24 Mayıs 2011 Salı
Nasıl İyi Yönetmen Olunur?
Şahan Gökbakar'ın 3-5 yıl evvel bir skeci vardı 30.000 kadınla nasıl birlikte oldum adında. Son Sivas maçını izlerken aklıma geldi. Sezoun boyu yaşanılanları düşündüm, sezonun başlangıcını, Avrupa'ya erken bile denemeyecek bir şekilde elenişimizi, sonrasındaki ilk yarı maçları, Türkiye Kupası hezeyanları, ikinci yarıdaki adını hala koyamadığım performans ve son Sivası maçı..
En baştan başlayalım.. Bir Fenerbahçelinin günlüğü gibi oldu ama neyse..
Sezon açıldı. Açıldı açılmasına da teknik adam yok. Var ama yok. 3 kuruş daha fazla koparabilir miyim telaşında birileri ortalıkta dolanıyor, diğer takımlar transferleri bile neredeyse bitirmişken hala bir belirsizlik hakim. Ne olacak bu Fener'in hali mottosu yine gündemin ilk sıralarında. Umutsuzluk, dram off offf offff. Bize bir katharsis lazım..
Aykut Hoca takımın teknik direktörü. Hala soru işaretleri var. deplasmandaki Young Boys maçında takım facianın eşiğinden dönmüş. Transferler var ama onlar da teknik adam gibi çok bilinmeyenli denklem. Facia dediğim maç 2-2 bitti ama asıl facia rövanşta oldu. Gözlerimin önünde pata küte defansa dalan Young Boys forveti attı golü. Çevirmek mümkün değil takım o haldeyken. Düşünün ki forvetimizde Gökhan Ünal oynuyor.. Onu almak için verdiğimiz Burak Yılmaz'ın da şu performansını görünce içimdeki hissiyatı açıklayabileceğim tek kelime var. ''Enayilik''. Güiza ne kadar büyük ve sivri bir kazıksa emin olun bu adam da o derece büyük bir kazıktır.. Tur kaybedilir. Gerilim had safhada. Herkes yay gibi. Küfürler ederek çıkıyorum stattan. Bir daha maçınıza gelenin taa...
Lige nispeten daha iyi başlanır. Ama onun da arkası gelmez. Saracoğlu'nda kaplan kesilenler deplasmanda kedi bie olamaz durumdalar. Sanki Kadıköy'deki maçlara başka bir takımla çıkılıyor. Deplasmanda başka takımla. Hele ki bir Kayseri deplasmanı var. Yalan olmasın ama koca takım şut atmadan maçı bitiriyor. Taraftar kendince sorguluyor.. Kandırılıyor muyuz? İhanet....
Kör topal geliyoruz ilk yarının sonuna. Trabzon fırtına gibi gitmiş. Puan farkının anasını ağlatmış. Üstüne de Yeni Malatya maçı.. Tamamen tükenmişliğin resmini görüyorum üzerimde. Futbolcularda da. Aykut Hoca belli ki artık gidecek. Olmuyor bir türlü. Bir şeyler hep eksik... Gitmiyor büyük bir sabırla. Ya da gitmesine izin verilmiyor. Sonrasında Aziz Yıldırım'ın Ntvspor'daki ültimatomu geliyor. Ayağınızı denk alın diyor. Yoksa sezon sonu görüşürüz...
İkinci yarı Antalya maçıyla başlıyor. Fenerbahçe'den aşırtma gol yemeye bayılan Ömer Çatkıç yine golü yiyor. Gökhan Gönül sanki o sezonun kalanında göstereceği performanın ilk izlerini bize izletiyor. Maçı kazanıyoruz. Trabzon da puan kaybedince ''acaba'' diyoruz. 2004'teki gibi olur mu? Önümüzdeki maç Trabzonspor'la. Kazanırsak fark dört.. Umutlar tazeleniyor... Güzel günler göreceğiz diyor birileri..
Trabzon'u da yeniyoruz. Fark dört. Herkes artık şampiyonluk yolunda olduğunu biliyor. Yapılacak en ufak hatanın telafisi yok. Ertesi hafta yine puan kaybediyor Trabzon. Fark iki. Avantajın bizde olduğunu artık herkes hissedebiliyor. Kaçan sürekli kovalanıyor.(Sezon sonuna doğru roller değişiyor tabi) Umut, hırs, azim ve inanç..
Gümbür gümbür gidiyoruz. Beşiktaş'ı da Galatasaray'ı da deplasmanda zorlansak da yeniyoruz.. Bursaspor'a içerde iki puan bıraksak da taraftar takımdan memnun. Çünkü formasını terletmeyen yok. Kötü oynayan var ama kötü koşan yok. Sonrasında Gaziantep maçı. Tolunay Kafkas zaten antipataik bir tipleme bizim için. Maç içinde zaten kan gövdeyi götürmüş. Ne penaltılar verilebilmiş ne de kırmızı kartlar. Hakem resmen doğramış iki takımı da. Maç gitti gidecek.. Son saniyede Santos önündeki topu kaleye yuvarladı ama bizim ömrümüzden de bir on yıl gitti. Maç bitti ama hakeme öfke bitmedi. Maç sonu fırtınalar koptu... Mücadele başrolde...
Eskişehirspor-Trabzonspor maçı sonrası lider olduk. Artık ipler elimizde. Her ne kadar Buca maçı da en az Gaziantep maçı kadar zorlu ve heyecanlı geçse de kazanıyoruz. Lideriz. Güiza Fenerbahçe kariyerindeki en önemli golü Buca'ya atıyor. 14 Milyon Euro Buca maçını kurtartıyor..
Sezonun son maçı.. Maça başlıyoruz. Santos daha ilk dakikalarda golü yazıyor. Tamam diyoruz bu defa olacak. Laf ağzımıza takılıyor. Klasik Fenerbahçe heyecanları devreye giriyor. ''Noooluyoruz birader'' demeden 1-1.. Sonrasında kaçan goller akıl alır gibi değil. Tamam diyoruz bu sefer gene Denizli maçı gibi olacak. Girmeyince girmiyor. bu meret. Hiç ummadığımız anda gol geliyor. Atan adam maçın o dakikaya kadar en kötü ismi. Sayanın sövenin hesabı yok. Herkes şöyle bir duraladı. Nasıl yaa.. Bu adamın şutu Leo Franco'yu nasıl avladıylsa Sivas kalecisini de öyle avlıyor. (2005'te Gregory Coupet'ye de böyle bir gol atmışlığı vardır bunun. Aklıma geldi o an..) İlk yarı bitti. İkinci yarı farkı ikiledik. Bizim Trabzonlu'yu arasam da biraz gırgır geçsem diye düşünüyorum. Yine ağzıma tıkılıyor laf. 3-2 oluyor. Hay geçmişlerinizin ruhuna yaa koparın şu maçı diyorum. O anda 4-2 oluyor. Yok bu defa acele etmeyeceğim, şakkk 4-3.. Son on saniye.. Ak ulan ak Allahsız kronometre.. Ve son düdük.. Off off off sonunda beklenen Katharsis geldi.. Umutsuzluk, ihanet, öfke, hırs, heyecan, zafer, mutluluk.. Türkiye şartlarında iyi eğitim.. Yalnız kalp sağlığına dikkat.. Hamilelerden uzak tutunuz...
Çok ciddi bir postun sonunda zıpırlık yapmak:))))
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder