26 Şubat 2010 Cuma

İlk Hedefiniz!



Herkesin en çok istediği gerçekleşti aslında. 3 yıl üstüste şampiyonluk sözü verilerek göreve getirilen bir teknik adamla kurulan takımdan uluslararası arenada bundan fazlasını beklemek oldukça iyimserdi. Olmadı tabi.. Olsaydı da pek bir kıymet-i harbiyesi kalmayacaktı. Nihai hedef elbette yerel olduğundan bir sonraki turdan elenişin ardından bu kelimeleri dökecektik bu blog ortamına. Taraftar üzüldü haliyle. Son dakikalarda elimizdeki tur, bomboş kafa vuruşuyla kendi ağlarımızda gol oldu. Zico'nun ahı tuttu diyeceğim ama öyle olsa Cska, Olimpiakos bu halde olmazlardı! Mantalitede bir problem var anlaşılan..



Galatasaray.. Her zaman batıya açılan pencere olmakla övünen.. Tamam da efsane Rijkaard bile ''ilk hedef lig şampiyonluğu'' dedikten sonra kapatıverin o pencereyi bir zahmet.. Evet hakem o penaltıyı verse muhtemeldir ki şu an camia gelecek turdaki rakibi tartışıyor olacaktı. Ama Galatasaray turu haketmiş olacak mıydı maç boyu ortaya koydukları ile? Reyes'in direkten dönen şutunda, tur gitti geldi.. Caner genç oyuncuymuş. Geçiniz.. 23 yaşındaki adam kimse kusura bakmasın ama dünya futbol arenasında artık olgunlaşmış topçu sınıfına giriyor. Gördüğü kırmızı kart tam acemi işi. Bir futbolcu aynı hatayı iki kez üstüste yaptıysa ve yaşı da 23 ise varın gerisini siz düşünün.. Uefa da şunu anlamalı.. Sahaya 6 değil 16 hakem de koysan görmek istemediğiniz zaman görmüyorsunuz. Düdüğü öttüremiyorsunuz..

22 Şubat 2010 Pazartesi

Fenerbahçe:2 Baroni-Bilicaspor:3



Milletin Vicente Calderon'a Santiago Barnebau'ya gittiği bir ortamda taş çatlasa Şükrü Saracoğlu'na gidebilirdik... Yok işte Old Trafford diyen Rabbimiz. Dese de cebimiz bunu onaylamayacaktı. Hepten aforoz durumu.. Aforoz demişken, bu maçta Güiza için beklenen son gerçekleşti. Tüm stadyum oyundan çıkarken adamın üzerine abandı. Semih Şentürk de arada kaynadı.

Beklenen yine gerçekleşti. Galatasaray'ın puan kaybettiği haftalarda Fenerbahçe olarak bu ikramların hepsini geri çevirmiştik. Bu akşam bir umut gittik maça belki bir değişiklik olur, şaşırırız diyerek ama yine yanıldık. Galatasaray delikanlılık yapmışsa mesela, biz o delikanlılığın kitabını yazmalıydık. Yazdık da. Maçı 2-0'dan vermek suretiyle çok hoş bir sürprizin altına imza attık...

Maça olabildiğine iyi başlamışken, aynı maçın sonunu bu kadar kötü oynamayı ancak bu takım başarabilirdi. Başardı da. Benim tribünden gördüğüm kadarıyla babasının şortunu giyip maça gelmiş gibi sahada dolanan Batalla'dan kafa golü yiyen yine bu savunma ve orta sahaydı. İlk yarıda Bilica'nın topla çıkışları rakip atakların en önemli başlangıç noktasıydı. Adam el bombası gibi. Nedense de hep kendi takımının elinde patlıyor!! En başta Emre, Gökhan Gönül, Alex ve Vederson canını dişine takıp istediği kadar kendini yırtsın. Diğerleri rakibe ''bekleme yapma, geç abi'' derlerse sonuç bundan farklı olmuyor haliyle.

Beşiktaş takım halinde kötü. Eyvallah. Tüm takım taraftarı kahretmiş durumda. Lakin bu Güiza koskoca Beşiktaş takımının yaptığını tek başına tüm Fenerbahçe camiasına yaşatmakta. Alex bu adamın yüzünden sinir hastası olacak muhtemelen. Sahada bir tek dövmediği kaldı. Hoş, ben olsam sille-tokat girerdim ya neyse.. Düşünün ki bu adamın arkasında yedeksiniz.. Meslekten istifa etmez misiniz? Oyundan çıktığı an filmin koptuğu an oldu. Daha önce çok kez olmuştu ama bu defa gerçekten Güiza ve Fenerbahçe arasındaki ipler koptu..

Maçı izlerken nasıl oldu bilmiyorum ama içime doğdu sanki gollerin geleceği. Bilica'nın salladığı baltadan sonra, -maçın o anına kadar da duran toplar hep tehlike yaşatmış- ''tamam'' dedik ''bu gol''.. Dediğimiz gibi de oldu. Top tıngır mıngır girdi kaleye. Kahramanımız Baroni'ydi. Son golde kontra yakalandık. Topu aptalca havaya diken Baroni, kafa topunu alamayana da Deniz Barış'tı. Kahramanımız yine Baroni'ydi.. Güiza ve Bilica ile birlikte maçın Bursaspor adına en büyük kahramanlarıydı...

Lille maçında Gervinho oynamayacakmış. Ne gam?? Bilica, Deniz Barış, Baroni ile kalesini savunan ve Güiza ile gol atmaya çalışan bir takıma rakip lazım değil.. Bu takıma 11 tane Emre gerek!!!

18 Şubat 2010 Perşembe

Tarih Seni Affetmeyecek!



Bu maçtan sonra herhangi birinde ''İspanya Ligi'nde kamyonla gol atmış adam boş adam değildir. Zamanla alışıp eski formuna kavuşacaktır.'' türünden sözler duyarsanız o adama kafayla dalıp, ıslak odunla eşek sudan gelinceye kadar dövebilirsiniz. Ben 23 yıllık ömr-ü hayatımda böyle bir futbol ucubesiyle karşılaşmadım. 35'inde kurtarıcı diye gelen Brezilyalı Simao dahil.. Lan arkadaş çak şu topa be. Bi olduramadın be. O pozisyonlarda şut atabilirsin, asist yapabilirsin, bir şekilde o top o çizgiyi geçer. Sen ne yapıyorsun? Topu taca atmak suretiyle rakip defans oyuncularının bile sana afedersiniz başka taraflarıyla gülmesine sebep oluyorsun.. Ahh Alex ahh.. Sen bu maçtaki forvet arkadaşını gördükten sonra bu malum adamın futbol camiasından men edilmesini istemelisin. Yok istemiyorsan kendin meslekten istifa etmelisin. Herkesin bir istihap haddi var en nihayetinde.. Ya da bu adam sahaya çıkarken formasında, ''Güiza kansere neden olur, Güiza iktidarsızlığa yol açar, Amanın hamileler izlemesin çocuklarını düşürüverirler mazallah'' filan yazmalı.. Ulen şurda iyi-kötü bir şeyler yazıyordum. Senin yüzünde blog ağlama duvarına döndü...

Şansa bak. Şu an fonda ''Beat It'' çalıyor. İlahi bir işaret bu...

Deplasmanda 2-1'lik skor fena değil. Tur Kadıköy'de gelebilir. Ama yediğimiz golleri görünce de insan üzülüyor be arkadaş. Hele ikinci gol tamamen Deniz Barış'ın asistiyle oluştu. Bu kadar eleştirilip de hala kadroda yer bulabiliyorsa bu adam ve onun yancısı(Selçuk Şahin) afedersiniz ama boklarında boncuk olması lazım. Volkan Demirel yine pis goller yedi. Bunun yanında takımın da mücadele gücünü düşürür bu tip goller. Her şeye rağmen iyi mücadele etti takım. Baroni, Emre, Vederson, Alex, Özer, Gökhan Gönül hem rakibe karşı hem de Güiza, Bilica ve Deniz Barış'a karşı iyi dayandılar.

Vederson'un attığı gol sırasında '' oha lan daha neler ohhaagggooooolll'' şeklinde yardırdığımı hatırlıyorum. Hakikaten müthiş goldü. İlerde yakalanan rakip kaleci de gole güzellik kattı. Bu Lille takımı hakikaten çok hızlı. Şu Balmont fena bir topçu değil gibi. Sahadaki halleri daha çok deplasman takımı oldukları görüntüsü veriyor. Kadıköy'deki maçta daha fazla kontra şansı bulmaları olası. Ve son söz... Yetiş Lugano yetiş..

17 Şubat 2010 Çarşamba

En Zayıf Halka!!



Bu adam gözünün önünde cereyan eden maçı okuyamıyor!!

Bu adam korkağın teki!!

Bu adam futbolun f'sinden anlamıyor!!

Böyle bir adamın x takımının başında durması yönetimin yüz karasıdır. Kendileri de bunun farkında.

Bu adam rakip takımın ajanı olsa o değişiklikleri yapmaz. Ayıp olur, bu kadar da belli edilmez diye!!

Bu adam hoca filan değil!!

Bu adam takımdan derhal gönderilmeli!!

Bu adamın istifası istemiyorum ben. Kovulmasını istiyorum!!

Şimdi bu yazıdaki ''bu adam'' kelimelerinin yerine Lucescu, Hagi, Gerets, Daum, Feldkamp, Skibbe, Bülent Korkmaz, Rijkaard isimlerini yerleştirin ve tekrar okuyun. Bakalım işaretler sizi kime götürecek?

Yeni kurban şu anda Hiddink olacak gibi görünüyor. Ona ilaveten şu da eklenebilir;

Türk Milli Takımı'nın başına Rusya'dan kovulmuş bir adamın getirilmesinin nedenini birinin bana açıklaması lazım.. Ben 7500 yıllık dinazor kontenjanlı gazeteci....

14 Şubat 2010 Pazar

Olsaydı Bir Kasa Bira!!!



Hafta içindeki Maccabi maçında tartıştığı Rakocevic için ''kadroya girmesi zor'' diyen Ergin Ataman, bu olayın üzerinden 3 gün geçmeden yine Rakocevic'e sarıldı. Ya da sarılmak zorunda kaldı. ''Avrupa zaten yalan oldu ligi de kaybetmeyeyim'' diye mi düşündü yoksa ''Fenerbahçe'ye yenilmektense Rako'ya tamah ederim daha iyi'' mi dedi bilinmez.. Bildiğim ise Ergin Ataman'ın son bir kaç maçtır kenardaki bu, ''öff ülen öff başkan bir kasa bira gönderse fena mı olur'' halinin kendisi açısından hiç de iyi anlama gelmediğidir.

11 Şubat 2010 Perşembe

Bursaspor:3 Fenerbahçe:1



Gudubet bir forvet hattı, gudubet bir orta alan daha da beter bir defans.. Fenerbahçe adına ilk yarının özeti budur. Spiker ve yorumcu Fenerbahçe'nin dört pası üst üste yapamadığını söyledi. Ne dördü yahu? İki pas yapamadı takım. 4. pası yapsalar zaten ceza alanı önlerinde bulurlardı kendilerini. İlk yarının başındaki pozisyonlardan sonra şu çok açık şekilde ortaya çıktı ki Gökhan Ünal önümüzdeki bir kaç maç içerisinde skor yapamazsa Fenerbahçe macerası da çok hoş geçmez.

Volkan Demirel'in Gökhan Zan'la bir akrabalığı olduğunu düşünüyorum artık. Birbirine bu kadar benzer dalışlar yapmaları tesadüf olmamalı. O nasıl bir balta sallamadır rakibe.. Rakipler hem kendini hem de Volkan'ı iyi kurtarıyor yoksa hem sakatlık hem kırmızı kart.. Bursaspor açıkcası pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu. Tam turu geçiyor muyum derken elindeki Sercan'ı da kurban verdi.

İlk Bursaspor maçında sezonun belki de en iyi futbolunu oynayan takım bu maçta tam tersini becerebildi. Gerçi bu orta sahayla normaldir. Şu Deniz ve Selçuk ikilisine sahip bir orta saha bizim mahalle takımına hücum etse -edemez ya- muhtemelen sonuç bundan farklı olmaz. Topu habire şişir 40-50 metre. Arada kalanlar tayyare seyreder gibi topu seyretsin. Ne zaman Emre sonrasında da Alex girdi Bursaspor da frenledi. Maçın Fenerbahçe'ye döndüğü belli oldu. Topuk pası, rakibe çarpan top derken tur geldi. Yalnız golden sonra yedek kulübesinden bir görüntü gözüme çarptı. Oyundan çıkmış olan Bilica maç devam ederken kulaklıkları takmış ne dinliyordu acep? Maçı Trt Fm'den mi takip ediyordu? Kazım'ı sille tokat kovaladık ama hala onun muadilleri takım içerisinde.. Yazık..

Sözün özü bu takımda Alex, Emre, Özer kesinlikle zorunludur. Uğur Boral'ın yerinin dolduralamayacağı da çok açık. Bursaspor oradan maden buldu bu maçta..

Lille maçında bu şekilde oynarsa bu takım çocuğumu keserim lannnn!!!

10 Şubat 2010 Çarşamba

Deplasman Golü



Oldum olası bu deplasman golü geyiğine anlam verememişimdir. Her ne kadar iki kez bu nane sebebiyle tur geçmiş olsak da(2006 yılı Türkiye Kupası Galatasaray maçı ve deplasmandaki Sevilla maçı) pek hakça bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bildiğim kadarıyla, Güney Amerika turnuvalarında bu kural geçerli değil. Gol eşitliği durumunda evsahibi ya da deplasman durumuna bakılmadan maç uzatmaya gidiyor. Bana göre de mantıklı olan bu.

Galatasaray maçı özelinde konuşacak olursak, zaten deplasman golü bıdı bıdısıyla turu kaybetmişsin, golleri atan eski topçun, turun belki de uçup gitmesinin en büyük sebebi gollere izin vermeyen kale direkleri. Aynı kale direkleri Antalya'nın golünde ise asist yaptı. E gel de isyan etme.. Dos Santos yok, Keita'nın içi geçmiş, Elano ve Arda topu taşıyorlar da ilerde pas verecek kimseyi bulamıyorlar. Rijkaard da baktı ki olmuyor Servet'i attı en sonunda oraya. Emre Çolak'ın da hakkını yemeyelim girdikten sonra maça direkt etki etti. Ama hepsini bir kenara bırak, futbolun adaleti olsa turu Galatasaray geçerdi..

Turu geçen Ankaraspor aman işte Antalyaspor da Trabzonspor karşısında bu kadar şanslı olmayacaktır. En azından kale direkleri bu kadar gaddar davranmayacaktır.

7 Şubat 2010 Pazar

Euro 2012



Deplasman fobimizi de hesaba katarsak bal, şeker, her türlü tatlandırıcının bulunduğu bir grup oldu kendi açımızdan. Almanya ile oynanacak maçların tarihleri grup birinciliği ve ikinciliği açısından durumumuzu belirleyecek maçlar olacaktır. Avusturya, 2008'de izlediğim kadarıyla mücadeleci takım ama bizi zorlayabileceklerini sanmıyorum. Son elemelerde Belçika ile facia maçlar oynamıştık. Kadıköy'de berabere kalıp deplasmanda her şeyin bitmiş olduğu maçta yenilmiştik. Bu defa aynı iş kazaları söz konusu olmazsa Belçika'yı da geçeriz. Grup içindeki takımlardan Avusturya, Almanya'nın arka bahçesi olarak bilinse de dünya futbolunda artık bu tip durumlar pek kalmamıştır. En son 2004'te Danimarka ve İsveç bu tip bir dolap döndürmüşlerdir. Bu bağlamda Azerbaycan ve Kazakistan maçlarının çantada keklik olduğunu düşünmemek lazım. En başta da söylediğim gibi tam manasıyla bir deplasman atmosferi yaşamayacağız. Mesut Özil ve Serdar Taşçı'yı Almanya formasıyla Türkiye'de izlemek ise bambaşka düşüncelere sevk edecek bizi hiç kuşkusuz...

Diğer gruplarda İspanya'nın grubu oldukça çekişmeli maçlara sahne olacak gibi duruyor. Kura işte, hayvani sıcaklıkların yaşandığı Güney Kıbrıs Avrupa'nın en kuzeyinden 3 ülke ile oynayacak. Norveç, Danimarka, İzlanda.. Fransa'nın grubu tam bir Balkan karması olmuş. Bosna'nın ikinci olması bence sürpriz olmaz. En dengeli grup olarak Hırvatistan ve Yunanistan grubu gözüküyor. Birincilik ve ikincilik hiç belli olmaz. En sert grup bana göre İngiltere'nin grubu. Rusya kolay grupta. Hollanda ve İsveç de grubu zorlanmadan bitirirler..

Hepsini bir kenara bırakırsak, rakipler belli oldu da teknik direktörümüz kim?

Edit: Söylemezsem çatlarım. Ermeniler'le protokol yaptık diye doğalgazın anasını ağlatan Azeri gardaşlarımızdan kesinlikle 6 puan almamamız gerekmektedir. Mazallah bu defa gardaşlarımız vanayı tamamen kapatıp memleketi kaderine terk edebilirler. Ne de olsa gardaşız değil mi?

4 Şubat 2010 Perşembe

Winston Churchill



Her ne kadar bazı ipneliklerin altına bizzat imza atmış olsa da(bkz: dresden bombardımanı) bazen taşı gediğine koymuştur.

Churchill: Bir sigara ya da viski içer miyiz?

Monty: Sigara ve içki içmiyorum. Yüzde yüz fitim.

Churchill: Hem sigara hem de içki içiyorum. Yüzde iki yüz fitim..

Monty: ????

Kadın bir parlementere ''Çirkinliğiniz ömür boyu sürecek'' demişliği vardır ki belden aşağı vurmanın da bir adabı vardır dedirtir.

Fenerbahçe:3 Bursaspor:0



Ne zamandır göremediğimiz görüntüler vardı sahada Fenerbahçe adına. Aynı şekilde Bursaspor için de.. Bursaspor'un bu derece silik bir oyun oynamasıydı maçın ilk yarıda kopmasının nedeni. Üçüncü goldeki pas sayısını ben sayamadım, hazırlanışı harikaydı.. Sercan çıktıktan sonra Bursa kepenkleri kapatır diyenler ikinci yarı fena yanıldı. İlk yarı ne yaşandıysa ikinci yarı tam tersi yaşandı. Bursaspor daha atak, daha etkili oynadı. Fenerbahçe ise bilet fiyatlarıyla paralel şekilde, bu paraya bu kadar futbol diyerekten uyku moduna geçti. Gerçi tomarla para verip futbolsuz kaldığımızı da biliriz. Bu da bir gelişme sayılır...

Maçla alakalı en çok üzüldüğüm konu ise hiç kuşkusuz sakatlıklar. Uğur sezonu kapatmış okuduğum kadarıyla.. Tam da işler yoluna girmişken. Tam da yüzde yüz forma bulabileceği bir dönemde. Solda sadece Vederson ve Santos kaldı. Bu sezon bu ikisiyle biter mi göreceğiz.. Sercan da 1 ay yok.. Her ikisine de geçmiş olsun.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Polonya Elçisi Geri Döndü..



Detaylarını öğrenebilirsem yazarım demiştim. Vakit buldum, bugün biraz araştırınca enteresan şeylerle karşılaştım..

Bu olay, geçen hafta bahsettiğim programda Avrupa'daki Türk İmajı konusunda geçmişti. Aslında bilinen, Avrupa'da çokça görülen Türk düşmanlığının tam tersi bir düşüncededir.

1700'lü yıllarda Lehistan, Rusya, Prusya, ve Avusturya arasında paylaşılır. Her ne kadar 2.Viyana kuşatmasının başarısız olmasının sebeplerinden biri Lehistan Kralı Jan Sobieski'nin başında bulunduğu ordunun Osmanlı'ya arkadan saldırması olsa da Osmanlı bu durumu kabullenemez. Çünkü Osmanlı ile Rusya arasındaki tampon bölge bu olayla ortadan kalkar. Ve bunu da günümüzde çokca gördüğümüz şekilde diplomatik bir dille ifade etmeye çalışır. Osmanlı padişahının her sene yabancı ülke diplomatları ve sefirlerle yaptığı toplantıda bu ritüel tekrarlanır. Her yıl padişah, ''Lehistan sefiri nerde kaldı der?'', karşılık olarak da ''Yoldadır'' cevabını alır. Tam 120 yıl boyunca bu durum devam eder. Ta ki bağımsız Polonya kuruluncaya kadar..

2.Dünya Savaşı yıllarında Çekoslavakya, Almanya tarafından ilhak edilir, sonrasında da Almanya'nın Türkiye büyükelçisi Von Papen, Çekoslavakya'nın Almanya toprağı olduğunu ileri sürerek Çekoslavakya büyükelçiliğinin bulunduğu binanın kendilerine verilmesini ister. Bu istek kabul edilir. Sonrasında yine Almanya bu kez Polonya'yı ilhak eder, Von Papen yine aynı istekte bulunur. Polonya elçiliğinin binasını ister. Bu defa direkt olarak İsmet İnönü tarafından cavabı verilir. '' Geçmişte, Polonya'nın taksimi zamanında, Türkiye Polonya Büyükelçisi'nin gelişi için 150 sene beklemiştir. Şimdi çok kısa bir müddet için Polonyalı dostlarımızı kıramam ve sizin bu talebinizi Türkiye katiyen yerine getirmez...''

Aradan uzun yıllar geçer. İstanbul Topkapı Sarayı'nda yapılan bir Avrupa Birliği üye ülkeler toplantısında kürsüye gelen Polonya Cumhurbaşkanı, konuşmasına ''Polonya Elçisi Geldi'' diyerek başlar..