17 Nisan 2010 Cumartesi
Band Of Brothers
Herkes kilitlenmiş vaziyette derbiyi bekliyor lakin şahsen beklediğim başka bir şey var ki o da Spielberg'ün Cnbc-e'de yayınlanacak yeni dizisi. Konu yine her zamanki gibi 2. Dünya Savaşı. Ne bereketli savaşmış arkadaş, anlata anlata bitiremediler.
En başta şunu söylemek gerekiyor ki Amerikalılar bu işi iyi kıvırıyor. Her savaştan, her tarihsel gerçeklikten kendi mitlerini yaratabiliyorlar. Hatta Vietnam bataklığından bile bir ''Platoon'' gibi bir film çıkarıp ödüllere boğabiliyorlar o filmi. Bugün 2. Dünya Savaşı hakkında sayısız film ve dizi vardır. Ve bunu da izlenebilir kılıyorlar. Film yapmak kadar pr dediğimiz olayın da önemi böylece ortaya çıkmış oluyor.
Spielberg'ün o döneme olan ilgisi kişisel bir şey midir yoksa malum lobilerin o dönemde yaşanmış bazı felaketleri süreki göz önünde tutmak amacıyla kaşıması mıdır bilemiyorum. Lakin şunu biliyorum ki sinematografik açıdan sinema tarihinin en önemli yapıtlarını ortaya koyuyorlar.
Band Of Brothers da The Pacific gibi 10 bölümden oluşuyor. İlk bölümü saymazsak hemen her bölümde bir askerin hikayesi anlatılır fakat arka planda savaş vardır. Savaşın en aksiyonlu, en dramatik sahneleri de görülebilmektedir. Her asker birer kahramandır. Hiçbir şekilde savaştan kaçmazlar hatta Almanlar'ın kıçlarını tekmelemek için heyecanla savaşa katılıp Easy bölüğünde bir araya gelmişlerdir.. Savaş sırasında aralarında kardeşlikten de öte bir bağ oluşur. Savaşta kaybettikleri arkadaşlarının yerine gelen yedekleri bile dışlarlar. Asla teslim olmazlar. Nöbette bir an olsun uyumazlar. Bastogne'da aylarca kış kıyamette tilki deliklerinde kalırlar fakat bir adım gerilemezler.. (Ki olayın doğru olduğu, Almanlar'ın Bastogne'deki paraşütçü birliğini bir türlü geçemediği bilinmektedir.)
İyi komutan- kötü komutan vardır. İlk bölümde eğitim veren Sobel köyütü, Dick Winters ise tam tersi iyiyi temsil eder. Kötü, her Amerikan yapmında olduğu gibi sonunda cezalandırılır. Savaş boyunca Sobel yüzbaşı rütbesinde kalırken, Winters binbaşı olmuştur. Winters, dizinin son bölümünde Sobel'i öyle bir morartır ki izleyenlerin yağları erir. 9. bölüm daha öncede bahsettiğim gibi sadece toplama kamplarından görüntülere ayrılmıştır. Savaşın sonu ile dizinin sonu bu olayda birleşmiştir. Yine Amerikalılar dünyayı kurtarmıştır. E tabi bu kadar tek taraflı propaganda olmaz, bazen de günah çıkarmak gerekir. Amerikalı bir asker Almanya'ya doğru ilerlerken teslim olan Almanlar'ı görür ve ''Neden buradayız, neden sizin topraklarınıza ilerliyoruz, lanet savaşınız yüzünden'' gibisinden bir şeyler zırvalar. Bana göre dizinin en gereksiz bölümlerinden biridir.
Son bölümde Almanlar tamamen teslim olmuştur. Alman general askerlerine hitap eder, Amerikalı komutan da generalin ne söylediğinin tercüme edilmesini ister. Generalin konuşmaları aslında Amerikalıların yaşadıklarıyla hemen hemen benzerdir. Savaş iki taraf için de aynı koşullar içerisinde yaşanmıştır. Suçlu yoktur. Onlar sadece kendilerine verilen görevi yapmışlardır. Savaşmışlar ve kaybetmişlerdir. Generalin son sözü ise dizinin en önemli mesajını verir. ''Hepiniz barış ve huzur dolu mutlu bir hayatı hakediyorsunuz''...
Dizinin en çok hoşuma giden taraflarından biri de o savaşı yaşamış ve diziye konu olmuş gerçek karakterlerin konuşmaları. Carentan'da yaşanılanların anlatıldığı 3. bölüm başlamadan evvel o savaşa katılmış askerlerin konuşmları diziyi daha da izlenir kılıyor. Veya Bastogne'da kalmış, o günleri görmüş askerlerin anlattıkları..
Dizinin sonunda, Easy bölüğüne katılıp savaşa gelenlerin savaş sonrası neler yaptıkları anlatılıyor ki bana göre dizinin en muhteşem bölümleri. Der Untergang filminde de böyle bir bölüm vardı filmin sonunda... Dizideki favori karakterin kim derseniz, ''Ronald Spiers'' derim..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder