27 Mayıs 2011 Cuma
Kayıp Otobüs'ün Yolcuları
Dikelya'daki İngiliz bölgesi'nde çalışan 11 Kıbrıslı Türk her sabahki gibi erken saatlerde işe gitmek üzere yola çıkarlar. İşçilerin bulunduğu otobüsün önü Rumlar tarafından kesilir ve içindeki yolcular alıkonur. Sonrasında hiçbirinin akıbeti hakkında en ufak bir bilgi yoktur. Kayıp listelerinde adları geçer ama onlara ne olduğu bilenememiştir. Aslında bellidir ama elde herhangi bir kanıt olmadığından dile getirilememektedir.
17 Nisan 2009'da Rum tarafındaki Voroklini kasabasında yapılan kazılar sonucunda Kayıp Otobüs'teki 11 yolcunun kemiklerine ulaşılır. Rumlar otobüsü kaçırmış, yolcuları da kurşuna dizmiş, cenazeleri de kör bir kuyuya atmıştır. Yapılan Dna testleri sonucu katliam doğrulanmıştır..
Şimdi soru şu;
''Tarihimizle yüşleşelim'' diyerek ortalığı ayağa kaldıranlar, sünger bob tarihten, katliamlardan ne kadar anlıyorsa o kadar anlayanlar.. Bir daha düşünün.. Var mısınız tarihle yüzleşmeye??
On Yüz Bin Milyon Eurocuk
Şampiyonluk, kutlamalar filan derken transfer sezonu hiç olmadığı kadar hareketli başladı. Dün Beşiktaş 4 oyuncu ile sözleşme imzalamış. Mustafa Pektemek'i de bugün kadrolarına kattılar. Galatasaray yine aynı şekilde. Geçtiğimiz sezonun en iyi futbolcusunu kadrolarına kattılar. Bu kadar albenisi düşük takımın böyle bir adamı kadrosuna katabilmesinini tek sebebi maddi midir? Etkilidir ama tek sebep değildir. Sonuçta geçtiğimiz sezon kötü gittiler ama muhtemeldir ki bu sezon aynı şeyi yaşamayacaklar. Selçuk İnan geçtiğimiz sezon şampiyonluk yarışının en kilit oyuncularından birisiydi. Yani büyük kulüpte oynamanın zorluklarına pek takılacağını zannetmiyorum..
Yurt içinden bir oyuncuya o kadar para verilir mi? Bence cevabı federasyonun gudik yabancı sınırlamasıdır. 6+2+2 gibi hala anlam vermediğim sistem, büyük kulüplerin yurt dışı pazarında elini kolunu bağlıyor. Celal Doğan, İlhan Cavcav gibi ticaret adamları da ellerine geçen fırsatı değerlendirip piyasanın ırzına geçiyor..
Celal Doğan deyince aklıma geldi. Malum şu sıralar konuşulan tek konu Emenike. Çok deli para verdiler orası kesin. Bundan yaklaşık bir 10 yıl evvel Preko'yu baya büyük meblağlara bize ittirmişti Celal Doğan. Sonrasında Hakan Bayraktar transferinde bir tek kulübün tapusunu istemediği kalmıştı... Hasılı, Emenike'nin de sonu Preko gibi olmasın diyerek noktayı koyalım...
24 Mayıs 2011 Salı
Nasıl İyi Yönetmen Olunur?
Şahan Gökbakar'ın 3-5 yıl evvel bir skeci vardı 30.000 kadınla nasıl birlikte oldum adında. Son Sivas maçını izlerken aklıma geldi. Sezoun boyu yaşanılanları düşündüm, sezonun başlangıcını, Avrupa'ya erken bile denemeyecek bir şekilde elenişimizi, sonrasındaki ilk yarı maçları, Türkiye Kupası hezeyanları, ikinci yarıdaki adını hala koyamadığım performans ve son Sivası maçı..
En baştan başlayalım.. Bir Fenerbahçelinin günlüğü gibi oldu ama neyse..
Sezon açıldı. Açıldı açılmasına da teknik adam yok. Var ama yok. 3 kuruş daha fazla koparabilir miyim telaşında birileri ortalıkta dolanıyor, diğer takımlar transferleri bile neredeyse bitirmişken hala bir belirsizlik hakim. Ne olacak bu Fener'in hali mottosu yine gündemin ilk sıralarında. Umutsuzluk, dram off offf offff. Bize bir katharsis lazım..
Aykut Hoca takımın teknik direktörü. Hala soru işaretleri var. deplasmandaki Young Boys maçında takım facianın eşiğinden dönmüş. Transferler var ama onlar da teknik adam gibi çok bilinmeyenli denklem. Facia dediğim maç 2-2 bitti ama asıl facia rövanşta oldu. Gözlerimin önünde pata küte defansa dalan Young Boys forveti attı golü. Çevirmek mümkün değil takım o haldeyken. Düşünün ki forvetimizde Gökhan Ünal oynuyor.. Onu almak için verdiğimiz Burak Yılmaz'ın da şu performansını görünce içimdeki hissiyatı açıklayabileceğim tek kelime var. ''Enayilik''. Güiza ne kadar büyük ve sivri bir kazıksa emin olun bu adam da o derece büyük bir kazıktır.. Tur kaybedilir. Gerilim had safhada. Herkes yay gibi. Küfürler ederek çıkıyorum stattan. Bir daha maçınıza gelenin taa...
Lige nispeten daha iyi başlanır. Ama onun da arkası gelmez. Saracoğlu'nda kaplan kesilenler deplasmanda kedi bie olamaz durumdalar. Sanki Kadıköy'deki maçlara başka bir takımla çıkılıyor. Deplasmanda başka takımla. Hele ki bir Kayseri deplasmanı var. Yalan olmasın ama koca takım şut atmadan maçı bitiriyor. Taraftar kendince sorguluyor.. Kandırılıyor muyuz? İhanet....
Kör topal geliyoruz ilk yarının sonuna. Trabzon fırtına gibi gitmiş. Puan farkının anasını ağlatmış. Üstüne de Yeni Malatya maçı.. Tamamen tükenmişliğin resmini görüyorum üzerimde. Futbolcularda da. Aykut Hoca belli ki artık gidecek. Olmuyor bir türlü. Bir şeyler hep eksik... Gitmiyor büyük bir sabırla. Ya da gitmesine izin verilmiyor. Sonrasında Aziz Yıldırım'ın Ntvspor'daki ültimatomu geliyor. Ayağınızı denk alın diyor. Yoksa sezon sonu görüşürüz...
İkinci yarı Antalya maçıyla başlıyor. Fenerbahçe'den aşırtma gol yemeye bayılan Ömer Çatkıç yine golü yiyor. Gökhan Gönül sanki o sezonun kalanında göstereceği performanın ilk izlerini bize izletiyor. Maçı kazanıyoruz. Trabzon da puan kaybedince ''acaba'' diyoruz. 2004'teki gibi olur mu? Önümüzdeki maç Trabzonspor'la. Kazanırsak fark dört.. Umutlar tazeleniyor... Güzel günler göreceğiz diyor birileri..
Trabzon'u da yeniyoruz. Fark dört. Herkes artık şampiyonluk yolunda olduğunu biliyor. Yapılacak en ufak hatanın telafisi yok. Ertesi hafta yine puan kaybediyor Trabzon. Fark iki. Avantajın bizde olduğunu artık herkes hissedebiliyor. Kaçan sürekli kovalanıyor.(Sezon sonuna doğru roller değişiyor tabi) Umut, hırs, azim ve inanç..
Gümbür gümbür gidiyoruz. Beşiktaş'ı da Galatasaray'ı da deplasmanda zorlansak da yeniyoruz.. Bursaspor'a içerde iki puan bıraksak da taraftar takımdan memnun. Çünkü formasını terletmeyen yok. Kötü oynayan var ama kötü koşan yok. Sonrasında Gaziantep maçı. Tolunay Kafkas zaten antipataik bir tipleme bizim için. Maç içinde zaten kan gövdeyi götürmüş. Ne penaltılar verilebilmiş ne de kırmızı kartlar. Hakem resmen doğramış iki takımı da. Maç gitti gidecek.. Son saniyede Santos önündeki topu kaleye yuvarladı ama bizim ömrümüzden de bir on yıl gitti. Maç bitti ama hakeme öfke bitmedi. Maç sonu fırtınalar koptu... Mücadele başrolde...
Eskişehirspor-Trabzonspor maçı sonrası lider olduk. Artık ipler elimizde. Her ne kadar Buca maçı da en az Gaziantep maçı kadar zorlu ve heyecanlı geçse de kazanıyoruz. Lideriz. Güiza Fenerbahçe kariyerindeki en önemli golü Buca'ya atıyor. 14 Milyon Euro Buca maçını kurtartıyor..
Sezonun son maçı.. Maça başlıyoruz. Santos daha ilk dakikalarda golü yazıyor. Tamam diyoruz bu defa olacak. Laf ağzımıza takılıyor. Klasik Fenerbahçe heyecanları devreye giriyor. ''Noooluyoruz birader'' demeden 1-1.. Sonrasında kaçan goller akıl alır gibi değil. Tamam diyoruz bu sefer gene Denizli maçı gibi olacak. Girmeyince girmiyor. bu meret. Hiç ummadığımız anda gol geliyor. Atan adam maçın o dakikaya kadar en kötü ismi. Sayanın sövenin hesabı yok. Herkes şöyle bir duraladı. Nasıl yaa.. Bu adamın şutu Leo Franco'yu nasıl avladıylsa Sivas kalecisini de öyle avlıyor. (2005'te Gregory Coupet'ye de böyle bir gol atmışlığı vardır bunun. Aklıma geldi o an..) İlk yarı bitti. İkinci yarı farkı ikiledik. Bizim Trabzonlu'yu arasam da biraz gırgır geçsem diye düşünüyorum. Yine ağzıma tıkılıyor laf. 3-2 oluyor. Hay geçmişlerinizin ruhuna yaa koparın şu maçı diyorum. O anda 4-2 oluyor. Yok bu defa acele etmeyeceğim, şakkk 4-3.. Son on saniye.. Ak ulan ak Allahsız kronometre.. Ve son düdük.. Off off off sonunda beklenen Katharsis geldi.. Umutsuzluk, ihanet, öfke, hırs, heyecan, zafer, mutluluk.. Türkiye şartlarında iyi eğitim.. Yalnız kalp sağlığına dikkat.. Hamilelerden uzak tutunuz...
Çok ciddi bir postun sonunda zıpırlık yapmak:))))
20 Mayıs 2011 Cuma
Bir Asosyalin Ütopyası
Hakikaten ben bu memlekette yaşamadığıma ciddi ciddi inanmaya başladım. Ölmüşüz. Ağlayanımız yok. Şu güzelliği tamamen tesadüfler sonucu görebiliyorsam-o da internetten- zaten olayı bitirmişiz biz.
Geçenlerde her sabah aynı dakikada evden çıktığımız için sürekli karşılaştığım komşuyla yeniden karşılaştım. Bu defa eve gelirken. Asansörün o bilindik havası ortama hakimken, tutamadım kahrolasıca çenemi, ''nasılsınız?'' dedim. Klasik bir şekilde ''yi güzel'' diye cevap verdikten sonra ''siz nasılsınız?'' dedi. Başladım tabi. ''İş hayatı bana çok fazla, yoruldum bu genç yaşımda, gitmek istiyorum buralardan'' dedim şakayla karışık. ''Nereye?'' dedi. ''Hiç kimsenin olmadığı herhangi bir yer'' dedim. ''O zaman Amerika'ya ordan uzaya fırlatsınlar seni'' dedi. Hoşuma gitti bu fikir aslında. Şu resimleri görünce aklıma geldi, Amerika'ya kadar gitmeye gerek yok, beni şu Rumkale denen yere bırakın. Sonrasını ben hallederim..
7 Mayıs 2011 Cumartesi
Ayarmatörler
5 Mayıs 2011 Perşembe
Tib'sizler
Kıyametler kopuyor bir kaç gündür. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Ekşi sözlüğün alan adı sağlayıcısına gönderdiği ''bu alana ait yer sağlama işlemini sonlandır yoksa ananı ağlatırım'' içerikli mesajından sonra sözlük dahil tüm medya kesimlerinde büyük tepki gördü. Sourtimes.org ile birlikte 61 tane de internet sitesine yer sağlama işleminin sona erdirilmesini istedi. Şimdi bu 61 adet sitenin hangi içerikten, hangi nedenle kapatılmak istendiği tam bir muamama. Ssg'nin söz ettiği durum da bu. Neden kapanıyor bunca site? Kapattım diyip hiçbir açıklama yapmamak nasıl bir mantık? İçerik ne? Suç ne? Kimse bir şey bilmiyor. Ve işin garibi tüm bunlara karşılık herhangi bir temyiz noktasının da oluşturulmamış olması. Bİr internet sitem var diyelim, adamın kafası atıyor, ''gözünün üstünde kaşın var'' diyerek bu siteyi kapatıyor. Ben itiraz etmek istiyorum. Kime? Hiçkimseye. Çünkü yetki birilerine verilmiş verilmesine ama karşısına herhangi bir denetim mekanizması konulmamış. Sonucunda da böyle keyfi uygulamalar ortaya çıkmıştır.
Gelmek istediğim nokta şu;
Ekşi sözlük kapatılmak istendi, bunun sonucunda da çok büyük bir tepki gören Tib, ''Hay Allah iyiliğinizi vermesin, kapatır mıyız sizi hiç, yanlışlıkla o listeye dahil etmişiz'' dedi.(Ben datmin olmadım açıkcası) Peki diğer 60 küsür sitenin akıbeti ne olacak? İçeriği her ne olursa olsun. Bunların sesi Ekşisözlük kadar çıkmadağı için kapatılacak mı? Tepki görünce geri vitese takanlar bu 60 küsür site için bir açıklama yapacak mı? Pek zannetmiyorum.
Daha da komik olan bir durum var. Bu Tib denen garabet oluşum, geçenlerde yeni bir sansür listesi açıkladı. Bundan böyle listedeki kelimeleri kullanarak herhangi bir internet içeriği kurdun mu hapı yuttun. Listeyi tam bilmiyorum(Bakarsın kullanmışızdır bilmeden:D ) ama ''yasak'' kelimesini bile yasakladılar. Zaten bunu görünce de diğerlerine pek bakmadım. Abdülhamit'e sansürcü diyenler bunlar karşısında muhtemeldir o muhteremin ruhuna bir fatiha okur. Adamı mezarında ters çevirdiler.
İlerde olur da sözlük kapatılır mı bilmiyorum. Son yaşanan olayla birlikte keyfi uygulamaların ne boyutlara ulaştığı göz önüne alınırsa pek de uzak bir ihtimal değil. Açıkca ''akıllı olun aklınızı almayalım'' durumu söz konusu oldu. Benim Tib'cilere nacizane tavsiyem, ellerini çabuk tutsunlar. 2012'de zaten sözlük kendini imha edcek:D..
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Sadri Şener Gibi Espri Yapabilmek
Komik adamsın vesselam. Temel fıkralarına inanasım geliyor seni gördükçe ve beyanatlarını dinledikçe. Dünkü maçtan sonra hatalı penaltı kararıyla ilgili olarak, ''Maç 3-0 bitti. Çıkar penaltıyı ne olur? 2-0. Gene kazanırız ehe ehe ehe.'' Yani Devlet Bahçeli şu matematiği görse yemin ediyorum ağlardı...
Güldürdün bizi başkan. Ama ağzımızla değil...
1 Mayıs 2011 Pazar
İnandık Size
''Ben demiştim demeyi sevmiyorum'' diyen tiplerden değilim. Ben demiştim arkadaşım. Bu Stoch denen adamda iş var. Geldiğinden beri bu adamın direkt ilk on bir başlaması gerektiğine inanlardanım. Hatırlayın sezon öncesi neredeyse hücumdaki yegane silahımızdı. Sonrasında Niang2ın çılgın atması ve Alex'in kendini aşmasıyla unutuldu gitti. Formaliteden oynanan kupa maçlarının oyuncusu oldu. Evet kötü oynadığı maçlar olmuştur. Canlı izlediğim bir Konya maçında tüm stadyumu kanser etmiştir. Ama genele bakıldığında yetenekli, hücum gücü yüksek ve Fenerbahçe'nin oyun sisteminin aradığı adamdır. Dia ile birlikte Fenerbahçe'ye gelişleri de bu oyun sistemine olan uygunluğudur.
Semih Şentürk yine ilk on bir başladığı bir maçı gol atamadan bitirdi. Yedek kulübesine o kadar alışmış olacak ki sahaya çıkınca yerini yadırgıyor. Başka bir açıklaması yok bunun. Yedekten girip iğne deliğine top sokan adam, ilk on bir başladığı maçlarda, karşı karşıya resmen kaleciyi delmek istercesine vuruyor. Haliyle de pozisyonlar hiç oluyor. Alex için şunu söyleyebilirim.
''Barcelonalı scout baksa, Alex'in 85 doğumlu olduğunu görse, tutar kolundan Nou Camp'a götürür.'' Rıdvan Dilmen...
Unutmadan o nasıl bir ara pastı öyle. Akıllara zarar...
Scout demişken, Gökhan Gönül bana göre artık zirvesini yaşamaktadır. Belki Barcelona, Real Madrid biraz zor ama en azondan bu saydığım takımların bir alt kademesindeki takımlarda rahatlıkla oynar.(City, Liverpool, Valencia).
Belediye için söylenecek hiçbir şey yok. Zaten sezonda 6 bilemedin en fazla 8 maç oynuyorlar. O da büyüklerle yaptıkları maçlar. Onlardan birini kaybettiler. Onlar açısından formaliteden ibaret bir maçtı. Kupa daha öncelikli. Bunun altında art niyet arayanlara da akıl fikir diyorum. Normaldir. Adamlar belki de Avrupa'da bir ilki gerçekleştirecek, seyircisiz, bomboş bir stadyumla Avrupa Kupası maçına çıkacaklar...
O değil de birazdan Miami-Boston maçı var. Bence asıl cümbüş orada başlayacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)