17 Şubat 2014 Pazartesi
Ve Güneş Yükseliyordu Ardımızdan
Geçtiğimiz hafta boyunca aklımızdaki tek şey buydu. 16 Şubat günü ve akşamı bir camianın belki de dirilişini simgeleyecek, hak için, adalet için yüzbinleri bir araya getirecekti. Öyle de oldu. Kadıköy'den Bağdat Caddesi'ne doğru ilerlediğimizde o korkunç kalabalıkla yüzyüze gelmiştik.
Sadece Fenerbahçe değildi mesele, memlekette yolsuzluklarla, çürümüşlükle derdi olan herkes oradaydı. Farklı renkler, farklı düşünceler tek bir şey haykırıyordu;
Adalet!!!
Yeri geldi Taksim dedik, yeri geldi Ali İsmail'i andık, yeri geldi Allah-kitap diyerek kul hakkı yiyenlerin canına okuduk. O güruhun arasında olmak müthiş bir enerjiydi. Üşengeçliğin kitabını yazabilecek olup da sırf üşendiği için yapmayan biri kilometrelerce yürümüştü. Koskoca yürüyüş boyunca ne en ufak bir olay ne de başka bir şey vardı. İnsanlara fırsat verildiğinde en medeni şekilde tepkisini ortaya koyabiliyordu. Ortalıkta polis-toma v.s yoktu. Bu galiba durumumuzu özetler.
Artık yavaş yavaş maç saati gelmeye başlamıştı. Erkenden staddaki yerimizi aldık. Uzun zaman sonra ilk defa böyleydi Şükrü Saraçoğlu. Full+full çekmişti. Her maç bomboş gördüğüm numaralı bile dolmuştu. Kale arkasında kim kimin sırtındaydı belli değildi. Maç da bir o kadar can sıkıcı geçiyordu ki güç bela kazanabilmiştik. Hoş, puan kaybetsek de üzülmezdim. Gün boyunca Fenerbahçeliliği iliklerime kadar yaşamıştım, varsın üç puan gitsin çok önemli değildi.
Maç öncesi ve maç boyunca hep andık 19'u. Hatta maç bitti yine de çıkmadık. Annesinin acısını hafifletir mi bilinmez ama biz onu manevi annemiz ilan etmiştik.
Eve döndüğümde günün yorgunluğu sızım sızım çıkıyordu ama buna değmişti. Fenerbahçem için, daha da önemlisi ülkem için hak arayanların arasına ben de dahil olmuştum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder