10 Ocak 2010 Pazar

Aşk-ı Şehir:0 Fenerbahçe:1



Her ne kadar Fenerbahçeliyiz desek de serde Eskişehirlilik var. Bu ikisi karşı karşıya geldi mi maçı ne gözle izleyeceğimi şaşırıyorum. Tarafsızlık da mümkün olamıyor haliyle. Maç için bir şeyler karalarız ama benim maç içinde dikkatimi çeken iki şey vardı. Birincisi maraton tribününe asılı olan ve üzerinde Aşk-ı şehir yazan afişti. Kimin aklına geldiyle, kim ortaya çıkardıysa helal olsun.. Hep duyarız ya ''Eskişehir taraftarı şöyle büyük böyle mükemmel''.. Buyrun işte kanıtı.. Tebrikler.. İkincisi de Rıza Çalımbay.. Ekranlara her çıkışında efendilik anıtı, muhteşem kişilik, büyük insan olarak addedilen bu zat-ı muhterem maçın son dakikalarında penaltıyla hiç alakasız pozisyon sonrası hakeme dümdüz gitmek suretiyle gerçek yüzünü de herkese göstermiştir.

Maça gelince, bu maçı Fenerbahçe kazanmadı.. Iveşa ve Burak Yılmaz Fener'e armağan etti. Burak Yılmaz kaçırdıklarıyla, Ivesa ise kendine bir an Maradona'nın kaçtığını zannetmiş, Alex'e çalım atmak istemiş, sonrasında sebep olduğu penaltıyla maçı Fenerbahçe'ye vermişlerdir. Maçın genel görüntüsü içinde Eskişehirspor çok daha net pozisyonları bulan taraftı. Fenerbahçe ise bir kaç cılız pozisyon dışında pek bir üretkenlik sağlayamadı. Kalelerinde bir gol görseler muhtemelerdir ki çıkaramayacaklardı. Ama işte futbol bu. Kendi forvetlerinin yapamadığını Iveşa yaptı. Alex'in penaltıları en iyi yaptığı işin birer göstergesiydi. Bilica takımın isyankarıydı. Babamın, ''Bu Filika çok sağlam topçu, çok dayanıklı'' şeklinde tarif ettiği bir futbol oynadı..

İlk yarı oldukça tempolu geçen maçın kontrolü tamamen Eskişehirspor'daydı. İkinci yarı nefesleri yetmedi haliyle. Yedikleri o şanssız gol ise tamamen tükenmeleri demekti... Sonrası temposuz, pozisyonsuz klasik büyük takım-küçük takım maçıydı. Volkan Demirel, rakip kalecinin bile Fenerbahçe ceza alanında olduğu bir pozisyonda elindeki topu rakibe attı. Bilmiyorum ama dikkatimi çekti. Topu oyuna sokmak başka bir meziyettir tabii...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder