhalde!

Avrupa'da beşinci maçına çıkımış bir takımdan bahsediyoruz. Geçen sene Braga'ya kötü sonuçlarla elenmişlerdi. Bu sene de çok farklı olmayacak gibi. Bu bağlamda Sivasspor'u eleştirmek belki haksızlık olur. Ama Bülent Uygun'un eleştirilecek çok yönü var. Sen Avrupa'da bir şeyler yapmak istiyorsan defansındaki adam Fener'in yedeği Yasin Çakmak, forvetin İspanya'da Barcelona'ya ofsayttan bir gol atmış olan Ersen Martin olmamalı. Olursa böyle oluyor işte. Şut atmadan maçı bitiriyorsun. Bu düzey Sivasspor'a ağır geldi, bu çok açık. Belki elenip Avrupa Ligi'ne kalırlarsa onlar açısından daha iyi bir kulvar olur.

Rakibin de çok iyi olduğunu söylemek lazım. M. Suarez çok iyi maç çıkardı. Aynı şekilde Biglia, Boussoufa.. Petkoviç rakip adına en iyi oyuncuydu!

En az dört kez hatalı ofsayt bayrağı kaldıran hakeme de saygılarımızı sunuyoruz! Gerçi iş çoktan bitmişti. Maç belki tek farkla yenilgi olsa Bülent Uygun'a gene mazeret çıkardı.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Seyranttepe



Hakikaten bir ranta dönüştü artık bu iş. Toki'nin ''stadı nasıl bitiririm'' derdinde olmadığı açık. ''Elime geçeni nasıl daha iyi yolarım'' düşüncesinde. Bilindiği üzere Galatasaray Ali Sami Yen arazisini Toki'ye devretmiş, karşılığında da Seyrantepe Stadı'nı hazır halde istemişti. Toki yaptığı ihalede işi Eren Talu'ya vermiş, sonrasında patlayan krizle birlikte inşaat durmuştu. Yeni ihale bugün yapıldı ve inşaat kaldığı yerden devam edecek. Gecikme en iyi ihtimalle altı ay..

Toki'nin yaptığı bu tip ihalelere benim bildiğim kadarıyla ''barter'' deniyor. Yani nakit ödemeden, cebinden beş kuruş para çıkmadan, işi tamamlatıyorsun. Daha sonra tamamlanan binadan, stattan veya plazadan müteahhite kat veriliyor. İlk ihaleyi ele alacak olursak, Eren Talu stadı tamamen kendi imkanlarıyla bitirecek, sonrasında Ali Sami Yen arazisinde yapılacak olan plazalardan yer sahibi olacaktı. Yaklaşık ihale bedeli 200-250 Milyon Dolardı. Ben dışardan bakan biri olarak, hangi deli bu işe girer acaba diyordum. Valla iyi cesaret. Sonrasında olanlar ise malum. Toki ihaleyi feshetti. Adamın cebinden yaklaşık 80 Milyon Dolar gibi bir para çıkmış. Geri alması mümkün değil. Çünkü sözleşme var. Şartlar da açık...

Yeni müteahhitin de stadı tamamlamak için yaklaşık 350 Milyon Dolar gibi bir parayı Toki'ye ödeyeceği söyleniyor. Yani hali hazırda 500 Milyar Lira'nın bir kenarda kuzu gibi yatıyor olması lazım. Valla delilik. Bu şartlarda yeni müteahhit mağdur olur mu bilmiyorum ama Galatasaray ve Eren Talu'nun mağduriyeti açık..

Yıldıray Baştürk



Oyun kurucusu olmayan Eskişehirspor için bundan daha iyi bir alternatif olabilir mi? Bence olamaz. Yıldıray'ın eski temposundan olmadığı kesin. Sürekli olarak sakatlıklarla başı dertte. Geçen sezon maç yaptı mı bilmiyorum. Şampiyonluğa oynayan ve sezon içinde çok sayıda maç yapan takımlarda oynaması zor görünüyor bu haliyle. Bu yüzden hem onun Eskişehirspor'a hem de Eskişehir'in ona ihtiyacı vardır demek yerinde olur. Belki başka bir takım da olabilir fakat genel itibarı ile bu tip takımlar..

Eskişehirspor'da geçen sezonun en büyük eksikliğiydi bir oyun kurucu. Yıldıray bu anlamda iyi transfer olur. Hem oyun kurucu hem de topu ileriye götürebilecek tipte bir oyuncu. İkinci ligde oynarken bu işi Doğa Kaya yapıyordu fakat ikinci ligde işte. Süper Lig'de pek bir numarasını göremedik. Aklımda kalan iki hali var. Birincisi, Galatasaray'ı İstanbul'da yendikleri maçta Youla'ya yaptığı asist. İkincisi, Beşiktaş maçında Yusuf Şimşek'ten üst üste yediği çalımlar sonrası ten renginin siyaha kaçması.

26 Temmuz 2009 Pazar

Şu Facebook Dedikleri



Oldum olası şu sanal sosyalleşme ortamlarından nefret etmişimdir. İnsanların sürekli olarak maskeli dolaştığı, herkesin bir etiket peşinde koştuğu, genel olarak da karşı cinse yazma amacı taşıyan malum siteler. Hiç unutmam, üniversitede bir hocam vardı, Hikmet Kırık, ''İnsanlar bana ancak ben istediğim zaman ulaşabilirler. O yüzden telefon bile kullanmam'' derdi. Bir de böyle siteleri göz önüne alıyorsun, yani şu çağda ulaşılmak değil de ulaşılamamak çok büyük başarı!!

En son örnek; Son bir kaç gündür sözlükte, sağda solda çokça karşıma çıkıyordu da ilgimi çekmiyordu. Bugün bir bakayım dedim neyin nesidir diye. teşhirciliğin de bu kadarı diyesi geliyor insanın.


Şimdi ben bunu yazıyorum ya arkadaşlar gene bana veryansın edecekler. ''Hade len sen ne anlarsın, ortam çok güzel, ilkokul arkadaşlarımızı filan buluyoruz. sırf marjinal takılacağım diye kendini bu kadar kasma'' diyecekler. Vallahi alakası yok. Ne ilkokuldaki arkadaşlarımı ne de uzak diyardaki arkabalarımı merak ediyorum. Yahu ilkokulda cami duvarına sıkıştırıp dövdüğüm adamın nesini merak edeyim? Bir daha niye karşısına çıkayım? Akrabalarım desen zaten bana uzak Allah'a yakın olsunlar. Bir de üstüne yukardaki örnekte olduğu gibi gizli kalmış şeylerin teşhir edilmesi. Daha da komik gelen bir şey var(Arkadaşımdan biliyorum). Buradaki arkadaşların sürekli bir yerlere katılması. Özür dileyenler, özür dilemeyenler grubu, bilmem kimin hayranları grubu. Kime neyi kanıtlamaya çalışıyoruz? Nedir bu etiket sevdası? Amacımız ne? Ben bu postu niye yazdım? (bkz: postun sonuna doğru cozurtturmak)

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Felipe Massa



Massa'nın kaza sonrası durumu.. Macaristan'daki sıralama turları sırasında Barichello'nun aracından kopan bir parça Massa'nın kaskına çarptı ve Massa yaklaşık 250 km hızla lastik bariyerlere çarptı. Kaza anında görebildiğimiz kadarıyla Massa parmaklarını oynatarak direksiyonu kontrol etmeye çalışıyordu fakat direksiyonun kitlenmesi sebebiyle herhangi bir müdahelede bulunamadı. Kaska çarpan maddenin 800 gram olduğu açıklandı. O hızda giderken böyle bir parçanın kaska çarpması.. Olacak iş değil ama oluyor işte. İlk açıklamalar olumlu yöndeydi. Bilincinin açık olduğu, kontrol amaçlı olarak hastaneye götürüldüğü söylendi. Fakat son açıklamalar hayati tehlikenin devam ettiği yönünde. Ayrton Senna akıllara geliyor haliyle.. Aman diyelim. Massa'nın en kısa sürede pistlere dönmesi dileğiyle...

24 Temmuz 2009 Cuma

Ayman Abdelaziz



Ben Ziya Doğan'ın oğlu olsam kıskanırdım bu adamı. Adam hangi takıma gitse transfer ettiği ilk adam Ayman oluyor. Futbol dünyasında altı ön liberolu sistemin(bir kaleci+ dört defans) mucidi kabul edilen Ziya Doğan için vazgeçilmez adamlardan biri. Kendisinin görüp de bizim göremediğimiz ne var bu adamda çözebilmiş değilim. Malatyaspor, Trabzonspor derken şimdi de Diyarbakırspor'da yolları kesişmiş bu ikilinin. Bir ara Ziya Doğan'ın Makedon Milli Takımı'na gittiğini okumuştum. Acaba dedim ama yok artık daha neler??

Avrupa'da bunun benzer bir örneği var. Capello ve Emerson. Capello nereye gitse Emerson'u da sürükledi arkasında..

23 Temmuz 2009 Perşembe

2009-2010 Formaları

Beşiktaş'ın Adidas ile sponsorluk anlaşması imzalaması ve sonrasında hazırlanan Beşiktaş formalarını görünce Fenerbahçe formalarının da öyle çok ahım şahım bir şey olmasını beklemiyordum. Zaten en son 2003 yılında almıştım çubukluyu. Bir de 2005-2006 yılı formaları çok hoştu. Daha sonrasında bu formayı mutlaka almalıyım dediğimi hiç hatırlamıyorum. Bana göre hep bir şeyler eksik kalıyordu. Bir türlü beceremediler şu çubuklu forma işini. Hem Beşiktaş hem de Fenerbahçe için..



Beşiktaş çubuklu



Arma forma



Şu Brezilyalılar'ı da daha memlekete adım atar atmaz defileye götürmüşler. Pek yabancılık çektiklerini sanmıyorum. Malum takımda 8 tane Brezilyalı var. Türkler yabancı konumuna düştü desek çok mu abartmış oluruz?

21 Temmuz 2009 Salı

Çil Çil Euro Futbol



Daha önce tüketicinin enayi yerine konulduğuna şahit olmuştum da bu kadar aleni bir şekilde yapabilenini ilk defa görüyorum. Yahu bunlar değil miydi Avrupa Ligi yayın haklarını aldıklarında bas bas bağırıp ''tek ödemede tüm maçlar şifresiz'' diyen? Ne oldu da şimdi Euro Futbol diye bir şey uydurup millete yıllık 200 Lira'dan kakalamaya çalışıyorsunuz? Acaba yakın zamanda yapılacak olan lig maçları yayın ihalesi nedeniyle mi? Diyelim ki alamadınız ihaleyi? Türk takımları da Avrupa'da tek kademe ilerleyemedi.(Hakikaten üzülmem sırf bu nedenle) Kime satacaksınız o decoderleri? Söyleyeyim. Üzerine bir bardak soğuk su içersiniz ancak...

İşin daha da komik yanı bunu yapanların aynı zamanda her gün boy boy gazeteler çıkarıp, televizyonlarda programlar yapıp, ''uyanın ey millet devlet elden gidiyor memleket karış karış satılıyor'' diyerek ilkeli ve kamu yararını gözeten yayın yapmaya çalışmaları. Ulan o milleti düdüklemek için ilk fırsatta uçkur çözüyorsun. Nasıl olacak bu iş?

Hatta Türkiye'nin en iyi gazetecisini bile bu işe alet ediyorsunuz. 3 büyük klübün başkanını bir araya getirip, Avrupa ligi üzerine güzel güzel mesajlar veriyorsunuz.. Allah için bir tanesi bu konuya değinmiyor. İşlerine gelmiyor belki de...

İçlerinden bir tanesi, sadece bir tanesi bu iki yüzlülüğü köşesine veya programına konu etsin ben de bu postu imha edeceğim.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Isıran(!) Takım



Poulsen, Emana, Ronaldinho derken Fenerbahçe Yönetimi her sene başında yaptığı gibi, bu sene de şapkadan tavşan çıkardı. Corinthians'tan Andre Dos Santos ve Christian Oliveira'yı transfer etti. Oyuncular iyidir kötüdür bilmiyorum. Andre Dos Santos'u en son Konfederasyonlar Kupası'nda izledim, açıkcası çok da iz bırakan bir futbol ortaya koyamamıştı. Zaten Brezilya her ara sıcak turnuvada böyle bir kaç isim ortaya çıkarır, Brezilya Milli Takımı oyuncusu diye alınır, bir daha da yüzüne bakılmaz. Bakalım bunun sonu nasıl olacak. Christian Oliveira hakkında ise tek bildiğim Brezilyalı olduğu.. Bir de bunları Barcelona'nın Real Madrid'in istediği filan söyleniyor. Şişiriliyor da şişiriliyor. Sonra adam iki maç kötü oynadı mı yandı gülüm keten helva.



Buradan pası başka bir yere atmak istiyorum. Geçen sezonun bitiminden bu yana dillendirilen bir geyik var. ''Isıran, koparan, öpen takım yaratacağız'' şeklinde. Şunu iyi biliyorum ki ısıran takım Brezilya'dan kurulmaz arkadaş. Madem böyle bir çıkış noktan var neden Kuzey Avrupa, İtalya ya da Orta Avrupa akla gelmez? Piyasa mı yüksektir? E Brezilya da bedava değil ki.. Defans adamı ise mevzu İtalya'dan olsun derim hep. Beşiktaş'ın Ferrari transferi de bu bağlamda yararlı bir transfer. Fiorentina'dan Vargas'ın adı yazılmıştı bir ara. Daha iyi bir alternatif olurdu bence. Şimdi bu takım rakibi öper mi? Muallak.. Ama orta sahası ve defansının büyük bölümü Güney Amerikalılardan kurulu olan bu takım, çok çekişmeli geçeceği görünen bu ligde acı hatıralar yaşayabilir.

Geçen sene Xabi Alonso'nun peşinden koşturmaktan vazgeçtiklerinde ellerinde sadece Josico kalmıştı. Bu sene de Poulsen filan derken Christian Oliveira geldi. Bunu transfere hemen .ok atmak için söylemiyorum elbette. Sadece bir durum tespiti..

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Catalonia Is Not Spain



Sanki ''elveda'' der gibi...

Real Madrid'in hayvani transfer hamlelerinden sonra Barcelona'nın İbra transferi(eğer gerçekleşmişse) biraz sönük kaldı açıkcası. Her ne kadar Barça'nın elinde takviyeye ihtiyaç duyulmayan bir kadro bulunsa da Eto'nun yerine İbra'nın gelmesi Barça hücum hattına daha değişik bir hava verecektir. Bana göre kendi bölgesinde dünyanın en iyisi olan İbra, yanında Henry, Messi. Arkalarında Xavi, İniesta, Toure... Hakikaten acımazlar abi!!

Eto'o İspanya'da ırkçılıktan şikayet eder dururdu. İtalya'ya giderse aradığı ortamı bulabilir mi? Zor bulur..



Bu arada İbra ''Şimdi İspanyolca zamanı'' diye bir şey söylemiş, rahatsız mısın arkadaş, bilmez misin ki Catalonia is not Spain!!

16 Temmuz 2009 Perşembe

Sergen Yalçın



''Futbol müsabakaları genelde üç ihtimalli olur.''

Galatasaray'ın Tobol maçı öncesi yorumlarda bulunan Sergen Yalçın'ın son aforizması..

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Maldonado Mucizesi



Televizyonu zaplarken gördüm bu filmi ve ''Hayırdır yahu ne mucizesi, bizim eleman ya çalım attı ya da rakip yarı sahaya geçti'' dedim. Zaten hayatımda bir kere bu adamın rakip sahaya geçtiğini gördüm, o da deplasmandaki Dinamo Kiev maçıydı. Rakip sahaya ısınamadığından olsa gerek bir kaç dakika içinde kırmızı kart görmüştü. Şili milli takımının kaptanı olarak geldiği Fenerbahçe'de tutunamayan bu çakma Andy Garcia şu sıralar Fransa'dan Monaco ve Marsilya ile görüşmekteymiş. Hakikaten mucizelerin adamı. Allah şimdiden Monaco ve Marsilya taraftarlarına bol sabır versin..

14 Temmuz 2009 Salı

Lugano nerede?

Bayılıyoruz kendi kendimize efsaneler yaratmaya. Hani bütün Avrupa bu adamın peşindeydi? Roma, Juventus, Real Madrid, Villareal?? Lugano da bu tip haberlere kendini fazla kaptırmış olacak ki Fenerbahçe'nin 3 Milyon Euro yıllık teklifine burun kıvırıp 4 Milyon isterim diyerekten İtalya'da klüp aramaya başlamıştı. Avrupa'da kimse bu parayı vermezdi. Öyle de oldu. Şimdi Lugano ve onun saz arkadaşı Figer tırıs tırıs geri döndü ve Fenerbahçe ile anlaşma yoluna gitmeye çalışıyor. Bknz: Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Yolcudur Abbas


Güiza'nın milli takımda ve Fenerbahçe'nin Beşiktaş'a karşı oynadığı maçlarda yaptıklarından bir kaset hazırlansa, hazırlayan adam babasının oğluna 30 Milyon'a satar bu adamı. Ama gel gör ki geçen sezon taraftarın saçını başını yolmasının iki sorumlusundan biridir. Saha dışında Aragones, saha içinde bu adam. Fenerbahçe şampiyonluk yolunda taca çıkınca milli takım kariyeri de tehlikeli bir hal almıştı fakat İspanya'nın Ali Sami Yen'de kazandığı maçta asisti yapan oyuncu olmuş ve milli takımdaki yerini daha da sağlamlaştırmıştı. Sezon sonuna doğru gazozuna oynanan maçlarda golcülüğünü az buçuk görebilmiştik. ''Oklarımı seneye göstereceğim'' diyordu. Ligin ilk yarısında da ''Oklarımı ikinci yarı göstereceğim'' demişti de gene pek bir numarasını görememiştik. Neyse... Sezon bitti, milli takıma gitti. Konfederasyonlar Kupası'nda dakika bile alamazken üçüncülük maçında gene coştu. Öyle böyle değil hem de. Orta yapmak isterken yanlışlıkla gol attı. 2010 Dünya Kupası kendisi açısından garanti oldu. Turnuva bitti. Fenerbahçe sezonu açtı, eleman Almanya kampına gelmeyeceğim, Aragones gitti, ben de İspanya'ya dönmek istiyorum diye tutturmuş. Besle kargayı oysun gözünü mü demek lazım, kurtulduk mu demek lazım içinden çıkamadım. Elbette Fenerbahçe yönetimini düşündüren Güiza'nın dönüp dönmeyeceği değil, Güiza'ya verilen ya da verilecek olan 15 Milyon Euro'dur.




Bu arada Burak Yılmaz 1+1 yıllık sözleşme ile Eskişehirspor'a gitti. Kiralık gitmiş eğer doğruysa. Eskişehirspor'un bu sezonki 3. transferi. Diğer ikisi Youla ve Ümit Karan. Doğru trasfer. Manisaspor ve Antalyaspor'da başardıklarını Eskişehir'de de başarabileceğini düşünüyorum.

10 Temmuz 2009 Cuma

Vinnie Jones



Bu fotoğrafı sağda solda çok gördüm fakat kahramanın kim olduğunu düne kadar bilmiyordum. Snatch filmi hakkında bir kaç yazı okurken filmin başrol oyuncuları hakkında da bilgiler buldum. Başrol oyuncularından biri de Vinnie Jones. Evet bu resmin kahramanı. Paul Gascoigne'i durdurmak için bu yöntemi keşfetmiş. Maçın üçüncü saniyesinden sarı kart görmek gibi enterasan bir rekorun sahibi. Kariyerinde 384 lig maçı ve 33 golü var. Kazma defans oyuncusu ekolünün İngiltere'deki en büyük temsilcilerinden. Hatta Ayak Nasıl Kırılır(How To Break A Lef) adında bir kitap yazmış. Futbolculuk döneminde Wimbledon, Chelsea, Queens Park Rangers ve Sheffield United gibi takımlarda oynayan bu agresif Galli, futbolu bıraktıktan sonra da kendini sinemaya atmış.


60 Saniye ve Mean Machine filmlerinden hatırlarım kendisini. Snatch filminde de Brad Pitt'le başrolleri paylaşmış. Guy Ritcie'nin has adamlarından biri. Çekimleri devam etmekte olan X-Men 3 filminde de göreceğiz kendisini. Psikopat katil rolünün kendisinden daha iyi yakışacağı başka bir adam tanımıyorum açıkçası..

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Ronaldinho, Owen, Krkiç


Bu sezon üç büyük takım için yazılıp çizilen isimlerden bazıları bunlar. Bu haberleri hazırlayan arkadaşları gerçekten çok merak ediyorum. Hangi gezegende yaşarlar, ne yer ne içerler? Bir insan günaşırı pilota bağlamaz ki be birader.. ''How much is Ronaldinho'' başlığını hangi ayık kafa sahibi insan atabilir? (Bana göre Fotomaç tarihinin en efsane başlığıdır.)Ve işin ilginç tarafı görüşmelerde karşı tarafın yüz ifadelerine varıncaya kadar bilgi edinebilmeleri. Bugün çıkan haberlerden bir örnek,

Hans Robben (Robben'in babası imiş) "Arjen, Türkiye'yi düşünmüyor" diyerek işi yokuşa süren bir tavır takındı. Yaklaşık iki saatlik görüşme sonunda ise Hans Robben yumuşadı ve oğlunu ikna etmeye çalışacağını F.Bahçeli yöneticilere söyledi. Asrın transfer girişiminde üçüncü raundun bugün gerçekleşmesi bekleniyor. Yuh be arkadaş yanında mıydın bunca şey olurken?

Bu dönemde futbolcu menejerler de hortlar. Ya da teknik adam menejerler. Transfer haberine konu olan topçunun memleketinden bir eleman eğer ki habere konu olan takımdan ise hemen söz konusu topçuyla irtibat kurar. X takımın taraftarı çok ateşli, İstanbul çok güzel, para konusunda sıkıntı yaşamazsın der. Bunun canlı örneğine şahit olmuştum. Olum R. Carlos Ronaldinho ile konuşuyormuş, adam seneye bizde sözünü baya ciddi ciddi duymuştum. Bu tip şeyleri ciddiye alanlar var yani.. Bir de bu haberler için kullandıkları bazı deyimler var ki mizah dergilerine malzeme olacak cinsten. Kancayı attı, dirsek temasında bulundu, düğmeye bastı.. Benim favorim dirsek teması. Cinsel temas da olabilir. Lakin zenci futbolcular için bu tabiri pek kullanmıyorlar. Mazallah şeytan doldurur!!
Transfer haberi okumak isteyenler için geliyor: transferbombalari.blogspot.com

6 Temmuz 2009 Pazartesi

90 Dakika


Yani inanamadım. Hakikaten inanamadım.(Hıncal Uluç olsaydım böyle derdim herhalde.) Ntv ile tanışmamı sağlayan programdı. Lise zamanları. Arkadaş tavsiyesiyle başladım izlemeye. Farklıydı hakikaten. Seviyeliydi. İnsanların ekran başında pastırmalı kurufasülye tarifi verdiği, babaannelerinin halini hatrını sordukları bir ortamda diğerlerinin arasında çok farklı bir yere sahip olmuştu. Sadece futbol konuşulmazdı. Atletizm, basketbol, tenis..

Kenan Onuk'un vefatı sonrası belki de bitirilmeliydi. Çünkü zorlama bir program olmuştu artık. Hıncal Uluç'un tek kişilik şovu haline dönüşmüştü. Gerçi yeni sezonda Rijkaard hoca değil derhal kovulmalı lafını ne zaman duyacağımı merak etmiyor değildim. Haşmet Babaoğlu spor medyasında aklı başında laflar eden bir kaç adamdan biriydi. Yazık oldu. Mehmet Yılmaz zaten maçları izlemiyordu. Niye çıkıyordu o programa hala anlayabilmiş değilim. Konuklar sık sık ''Kenan'ın hatırı için programa devam ediyoruz, yoksa lanet olsun böyle lige de futbola da'' şeklinde çok kez veryansın eder olmuşlardı.
Velhasıl Ntv ekonomik nedenleri gerekçe göstererek yeni sezonda programın yayınlanmayacağını açıkladı. Pek inandırıcı gelmedi açıkçası. Muhtemelen Sergen Yalçın, Gürcan Bilgiç ve Hakan Ünsal triosunu kaydıracaklar Pazartesi gününe. Ya da her futbolseverin hayalindeki kadroyu kuracaklar. Mehmet Demirkol, Uğur Meleke ve sunucu olarak Güntekin Onay veya Ercan Taner.. İkinci alternatif gerçekleşirse tadından yenmez.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Mezuniyet Töreni






Efsane bir dört yıl yaşadık. Efsane bir törenle veda ettik. Her ne kadar resmi olmasa da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeki serüvenimiz sona erdi. Geçenlerde de laf arasında şöyle birşey geçti, dört yıl boyunca tanıdığım insanlarla ben bir dört yıl daha devam ederim. Hakikaten de edilirdi. Belki başka birileri olsa bu kadar eğlenceli olmazdı ama bizim çocuklar... Powerpointler, İlkay Hanımlar, pantolon aşırmalar öff ülen öfff.. Üzerine master yaptığımız okey partilerinden hiç bahsetmiyorum. O apayrı bir tez konusu..
Fotoğraflarımızı çektik, belgelerimizi aldık, yeminimizi (her ne kadar pek edemesek de) ettik, keplerimizi attık ve sonunda onuncu yıl marşıyla yeri göğü inlettik. Cemal Birsel Salonu bana göre en büyük mezuniyet törenlerinden birine şahit oldu.
Hocalarıma, aileme, dostlarıma, tanıyan, tanışan, selam veren herkese çok teşekkürler...
(Fotoğrafları çekip de göndermeyenin anası babası ölsün. Özellikle senden bekliyorum Onur. Biliyorum okuyacaksın bu satırları.)

3 Temmuz 2009 Cuma

Üstün Haldun Teknolojisi


Geçen haftaların en büyük geyiğiydi Aziz Yıldırım'ın Arda Turan için Galatasaray'a 15 Milyon Euro teklif ettiği. Bunun üzerine Adnan Polat topu Haldun Üstünel'e atmış, o da Galatasaray ruhunu satmaz diyerekten olayı noktalamıştı. Kimse bu transferin gerçekleşmesini beklemiyodu elbette.
Lakin bu Haldun Üstünel denen arkadaşın son Kader Keita transferinden sonra iyiden iyiye yönetim içinde sivrilmeye başladığını düşünüyorum. Transferlerde hangi metodu kullanıyor çok merak ediyorum. Adam sanki menejerlerle uzayda görüşüyor. Bir Allahın kulunun da haberi olmuyor. Daha da ilginç olan getirdiği adamların dünya çapında topçular olması. Kader Keita, Leo Franco, teknik direktör Riijkard. Helal olsun demek lazım. İşin bir başka boyutu ise tabii ki maddiyat. Para yok, pul yok diye adamlar olmadık makaralara konu oldu fakat sonuç ortada. Parası olanların yapamadığı transferler yapıldı. (Hiç birşey olmasa yetmiş yaşında bir dedeye emeklilik ikramiyesi olarak 8 Milyon Euro bayılmadılar.) Zamanında bu işlere Fenerbahçe'de Hakan Bilal Kutulalp bakardı. Fakat betondan anladığım kadar futboldan da anlarım zihniyetinin bir sonucu olarak ben seninle çalışmam arkadaş denilerek kapıya konuldu. Takım ondan sonra da doğru düzgün bir transfer gerçekleştiremedi. Nacizhane fikrim, Aziz Yıldırım'ın Arda Turan'ın yerine bu adamı transfer etmesi daha hayırlı olacaktır klüp için. Gerçekleşmeyeceğini düşünerek postu Umudumuz Aykut Kocaman diyerek bitirmek istiyorum.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Michael Jackson Olmak


Sabah İstanbul'un o dillere destan köprü trafiğinde öğrendim hayatını kaybettiğini. Yok yahu olamaz, olmamalı. Basketbolda Jordan, futbolda Zidane bir ilah ve onlar ölmemeliler, her baktığımızda orada durmalılar. Jackson da müziğin ilahıydı. Sonu böyle olmamalıydı. Vatandaşın Cumhurbaşkanı'nı tanımadığı şu memlekette sorsanız Michael Jackson kimdir? diye eminin ''Şarkıcı, önceden siyahtı sonra beyaz oldu, çocuğu sallandırdı pencereden'' derdi. Dünya televizyonlarına ''x hayatını kaybetti'' diye flaş haber olabilecek kaç büyük sanatçı vardır ki? Kim bu kadar büyük bir hayran kitlesine ulaşabilirdi ki? Belki Elvis, belki Marlyn Monroe. İşte Jackson onlar gibiydi. Hatta şu meşhur moonwalk yürüyüşünü dünün arabeskçisi bugünün program sunucusu Alişan bile yapmaya çalışmıştı. Alişan yahu. İki dünya bir araya gelse inanmazdım ama Disco Kralı'nda görünce dedim ki işte dünya çapında sanatçı.

Teninin renginin değişmesini kimileri ırkçılığa tepki olarak yorumladı, kimileri cildindeki bir rahatsızlık olduğunu vurguladı. Lakin hiç kimse Çarşı Grubu'nun bakış açısından bakmamıştı olaya. ''Hayatının yarısını siyah yarısını beyaz yaşayan Büyük Beşiktaşlı Michael Jackson'ın ölümü hepimizi derinden yaralamıştır. Allah rahmet eylesin'' gibi bir mesaj yayınlamışlar(Bir afiş de olabilir) Valla helal olsun...

Bu arada Jackson'ın müslüman olup Mikail adını aldığını ve kandil gecesi ölmesinin ulvi bir işaret olabileceğini iddia edenlere de şu öneriyi sunuyorum. İslam Dünyası'nın en iyi müezzinini cenaze törenine gönderiniz. Belki o zaman kurbağalar kısır kalmaz!! Ne günlere kaldık yahu...

Geçen gece İstiklal'de bir grup kafadar gelip geçen insanların şaşkın bakışları arasında Taksim Meydanı'na doğru moonwalk yaparak gitmeye çalışıyorlardı. Müzik yok, beyaz çorap yok beceremediler haliyle. Alişan bile yapmıştı fakat onlar becerememişti. Bir de Michael Jackson hayranıyız diye geçinirler. Hadi ordan!!!