29 Kasım 2009 Pazar
Barça Barça Baaaarça!!!
Hafta arasındaki İnter maçında ortaya çıkan görüntüden sonra Barça'nın Real'i dağıtması daha da ileri giderek geçen seneki gibi farklı yenmesi beklenendi. Maç içerisinde görüldü ki derbiler için yapılan tüm öngörüler boşa çıktı.
Barça kazandı ama maça bakıldığı zaman daha net pozisyonları Real buldu. Hem de Ronaldo'nun sahada olup da hiçbir şey yapmadığı maçta.. Barça bilinen görüntüsünden biraz uzaktı. Valdes benim bildiğim ilk kez Barça'ya bir maç kazandırdı. Bu defa o bilinen benzetmenin tam tersi oldu, Dani Alves'in içine Sabri Sarıoğlu kaçmış gibiydi. Golün ortasını yapması bu gerçeği değiştirmez bana göre. O bir gol pası değil İbra'ya doğru şişirilen bir toptu. Zaten gol de ofsayttı. Orta saha biraz aksadı ama ilginçtir 10 kişi kaldıktan sonra çok daha iyi bir görüntü verdiler. Messi mi Ronaldo mu diyenler aslında bilinen cevabı tüm gerçekliğiyle gördüler. Ve İbra.. Attığı gol usta işiydi. Maça sonradan girip maçın altına imzasını koydu..
Madrid iyi mücadele etti ama 10 kişi kaldıktan sonra rakibini çok zorlayamadı. Çok faza sürmedi onlar da 10 kişi kaldı. Kaka takımın en iyisiydi. Defans ve orta saha iyi alan sıkıştırıp Barça'nın o bilinen organizasyonlarına izin vermediler. Net pozisyonlar da buldular ama son vuruşlarda kötülerdi. Marcelo neden sahada kaldı ben pek çözemedim. Geçen seneki maça göre bu seneki orta saha farkı yaratan faktördü...
Fenerbahçe:1 Kasımpaşa:3
Maçı izlemedim en başta bunu belirteyim. Fenerbahçe kötü oynamış, Kasımpaşa tarihi farkı kaçırmış, Daum ''öff ülen öff bunlarla bu sezon işimiz zor bakışları atmış'', Yılmaz Vural ''bu mu len 8 hafta üstüste kazanan Fener takımı'' der gibi sırıtmış, v.s v.s..
Benim için bunların hiçbir önemi yok şu maç özelinde.. Lakin bu tribünlere serilmiş olan afişlerdeki yazılar kafama takıldı. 95.000 Fenercell'li yanınızda, 170.000 Fenerbahçe Kart ile buradayız...
Haklısınız sevgili yöneticilerimiz. Sizin için seyircisiz bir maçta takımına sadece Fenercelliler ve Taraftar kart sahipleri manevi destek gönderebilir. Diğerlerinin ettiği dualar, manevi destekleri tövbe haşa kabul olmaz. Çünkü onlar sizin gözünüzde henüz müşteri olamamış, ''Kamil Fenerbahçeli İnsan'' mertebesine ulaşamışlardır. Çok iyi birer tezgahtarsınız sayın yöneticiler. İyi satış yapıyorsunuz. Bu hareketinizle de o yere göğe sığdıramadığınız taraftarı da bir güzel sattınız. Hatta ayırdınız. Sezon başındaki bilet fiyatlarıyla zaten niyetinizi belli etmiştiniz. Artık alenileştirdiniz. Biz size rağmen takımımızı desteklemeye devam edeceğiz, seyircisiz bir maç öncesinde stadın etrafında toplanıp takımı karşılayanlarla ve maç sonrası Samandıra'da takıma destek verenlerle birlikte olacağız.. Siz kendi aranızda ''Dünya kulüpçülüğü'' oynamaya devam ededurun..
Edit: Anlatılan odur ki maç sırasında Yılmaz Vural açıklar veren defansına kızdıktan sonra topun kime gittiğini görür ve şu anlamlı cümleyi sarfeder;
Allah'tan Güiza'ya geldi..
28 Kasım 2009 Cumartesi
Call Of Duty Modern Warfare 2
Bu konudaki en nihai yazımı yazmaktayım. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki her güzel şey gibi bu da kısa sürdü. Oyun daha da uzatılabilir miydi bilmiyorum ama uzatılsa dahi bize ''kısacık sürdü'' dedirtecekti.
Bir önceki oyunda kalp masajı yapılırken bırakıtğım Price'ı bu defa kale gibi bir hapishanenin içinden kurtardım. Kurtarır kurtarmaz da yine paldür küldür görevlere üşüştük. Brezilya, Afganistan, Rusya, Amerika.. Dünya kazan biz kepçe Makarov denen karaktersizi kovaladık. Bir önceki oyunun sonunda olduğu gibi bu oyun da soru işaretleri ile bitiyor. Bu defa Soap'u ölmek üzere iken bıraktık. Muhtemeldir ki Modern Warfare 3 çıkınca o da karşımızda olacaktır. (Haftaya çıksa mesela??)
Son olarak, General Shepperd denen hain, şerefsizin önde gidenidir. Kendi silah arkadaşlarını öldürdükten sonra benzin döküp yakmıştır. Ekran başındaki ben, Shepperd'a gözü dönmüş vaziyette söverek sakinleşebilmişimdir. Sonunda ise bıçağı gözüne saplamak suretiyle intikamımı başka biri aracılığı ile olsa da almışımdır. Çoğunlukla mutlu, birazcık da acı bir sonla oyunu kapatmışımdır...
26 Kasım 2009 Perşembe
Hayırlı Bayramlar
Siz Bilmiyordunuz Federasyon Biliyordu!!!
Polat: Federasyon biliyordu, bizden gizledi
Şimdi ne desem bilmem ki? Sen takımının cezalı oyuncusunun hem de bir başka oyuncunun formasıyla sahaya çımasından haberdar olmuyorsun da olay patlak verip skandal ortaya çıkınca ''Federasyon biliyordu da bizden gizledi'' diyerek ''bize komplo kuruldu'' demeye getiriyorsun.. Vallahi ben bu açıklamaya ağzıyla gülene başka bir tarafımla gülerim..
Yanlış biliyorsunuz Sayın Polat. Size yanlış bilgi vermişler. Bu gibi durumlar bizim Basketbol Federasyonu'nu aşar. Olsa olsa ya Amerika yapmıştır ya da Aziz Yıldırım. Onların arkasında kim var? İsrail.. Evet sizin kadar komik olamıyorum kusura bakmayın.. Bana sorarsanız aptallar ancak böyle bir işi düzenler.. Sizce hangisi??
25 Kasım 2009 Çarşamba
ManU:0 Beşiktaş:1
Gecenin özeti şudur;
Senin her yerini öperim Rüştü!!
Fenerbahçe derbisinden sonra gidip İngiltere'de Manchester'ı yenmek kolay iş değil. Tebrik etmek lazım öncelikle. Çok iyi mücadele ettiler. Oyun olarak ortaya fazla bir şey koyamadı iki takım da. Top daha çok Machester'da göründü fakat atağa dönüştürmek istedikleri her paslaşmada gidip gidip duvara çarptılar. Son dakikalardaki kurtarışları olmasa maçın en iyileri Ferrari, çıkana kadar Toraman ve Üzülmez derdim ama Rüştü öyle iki top çıkardı ki belki de Beşiktaş'a Avrupa Ligi'nin kapılarını açtı..
Ferguson zaten ''bitmiş okeye dönen takım'' yerine çaylaklarla sahaya çıktı. Brown, Vidic, Anderson ve Park'ı bunların dışında tutmak gerekiyor tabi. Ellerinden bu kadarı geldi. 5 yıl önce de aynı durumda Kadıköy'e gelmişler, 3 yiyip gitmişlerdi. Formalite maçıydı. Elbette ki bu söylediğim Beşiktaş'ın galibiyetini küçültmez. Manchester açısından bakıyoruz olaya..
Tello'nun golü gecenin güzelliklerindendi. Her ne kadar Rafael'in göğüs falsosu golde etkili olsa da Krasiç'e taş çıkartacak bir goldü. Cska'nın kendi evinde Wolfsburg'u yenmesi hesapları biraz karıştıracak gibi görünüyor. Ki izlediğim Cska bu sezon en iyi Şampiyonlar Ligi performansını gösterdi. İnönü'deki maç kolay geçmeyecektir bu kesin..
Gecenin diğer sonuçlarında Bayern kendi evinde Maccabi Haifa'yı 1-0 mağlup etti. Juve de deplasmanda Bordeaux'ya 2-0 mağlup oldu. Cska Wolfsburg'u 2-1 ile geçerken Krasiç tek başına şov yaptı. Chelsea'de Anelka atmaya devam ediyor. Porto'yu deplasmanda 1-0 yendiler. Atletico Madrid, Apoel deplasmanından tek puan aldı. Real Zürich'i 1-0 ile geçerken Milan da sahasında Marsilya ile 1-1 berabere kaldı.
(Uefa Fantasy Football'da haftayı 25 puanla kapattık. Kimi takıma aldıysak ya yedek kaldı, ya sakatlandı.. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık..)
24 Kasım 2009 Salı
Şampiyonlar Ligi Sonuçlar
Fiorentina, Lyon'u tek golle devirip hafta sonundaki Parma mağlubiyetini unutturdu. Fiorentina 12 paunla lider.. Lyon ise 10 puanla grup ikincisi olmayı garantiledi. Grubun diğer maçında Liverpool, Debreceni deplasmanında tek golle kazandı. Avrupa Ligi'nde karşılaşmamak umuduyla demek lazım. Gecenin sürprizi yine Unirea'dan geldi. Deplasmanda Glasgow'a 4 çeken Romenler kendi evlerinde de Sevilla'yı 1-0'la geçtiler. Glasgow ise yine kayıplarda. Kendi evlerinde Stuttgart'a mağlup oldular. Alkmaar-Olympiacos ve Rubin- Dinamo maçları da gecenin golsüz maçlarıydı. Arsenal, Standart Liege'i 2-0'la geçerek turu garantiledi.
İnsan Değilsiniz!!
Messi yok, İbra yok, rakip zaten İtalyan takımı.. Son Bilbao maçında da çok iyi bir görüntü vermemişti Barça. Ortada geçecek olan ve sıkıcı bir maç bekliyordum açıkçası. Halt etmişim. Uykulu gözlerimin uykusunu kaçıracak derecede -her ne kadar tek taraflı olsa da- güzel bir maç oldu.
Barcelona adına o hep sözü edilen sistemin bir sorgulanışıydı bu maç. Oyuncular değişiyor, antrenörler değişiyor hatta futbol değişiyor ama Barcelona'nın o bilindik oyun düzeni her defasında kendini daha da geliştirerek karşımıza çıkıyor. Anlatılan gerçek hep budur. Sistemin işleyişinde de kilit oyuncular vardır. Bugünkü maç işte o kilit oyuncuların yokluğunda da düzenin işleyip işleyemeyeceği sorusunun cevabı niteliğindedir. Tüm izleyiciler de bu sorunun cevabını almıştır. İşin bir diğer tarafı Barça ilk yarı itibarı ile 2 gol atarken, bu iki gol de alt yapı oyuncularından gelmiştir. Bugünkü Barça'nın maça çıkan kadrosunda bile 7 tane alt yapı oyuncusu varken Fenerbahçe'nin kadrosunda 0(sıfır) alt yapı oyuncusu olması futbolun acı bir gerçeğidir.
İlk yarıyı izlerken tv'nin sadece sol tarafını görebildik. Sağ tarafa hücum eden Inter'in o tarafa herhangi bir hamlesini izleyemedik. Nasıl olsun ki? Şu takıma karşı sahaya ben çıksam, herhangi bir teşebbüste bulunmam, atarım bir masa-sandalye, alırım elime biramı, çerezimi oturur paşa paşa seyrederim. Tadını çıkarırım kısaca. Inter de öyle yaptı.. Yenilginin tadını çıkardı.
İkinci yarıda ise biraz daha rölantide bir takım gördük. Ee hafta sonu da El Clasico var. Fazla tepelemediler Inter'i. Inter ise bir ara hücum etmeye çalıştı fakat onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Interli oyuncular baktı ki olmuyor, hafta sonu için Real Madrid'e çalışmaya başladılar. Barçalılar'ı tekme, itme v.b hareketlerle yıldırmaya çalıştılar.
Rıdvan Dilmen'den geceye dair bombalar;
''Birinden şüpheleniyorsanız Barça'ya karşı orta sahada oynatın. İtiraf eder''
''İstediğin kadar istatistik verebilirsin İlker Ağabey. Barça topu Inter'e vermiyor''
Bu arada Barka ne yahu??
İşbu yazı maç bitmeden kaleme alınmıştır. Buna sebep tamamen Barcelona'dır. Bu yüzdendir ki maçın gidişatının bu minvalde olmaması ihtimal dahilinde değildir..
23 Kasım 2009 Pazartesi
Masanori Takahashi
"Günümüz insanının sahte idealler peşinde koşarak doğal benliğinden ve gerçek huzurdan uzaklaşmasını kabul edemiyorum. Çatışmalar, ruhi hayattan ayrı kalınmasından kaynaklanıyor. His, ruh, yardımlaşma, paylaşma.. İnsanlar ne kadar ilgisiz bu yüksek değerlere! Kendi tatminlerinden başka bir şey düşünmüyorlar. İçi boş ve geçici mutluluklarla kendilerini aldatıyorlar. Ne yazık ki bütün dünya gibi kendi vatandaşlarım da bu fırtınaya kapılmış durumda. Hayatlarını rekabet yönlendiriyor. Fakat herşeye rağmen insanların sonunda doğruyu bulacakları ümidiyle yaşıyorum ve eserlerimde bunu seslendirmeye çalışıyorum."
21 Kasım 2009 Cumartesi
Beşiktaş:3 Fenerbahçe:0
Bu Taksim'de izlediğimiz ikinci Beşiktaş maçı. İkincisinden de mağlubiyetle ayrılıdık mekandan. Bundan sonra istikamet ya Çapa ya da herhangi bir yer. Ama Taksim değil..
İbrahim Üzülmez'le başlamak gerekiyor bu maçı yazmak için.. Bir zamanların ''Orta yapabilsem Real Madrid'de oynarım'' diyen adamı, bu akşamın en etkili ortalarını açtı. Görünen o ki öğrenmiş geç de olsa. Bunca yıldır maç izlerim bu adamın oynadığı maçlardan bir Barcelona, iki deplasmanda Galatasaray'ı yendikleri maç, üçüncüsü de bu akşamki maç.. İyi oynadı, güzel de asist yaptı.. Fink, attığı gol sırasında kaleye şut yerine güdümlü füze attı. Çünkü biz topun nasıl girdiğini göremedik....
Hani Rıdvan Dilmen bazen söyler ya ''Maça çıkmadan birer puana razı mısınız deseler hemen kabul ederlerdi'' şeklinde. Daum maça çıkmadan beraberliğe razı olduğunu her halinden belli etmiş. Bir takımın iki liberosunun ikisi de defansının iki adım önünde top çevirir mi yahu? Cristian da Emre de ileri çıkmama konusunda sanki uyarılmış gibiydiler. Nadir olarak çıktılar, çıktıklarında da Fenerbahçe maçın en net pozisyonlarını yakaladı. Gole kadar da sahanın hakimiydi. İkinci yarının hemen başında Emre'nin sakatlanıp çıkması ve onun ardından da golün gelmesi Fenerbahçe adına maçın bittiği andı. İyi kapanan bir Beşiktaş'a karşı ileriye Emre'nin zorlamalarıyla çıkan Fenerbahçe Emresiz tam anlamıyla şartelleri indirdi. Takımda Göhan, Mehmet Topuz, Cristian(Hiç istemeyerek söylüyor olsam da) ve büyük maçların oyuncusu Roberto Carlos iyilerdendi. Alex, frikiği direkten dönmeyip biraz alttan kaleye girse yine maçın adamı olurdu. Top direkten döndü ve Alex yine büyük maçın küçük oyuncusu geyiklerine konu oldu.. Kazım her zamanki gibi bünyemizdeki fıtık riskini iki katına yükseltti..
Beşiktaş maçının Galatasaray maçından farkı orta sahadaydı. O maçta orta sahası daha yumuşak olan rakibe karşı Fenerbahçe istediği üstünlüğü kurabilmişti. Bu maçta ise Fink ve Ernst Alex ve Kazım'ı tam anlamıyla etkisizleştirdi. Bunda Ferrari ve Sivok'un payını da vermek gerekiyor. Golden sonra çok daha iyi bildikleri işi yaptılar. Kontra beklediler ve buldular da..
Maçın hakeminin bariz bir hatası var mıydı? Bana göre ilk yarıda Gökhan'ın düşürüldüğü pozisyon penaltıydı. Diğer ufak tefek hataları saymak yersiz. Her maç olabilen şeyler. Kazım'ın atıldığı olayda ise tamamen haklıydı. Kazım, o bilinen küfrü her maçta ediyor, bazı hakemlerin gözleri görmüyor, kulakları duymuyor veya geçiştiriyorlar. Ama deplasmanda hem de Beşiktaş deplasmanında yaparsan şak diye yersin kırmızıyı.. Golden sonra Kazım'ı oyunda tutup Mehmet Topuz'u oyundan alan Daum da Kazım kadar suçludur bu olayda..
19 Kasım 2009 Perşembe
Temiz Eller
İş hayatının da bu yönü kötü be arkadaş. Gündemi hep 12 saat geriden takip ediyorsun. Akşam gelip haberlere bakacaksın da, ilginç birşeyler bulacaksın da gelip bloğa hakkında iki satır çiziktireceksin. Hayır tam yazmaya karar veriyorum, kafamda cümleler kuruyorum, bir de bakıyorum yüzlerce blogda hemen hemen aynı şeyler yazılmış... Ondan sonra blog niye güncellenmiyor? Nasıl güncellensin? Ben yazmaya karar verdiğimde haber neredeyse, bayat haber kategorisinde sayılıyor.. Neyse biz bildiğimiz yoldan gidelim...
Ulen nerede Arsenal'deyken sol çaprazdan girip uzak kale direğine plaseler gönderen Henry, nerede şimdi sol taraftan sağ tarafa eliyle asistler yapan Henry... Profosyonellik çıktı, mertlik bozuldu.. Maçtan sonra ''ben hakem değilim'' gibisinden birşeyler zırvalamış. Olma zaten..
Gözümde 2002'deki Rivaldo'dan farksızsın koçum.. Uefa Başkanı da Fransız, bir tarafınızı yaya yaya gidersiniz artık Güney Afrika'ya. Hemen hemen öz topraklarınız sayılır. Bence kalın orada takım olarak.. (İlk defa ırkçılığa dokunduruyorum farkındaysanız..) Ha bir de Yunanistan'la aynı gruba düşerseniz çok iyi olur. Muhtemeldir ki Fransız halkının büyük çoğunluğu sahadaki oynanan oyundan fıtık olur, alacağınız beddualar size bir ömür yeter...
Çok kızgınım sevgili okuyucular çok.. Sahada gasp edilen bir emek gördüm mü şarteller atıyor işte.. 99 finalinde de böyle olmuştu, 2006'da Denizli'de de.. Baraj maçlarındaki en hüzünlü görüntü zannediyorum ki Damien Duff'ın maç sonu görüntüleriydi... Bu futbola bir temiz eller operasyonu şart olmuştur.
17 Kasım 2009 Salı
Askerlik Şubesi Dialogları
N.A: Nöbetçi Asker
B: Ben
B: Askerlik burada başlar değil mi tertip?
N.A: Aynen öyle
B: Şafak kaç tertip?
N.A: Şafağının ben taa .......!!!
B: Belli.. Baya karanlık...
(Bu sırada askerlikten hayat boyu yırttığımı ona söyleseydim muhtemelen beni oracıkta öldürürdü.)
Bekleme salonundaki asker bağırarak;
Arkadaşlar yerli yedek subay adayı var mı? Yerli var mı yerli? Yerliler yukarı çıksın...
Asker adaylarından biri;
Biz yabancı mıyız?.. O an bekleme salonundaki herkes birbirine bakar sağlam bir kahkaha atar.
Yer yine bekleme salonu. Adını hatırlayamadığım bir müzik kanalı açık. Alt yazılarda memleketimin abazan gençliğinin ''ilşiki ilişki ilişki'' şeklindeki haykırışlarını içeren mesajlar geçmektedir. Dikkatimi çekenler,
* Edirne'den tırı vırı.. Güzel ve bakımlı bayanlar beni arasın. Yalnız ilk şartım, hattı Turkcell olsun!!! (İlişkiye daha başlamadan kontör kotası koymuş arkadaş..)
* Bilmem nerden bilmem ne. 22 yaşındayım. Askerliğimi yaptım. Mavi gözlü ve buğday tenliyim. Maddi, manevi her türlü destek veririm.(hem böyle bir tip tarif edeceksin, hem de bu durumlara düşeceksin. Bir yanlışlık var ama..)
16 Kasım 2009 Pazartesi
Modern Warfare 2
Helal olsun diyorum. İnfinity Ward yapımcılarını da ülkemizdeki siyaset ve spor adamlarına benzetmişiz. ''Kaçamak cevap'' diye ben buna derim işte. Adamlar Fenerbahçe-Galatasaray maçını direkt 1-1'e bağlamışlar. Goller Alex ve Lincoln'den.. Lincoln gideli çok oldu ama onu da oyunun hazırlandığı tarih itibarı ile değerlendirmek lazım.. Evet meraktan kuduruyorum...
El Santo
Bazı iş bilmezler yüzünden futbola neredeyse ara dönem kadar tatil verdik ama hayat acı gerçeklerini yüzümüze vurmaya hiç ara vermiyor. Depresyona girip kendini trenin önüne atan Enke'den sonra bir dönem Gaziantepspor ve Ankaraspor'da da oynayan De Nigris hayata veda etti. Ankaraspor'da oynarken kulüp doktorunun uyarısı ile kalp rahatsızlığı fark edilmiş ve bunun üzerine de sözleşmesi feshedilmiş. O da çekmiş gitmiş Larissa'ya. Ekmek parası ne yaparsın? Belki zorlamasa hayatta kalabilirdi ama ömrünün geri kalanını nasıl idame ettirecekti orası da bir soru işareti.
Hayat bu işte. Kalp rahatsızlığı bunun adı, şakaya gelmiyor. İhmalkarlığa hiç gelmiyor. Yaşamayan da bilmez bu mereti. Koşamazsın, az biraz zorlasan yığılıverirsin bir kenara, halı sahaya maça gidersin 5. dakikada dilin bir karış dışarı fırlar.. Arkadaşların Allah ne verdiyse koştururken sen de onlara ayak uydurmaya çalışırsın ama nafile.. Beceremezsin.. Beyin emreder ama ayaklar gitmez. Çünkü kalp izin vermez.
De Nigris futbolu ve koşmayı çok sevmişti belki de. Belki de meşin yuvarlağın cazibesi, hemen köşe başında bekleyen tehlikeyi gözardı etmişti. Velhasıl De Nigris sessiz, sedasız hem futboldan hem de hayattan koptu. Akşam akşam da bana hayatın en acı gerçeğini bir kez daha hatırlattı..
Futbol bu aralar hakikaten hiç tat vermiyor...
15 Kasım 2009 Pazar
Hans Zimmer
Daha oyunu oynamadan müziklerini dinlemek biraz tuhaf olacak. Ama bu kadar muhteşem müziklerin eşliğinde oyunun da muhteşem olacağını tahmin etmek zor değil. Zaten bu Hans Zimmer insan filan değil. Ne olduğunu bilmiyorum ama insan olmadığını biliyorum. Kendisinin işin içinde olduğu kötü bir üretime bugüne kadar rastlamadım. Müziklerini yaptığı filmlere hayat veriyordu bugüne kadar artık oyunlara da el atmış. Gerçi bu son dönem fps oyunlarına ''oyun'' demek ne kadar doğru o da tartışılır. Adamlar bildiğin film yapıyor yahu. Hele Call Of Duty 4:Modern Warfare'in sonunda Cpt. Price'a kalp masajı yapıldığı sahne hala gözümün önünde. Adam öldü mü kaldı mı bu oyunda belli olacak. Okuduğum kadarıyla oyunun isminin Modern Warfare 2 olmasının sebebi de Warfare 1'in devamı niteliğinde olması. Önceki oyunda her boka balıklama atlayan Soap Mactavish(bizim yönlendirdiğimiz adam) bu oyunda yüzbaşı rütbesinde. Bu defa onun yanında sağa sola koşturacağız.
Pc için 24 Kasım'da piyasada olacağı söyleniyor. Diğer konsoller için şu an piyasada. Mecburen bekleyeceğiz. Ehh biraz da sağlam bir pc edinmek gerekiyor haliyle. Ayrıca Call Of Duty'i ilk çıktığından beri oynayan bendeniz için yazarın peşin hükmü: ''Senin askerliğin bitmez''
12 Kasım 2009 Perşembe
Süper Baba
Robert Enke'nin intiharı üzerine çok yazıldı, çizildi. Futbolun söze gerek bırakmayacak kadar hazin sonunun en son örneğiydi. Şu resmi görene kadar da tek kelime etmemiştim. Ama gördükten sonra.. Ne söylenebilir ki? Nasıl açıklayabiliriz ki? Bir babanın en değerlisini kaybettikten sonra onun yanına gitme isteğine kim ne diyebilir ki?
Keşke şu İstanbulspor maçını hiç yaşamamış olsaydın.. Çünkü o gün seni alkışlarla alaya alanlar bugün ölümünden sonra suçluluk hissediyorlar.. Hayat çok garip..
Beşiktaş Fenerbahçe'yi Yener!!
Beşiktaş Fenerbahçe'yi yener mi bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da Adnan Polat kadar temsil ettiği kulübü düşünen başka bir başkan tipinin olmadığıdır. Yahu adam bildiğim yararcı hadi biraz entel takılayım tam bir pragmatik. Biraz da tarz meselesi tabi. Bu adamın tarzı bu. Her derbi maç öncesi ve sonrasında bu tip açıklamalar yapmakta kendisi. Başkanlığının hiçbir döneminde Aziz Yıldırım'ın bu tip bir açıklamasını duymamışızdır. Duymayız da. Bu da bir tarz diğeri de.
Kızmayınız sevgili Fenebahçeliler. İş, kişisel ve kurumsal yarar sağlamaya geldiği noktada hepimiz birer Adnan Polat oluruz. Geçtiğimiz haftalarda oynanan ve Galatasaray'ın Beşiktaş'ı 3-0 mağlup ettiği karşılaşmada Galatasaray'ı desteklemiştim deli gibi. Neden mi? Hesabı yanımızdaki Beşiktaşlı arkadaşa kitlemek için. Taraftarlık, romantizm bir yere kadar yani. Adnan Polat ile benim tek farkım benim içtiğim nargile çapında Galatasaray'ı desteklemem, onun ise şampiyonluk kupası çapında Beşiktaş'ı desteklemesi. Olay tamamen bundan ibarettir. Geçtiğimiz sezon oynanan olaylı Galatasaray-Fenerbahçe maçı sonrasında da ''İki takımın da şampiyonluk yolunu kestiler'' gibisinden bir şeyler söylemişti. O an işine öyle gelmişti çünkü.
Daha geçmişe gittiğimizde de ''Şampiyonluk bizim kupa sizin'' şeklinde voltrana bile taş çıkartacak birliktelikler sergilemiştir Adnan Polat(Hatırlayınız Yıldırım Demirören ile birlikte). Bir gün gazeteleri açtığımda Fortuna Düsseldorf Alemannia Aachen'i yener şeklinde bir Adnan Polat açıklaması duyarsam hiç şaşırmayacağım. Neden böyle söyledim ben de bilmiyorum ama Galatasaray'ın yararına olursa der arkadaş! Hatta ligin ilerleyen haftalarında Beşiktaş ve Fenerbahçe şampiyonluk yolunda karşılaşsa Fenerbahçe'yi bile destekleme ihtimali var.
Antu.com, ''El matkabıyla duvar delmeye bayılıyorlar'' yazmış. Bizim bu tip konularda daha başka bir atasözümüz var ama neyse yeri değil..
9 Kasım 2009 Pazartesi
10 Kasım
''Beni hatırlayınız.''
Mustafa Kemal Atatürk
Biz seni yanlış anladık.. Yılın her 10 Kasım'ında sadece Anıtkabir'e gidip karşına çıkmayı ve okullarda hüzünlü şiirler eşliğinde seni anmayı kastetmemiştin elbette. Gelecek nesillerin seni sadece bir güne sığdırıp gerisini hiçlemesi aklına bile gelmemişti belki de. Biz seni çok yanlış anladık. Ya da öyle işlendi kafamıza.
Tarih 10 Kasım. Her yerde anma törenleri. Ama o da ne?? Bir yerlerden alkış sesi yükseliyor. ''Yahu durun bu anma töreni, bayram değil'' diyerek koşuşturan da bir öğretmen. Yanında da ''bugün tatil mi?'' diyen geleceğin nesilleri.. Diyeceğim odur ki biz seni anmayı bile beceremiyoruz.. Daha bunu bile anlatamamışız. Kaldı ki senin fikirlerin, kurduğun Cumhuriyet'in temel ilkeleri, muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefini anlayabilmek, anlatabilmek....
Hele şu sıralar eminim ki yukarılardan bir yerlerden kurduğun memleketin kimlerin elinde ne halllere düştüğünü görüp kahroluyorsundur. Senden sonra 71 yıldır derin bir uykuya dalan bu milleti için sızlayarak izliyorsundur. Aslına bakarsan sen öldün, asılanlar dirildi bu memlekette...
8 Kasım 2009 Pazar
Laz Fıkraları Part 1231293
Laz fıkrası nasıl olur? İşte böyle olur... Hayatımda bu tip bir maçı taş çatlasa bir kaç kez izlemişimdir. Bir maç düşünün ki ev sahibi tonla pozisyona girip beceriksizce atamıyor ve misafir takım atağa bile kalkamazken orta sahada kaptığı bir top sonucu uzaktan atılan kaliteli bir şutla maçı koparıyor. Burada tabi Beşiktaş'ın kedi yutmuş kalecisine de ayrı bir paragraf açmak gerekiyor.
Son yıllarda izlediğim en iyi kaleci performansıydı hiç kuşkusuz. Ki bu kaleci hiçbir dönemde Beşiktaş camiasına güven verebilmiş bir isim değil. Rüştü oynadığı zamanlarda da genellikle yedek. Ve Trabzonspor gibi bana göre sezonun tek ve zor deplasmanında(Anadolu takımları arasında) takımını kurtaran isim oluyor. Beşiktaş'ta şu oyuncu iyiydi diyebileceğimiz bir tane oyuncu yoktu. Golü atan Ernst dahil.. (Gol muhteşemdi o ayrı)Hıncal Uluç'un bir lafı vardır ya kalecileri değiştirin bu maçın skoru tam tersi olurdu şeklinde. Bence bu maçta kalecileri değiştirmiş olsalar muhtemel sonuç tam tersi değil 4-1 ya da 5-1 falan olurdu. Ehh kazanan bir takımın da en iyi oyuncusu kalecisi ise geriye pek de söylenecek bir şey kalmıyor.
Trabzonspor için söyleyebileceğim tek şey şanssızlık. Ya da beceri eksikliği. Zaten istatistiklerde 6'da 1 atan forvetlere sahipseniz buna pek şaşırmamak gerekiyor. Yine onlarca pozisyona girdiler, yine topu 7 küsür metrelik kaleden içeri dürtemediler. Sonrasında sanki yenilgiyi bekliyorlarmış gibi tribünlerden yükselen yuhalamalar ve yönetime tepkiler. Onca tepkiden sonra Colman son dakikalarda girdiği pozisyonu gole çevirse nasıl sevinecekti bu seyirci çok merak ediyorum. Ya da Colman'a da mı tepki göstereceklerdi? Zaten önde götürdüğü maç içerisinde sahaya girip rakip futbolcudan makas alarak hükmen mağlubiyete sebep olan bir seyirci profilinden bahsediyoruz. Ne yapsalar yeridir... Sadece onlar değil memleket futbolunun tüm tribünleri bu halde. Bugün profesör denilen Alex bir Az Alkmaar maçında ıslıklanmıştı hatırlarsanız. O bile bu tepkiye maruz kalmışsa geçiniz bu memlketteki tribün desteği had safhada masallarını..
(An itibarı ile Real Madrid Atletico önünde 3-0 önde iken bir anda durum 3-2 oldu. Atletico defansının evlere şenlik hali sonrasında Real 3-0'ı buldu ama Forlan ve Agüero maçı yeniden başlattı.. )
5 Kasım 2009 Perşembe
Fenerbahçe:3 Steaua Bükreş:1
Maç Fenerbahçe adına klasikleşen bir görüntü içerisindeydi. Yine 1-0 öne geçildi, yine üzerine yatmaya çalışıldı, yine yatılamadı. Bu defaki şansımız rakibin, golü ilk yarı bitmeden atmasıydı. Eğer ki gol ilerki dakikalarda gelse Fenerbahçe muhtemelen yine üzerine yatmaya çalışıp da beceremediği bir maçtan puan kaybıyla ayrılacaktı.
Nedenini gerçekten anlamıyorum. Bir takım bu kadar yüksek tempoyla başlayıp golü bulduktan sonra neden geri çekilir? Neden kontrol tamamen rakibe bırakılır? Ki o dadiklarda rakibin en az 2 net pozisyonu var. Açıkça görülen şu ki bu takım savunma yapamıyor. Ya da şöyle desek daha doğru olur belki. Bu takım ''takım olarak savunmayı'' beceremiyor. Rakibin attığı golde Bilica kadar Gökhan Gönül de hatalıdır. Gökhan Gönül'ün geldiğinden beri bu kadar etkisiz kaldığı başka bir maç hatırlamıyorum ben. E o kadar da olur demek lazım. 3 senedir yüz küsür metrelik bir koridorda git-gel kolay değil...
Orta sahada Mehmet Topuz rakibe baskıda oldukça başarılıydı fakat kullandığı toplar felaketti. Santos ise tam tersi savunma olarak hiç yokken attığı golde ve kullandığı toplarda oldukça iyiydi. Kazım her zamanki gibi ofsayt ve hücum faul rekoru kırdı. Cristian.... Ulen sana geldiğinden beri en büyük hakaretimi gerçekleştiriyorum. Ve diyorum ki bizim Tahsin senden daha iyi şut atar.. Ya da iki adım yanındaki adamdan şut atmayı öğren.. Emre çıkana kadar çok iyiydi. Yerine giren Özer top ayağına geldiğinde onu hiç aratmadı. Sahanın en iyisi diyebileceğim oyuncu Lugano idi. Bilica'nın yedirdiği golün aynısını atması ise futbolun ve Alex'in güzelliğiydi..
Ve elbette 6 Kasım'ın ilk anlarını yaşadığımız şu dakikalarda bu galibiyet oldukça keyifliydi. Hepinizin 6 Kasım'ını kutlar mutluluklar dilerim. Selametle..
Peşinen Edit: Tahsin 10 maçta 107 gol yiyen takımın orta sahadaki en başarılı isimlerinden biridir. Attığı şutları rakip kale yerine kenarda oturan hocasının kafasına isabet ettirmesiyle ünlüdür. Sırtı hocasına dönükken attığı şutlarda bunu başarabilmektedir. Bir süre sonra o dahil tüm takımın şut atması yasaklanmıştır. Fink hariç.. At Fink'e...
1 Kasım 2009 Pazar
Stalin'in Hitler'den farkı
''01.11.1961 Tarihte Bugün
Sovyetler Birliği Komünist Partisi 25. Kongresi'nde geçmişteki hataları nedeniyle suçlanan Josef Stalin'in naaşını Moskova Kızıl Meydan'daki mozoleden çıkardı''
Haksız da değillermiş. Nedenini açıklayayım;
Yıl 1945. Sovyetler, Almanları Rusya'dan püskürtmüş ve hızla Berlin'e doğru ilerlemektedirler. Nazi Almanyası ise hem doğu cephesinde hem de batı cephesinde müttefiklere karşı savaş vermektedir. Doğu cephesinde Almanlar Polonya sınırının gerisine çekilmiş ve Polonya-Rusya sınırını mayınlarla donatmıştır. İlerlemek Ruslar adına imkansızdır. Stalin bu durum karşısında tanklarının heba olmasını göze alamaz. Çünkü ordusunun en değerli parçaları ve savaşı kazandıracak yegane varlığı T34 tanklarıdır. Ve bu noktada mayınsavar olarak kullanılmasını emrettiği şey şudur;
Ülkesindeki siyasi yasaklılar, muhalifler, istenmeyenler... Hepsi tankların önüne geçmiş ve mayınlı arazilere doğru ilerlemişlerdir. Sonuç olarak insanlar paramparça olarak mayınları temizlerken tankların ilerlemesi için yol açmışlardır.
Nerede okumuştum bilmiyorum ama hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle bir şeydi.
''Hitler ile Stalin arasındaki tek fark Stalin'in biraz daha sanatçı bir ruha sahip olmasıdır. Hitler öldürdüklerini sabun yaparken, Stalin öldürdükleriyle Sibirya'daki heykellerin içini doldurmuştur''
Pes 2010
Türkçe'ye ''gut difendink, vot a şıtrayk, men bihaynd bol, hedaaaaa '' tümcelerini kazandıran Konami yine muhteşem bir oyunla geliyor(muş). Oyunla alakalı şu an için hiçbir şey okumadım. Görüntülerine dahi bakmadım. Tek bildiğim oyunu aldığımız mekandaki elemanın ''Valla Pes 2009 bunun yanında çizgi film gibi kalır'' sözüdür. Eğer ki bizim emektar ekran kartı bu oyunu da kaldırırsa zaten kendisini malulen emekli etmeyi düşünüyorum. Çok kahrımı çekti gariban. Yükle-sil, yükle-sil nereye kadar değil mi ama? Velhasıl bu sene içinde beklediğim iki oyundan biri bir kaç güne elime geçmiş olacak.(Diğeri elbette ki bitmek tükenmek bilmez bir görev çağrısı olan Call Of Duty) Yükledikten sonra oynayabilirsek gene birşeyler çiziktiririz nacizhane.
Edit: Ve ekran kartı bu oyuna karşı da büyük bir zafer elde etti. Büyüksün gözüm... Aslında iki açıdan bakmak lazım oyuna. İlk olarak Pes 09 ile benzerliklerinden bahsetmek gerekiyor. Grafikler, stadyumlar hemen hemen aynı. Ara yüz muhteşem olmuş. Spikerin maşaallahı var, herhalde Pes 25 çıksa yine bu spiker anlatacak maçları.. Şampiyonlar Ligi'nde turnuva maçları oynanabilirken, Avrupa Ligi için bu yok. Ya da ben göremedim. İyice bir deşmek lazım. Ayrıca Türkiye'den Sivasspor da oyunda bulunmakta. Bülent Uygun şunu gördü ya ağlıyordur muhtemelen..
Bir diğer husus ise oynanabilirlik ile alakalı. Eski Pes oyunlarında bir çoğumuzun yaptığı gibi topu süratli bir oyuncuya verip yaldır yaldır rakip kaleye gitmek bu oyunda tarih olmuş. Messi ve Fernando Torres oyunun ara yüzünde kullanıldığından olsa gerek fırtına gibiler fakat bu özelliğin kaldırılması nedeniyle eskisi gibi rakip yarı alanı yırtamıyorlar. C.Ronaldo, Messi, Joe Cole, Adriano v.s.. Bu isimlerin tek başına etkisiz kaldığını görenler ''ulen Japonlar da futboldan bu kadar anlar'' diyebilirler ama en nihayetinde onlar da futbolun bir takım oyunu olduğunu idrak edebilmişler ve oyunu da buna göre dizayn etmişler. Artık sürekli pas yaparak rakip kaleye yaklaşmak ve ara paslarla gol aramak moda olacak. Şimdiden kapışacağım arkadaşlara selam ederim. Oyunun en baba adamı hiç kuşkusuz Steven Gerrard'dır..
Eğer ki Tsk beklenmedik bir anda golü doksana takmazsa bu iki oyunu da oynar öyle giderim vatanı savunmaya. Ayrıca Dünya Kupası'na kadar tezkere elimde olmalı... Nasıl olacaksa artık? Tsk bana yardımcı ol!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)