31 Aralık 2009 Perşembe
İyi Seneler
2009 Haziran ayından beri bloğa hayat veren herkese bol Messili, İbrahimoviçli, Viva La Vidalı yıllar..
30 Aralık 2009 Çarşamba
Doğmayacak Çocuğa Don Biçenler
Euro 2012 Ukrayna ve Polonya ortaklığında düzenlenecek. Baktığınız zaman ikisi de Doğu Avrupa ülkesi. Hatta Ukrayna eski doğu bloğundan, demir perde ülkelerinden.. Ve üzerinde ''Europa ''yazan bir kupanın turnuvası iki defa üstüste Doğu Avrupa'ya, hatta şark memleketi olan ülkemize gelir mi? Bence sorulması gereken soru budur. Rakiplerimiz olan İtalya ve Fransa iken üstelik.. Benim kişisel favorim Fransa.. Hem stadyumlarıyla, hem ulaşım altyapısıyla hazır bir görüntüde. Biz ise yeni stadyumlar inşa edeceğiz, yeni ulaşım yolları açacağız, ülke olarak bu faturayı kaldırabileceğimiz de şüpheli... Zaten memleketin yarısını yok saymışlar.. Bu haliyle bu memleketin düzenleyeceği bir turnuva olamaz..
Memleketimde kopan fırtına aslına bakılırsa gereksiz bir yakarıştan öte değil. ''O var da neden ben yokum'' feryatları ortalığı kaplamış durumda.. Fenerbahçe itirazlarında haklı olabilir, sonuçta bir Uefa organizasyonuna evsahipliği yapılmış ve gayet başarılı olunmuştur bu stadyumda.. Federasyonun Uefa kriterlerini öne sürmesi bu bakımdan hiç inandırıcı değil.. Zaten bir şehirden en fazla iki stadyum aday göterilebiliyor ve aday gösterilen stadyumlar Olimpiyat ve yeni yapılan Aslantepe.. Aslantepe'nin bittiğinde Türkiye'nin en modern stadyumu olacağında herkes hemfikir. İşte bu noktada Fenerbahçe Olimpiyat Stadı'nın adaylığına itiraz ediyor... İkinci stadyum olarak kendisini öne sürüyor. Ve ''Trabzon ve Diyarbakır neden yok? Neye göre seçtiniz?'' diyerek yakarışlarına yandaş bulmaya çalışıyor.. İşte ben buna şark kurnazlığı derim.. Eğer Kadıköy aday stadyumlar arasında gösterilseydi yine bu yakarışlar medyada bu denli yankı bulur muydu acep? Efendim?? Geçiniz o zaman.. Cevap belli.
Her şeyi bir kenara bırakalım bize bu turnuvayı büyük ihtimalle vermeyeceklerdir.. Yukarıda da dediğim gibi kupayı iki kez Doğu Avrupa'ya göndermezler.. O yüzden şu son günlerdeki gibi bir bardak suda fırtınalar koparmak gereksiz.. Ocak'ta turnuvanın nerede düzenleneceği belli olacak ve biz yine soğuk betona oturup kendi ligimizdeki kavgamıza döneceğiz...
27 Aralık 2009 Pazar
Gortoz A Ran-J'attends
Haftalardır bu parçaya takılıp kalmış vaziyetteyim... Birazcık ilahi, daha çok ağıt... Hans Zimmer'ın her zamanki gibi döktürdüğü, sinir bozucu şekilde dinleyeni hüzünlendirdiği, görüntülerle izlendiğinde ise savaşa lanet ettiren şaheseri... Şu yaşıma kadar dinlediğim en muhteşem soundtrack diyebilirim. Muhteşemden de öte en hüzünlüsü hiç tereddütsüz.. Black Hawk Down filminin soundtrack albümünü karıştırırken karşıma çıkan bu eşsiz yapıt, Danez Prigent ve Lisa Gerrard tarafından seslendirilmiş. Onların da önünde saygıyla eğiliyorum...
23 Aralık 2009 Çarşamba
Bu Gece Benim Gecem, Bu Gece....
Trabzonspor maçında kanatlara hapsedilmiş Özer, bu maçta tam da istediği ve bizim de izlemek istediğimiz mevkideydi. Bu adamın olur da bir gün Alexsiz kalırsak yerini dolduracağını düşünmüşümdür hep. Bugün de işte yerli Alex durumundaydı Özer.. Sağda, solda, ortada her yerdeydi.. Attığı ikinci gol tam bitirici forvet işi..
Kupanın bu formatında alt lig takımlarının sürpriz yapabilmeleri mümkün değil.. Grup performanslarına dayalı üstü tura çıkma hadisesinde ister istemez üst klasman takımları belli bir avantaj sağlıyor. Geçmişe baktığımızda ise tek maçlı eleminasyona dayalı maçlarda küçük takımların büyük sürprizler yapabildiğini biliyoruz.. Bana kalırsa bu formatın tek iyi yönü küçük Anadolu şehirlerine yılda bir kez de olsa Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş'ın yollarının düşmesi.. Bunun dışında pek bir numarası yok. Gazozuna maçlar desek yeridir..
Altay maçını da bu gözle değerlendirmek gerekir. Üst klasman takımı eksik de olsa bir şekilde maçı çevirebildi.. Yetenekli oyuncuları daha fazlaydı.. Bir de maçın hakemine kafam takıldı. Bu hakem 2006'daki şu meşhur Konyaspor maçının hakemi değil miydi? Ben mi yanlış hatırlıyorum acep? Hani şu Anelka'nın el, kol, faul karışık gol attığı maçın hakemi.. Hayat çok garip yahu vapurlar filan...
Fenerbahçe'nin gecesiydi bu gece. 3 branşta yapılan 3 karşılaşmadan da galibiyetle ayrıldı takımlar.. Fenerbahçe Altay'ı 3-0, Fenerbahçe Ülker, deplasmanda T.Telekom'u 70-68, Fenerbahçe Acıbadem ise Galatasaray'ı 3-0 mağlup etti...
Futbol sonuç oyunuymuş bunu bu gece tekrar anladım.. Daha 2 hafta öncesine kadar idam sehpalarının kurulduğu ve sadece bir tekmelik işi kalan Fenerbahçe üstüste 3 maç alınca yine herkesin yüzünde güller açmasını sağladı. Daum bile gülüyordu yahu..
Edit: Mikrofonlarımız Samsun Gelsenkirchen Stadyumu'nda.. Galatasaray-Trabzonspor maçında..
20 Aralık 2009 Pazar
Trabzonspor:0 Fenerbahçe:1
Düşünüyorum da şu maçı Fenerbahçe berabere veya mağlubiyetle bitirse, muhtemeldir ki Güiza'yı sanalda ve reelde doğramaya başlamıştık. Artık anlıyorum ki bu adam futbolu da hayatı da uç noktalarda yaşıyor. Ya takımı yakıyor ya da işte bu maçta olduğu gibi liderliğe getirebiliyor.. Lakin kaçırdığı gollerden sonra attığı golü görünce şöyle bir kaç saniye birbirimize baktık ''galiba gol attı'' dercesine.. Rıdvan Dilmen, ''Güiza büyük bir silahtır böyle maçlarda'' diyor.. Dünyanın sonu gelmiş olsa gerek..
Maça bakınca ilk dakikalarda hiç beklemediğim kadar tempoluydu.. Fenerbahçe hem sahada hem tribünde çılgın attı.. Santos istediği mevkide oynadı, Serkan Balcı'nın karşısında şamar oğlanına döndü. En sonunda Daum, Vederson'u oraya almak zorunda kaldı. Yerine girdiği Özer çıkana kadar çok etkisizdi. Top kayıplarında herkesi geride bıraktı. Defansta bana göre Gökhan Gönül sezonun en kötü maçını oynadı. Volkan ise bir kez daha ''Volkan'ın kontrolünde direkten dönen top'' enstantanesini bizlere izlettirdi.. O nasıl bir izleyiştir yahu?? Orta saha çok iyiydi, Alex Güiza'ya gol attırmak için olmadık işlere girişti. En sonunda asistini yaptı. Eğer ki o da olmasaydı muhtemeldir ki Güiza'ya çarptırmak suretiyle gol attırmaya çalışacaktı.. Baroni çok etkili oynadı. Kabul ediyorum artık, Selçuk'tan daha etkili ve yararlı..
Trabzonspor'un gol atmaya mecali yok. Buldukları pozisyonlar da palas pandıras geldikleri pozisyonlar. Top defansa çarpacak, birilerinin önüne düşecek, karambol olacak da takım gol atacak. Zaten forvetin Umut Bulut olduğu zaman sinekten yağ çıkarırcasına yakaladığın pozisyonlar da heba oluyor. Yanına giren Gökhan Ünal da ondan çok farklı değil.. Alanzinho ve Gabriç'ten başka takımı ileri götürecek oyuncu yok.. Colman ve Serkan Balcı bir yere kadar.. Ya sonrası?? Trabzonspor için söylenebilecek şey, artık ligde havlu attığıdır. Sıralamaya bakıldığında önünde en az 5 takım vardır ve bunların hepsinin puan kaybetmesini beklemesi biraz ütopiktir. Avrupa Kupaları yeni hedefleri olacaktır.
Taraftar için de şunu söylemek gerekiyor. Gerçekten Trabzon gibi bir deplasmanda o kadar coşkulu şekilde takımı desteklemek harika bir olay. Trabzon'da ilk defa böyle bir sahneyle karşılaştım.. Enteresandı..
Son olarak hakem için bir şeyler söylemek lazım. İlk yarının başında Alanzinho'ya verilen ofsayt kesinlikle yanlış. Ki o pozisyon devam etse maç büyük ihtimalle 1-0 olacak ve maçın gidişatı tamamen değişecek. Fenerbahçe'ye verdiği sarı kartların hemen hepsi gereksiz ve şovenizm kokar haldeydi. İki takım için de kötü maç yönettiğini düşünüyorum..
Edit:Güiza, maçın ilk dakikalarında attığı ve direkten dönen şutunda kendisi adına imkansızı başarmıştır.. Gol olsa muhtemeldir ki Fenerbahçe kariyerini bu sezon sonuna kadar garantiye alırdı.
19 Aralık 2009 Cumartesi
Combo
Street Fighter'de 2-3 tane öldürücü darbeyi üstüste yaptık mı ''vay bee ne combo'' derdik. Ehhh bu da futbolun combousu. Barça'nın bu sezonki kupa performansı için kullanılabilecek en iyi kelime budur herhalde.
İspanya'dan 3 kupa(Şampiyonluk, İspanya Süper Kupası ve Kral Kupası), Avrupa'dan iki kupa(Şampiyonlar Ligi ve Süper Kupa) ve kıtalararası kupa. Sırada ne var? Dünya Kupası mı? Hoş, şu halleriyle o turnuvaya da katılsalar karşılarında pek kimse duramaz. Şimdilerde Madridli olmak dünyanın en acı verici durumu olsa gerek...
Bir de bu maçla alakalı olarak, Messi, Xavi, Iniesta.. Bunlar zaten ezberlediklerimiz.. Belki Pedro'yu da katabiliriz bu isimler arasına. Ama Jeffren diye bir oyuncu gördüm ki bu Barça altyapısı bu anlayışla giderse önümüzdeki 5-10 yıl biz yine Barça'yı konuşuruz...
18 Aralık 2009 Cuma
Şampiyonlar Ligi
Pes turnuvalarımızın vazgeçilmez maçı Chelsea-İnter, Şampiyonlar Ligi'nde de karşı karşıya gelecek. Mourinho eski takımına, Anchelotti ise Milano'dan eski rakibine karşı sahaya çıkacak. Favorim her zamanki gibi Chelsea.. Barça, Real Madrid ve Sevilla rahat geçerler.. Olimpiacos-Bordeaux çok ortada bir maç.. Zico bir çeyrek final daha görürse daha da durmam buralarda!! Şansa bak yahu.. Bayern-Fiorentina maçına Fiorentina geçer diyorum. Milan ve Manchester 2007'den sonra tekrar eşleştiler. Manchester daha ağır basıyor. Porto-Arsenal eşleşmesi de bana göre sürprizlere açık..
Son Düzlük
Kuralara bakınca şimdiki eşleşmeler değil de bir sonraki turun olası eşleşmeleri daha çekici duruyor. Evet Fenerbahçe açısından son düzlük denebilir bu kura için. Lille'i geçse bile karşısında büyük ihtimalle Liverpool olacak. Eğer gerçekleşirse onların da İstanbul'a 4. gelişi olacak. Şampiyonlar Ligi'nde kupayı Milan'dan çok acı şekilde kopardıktan sonra yaptıkları iki maçta da(Galatasaray ve Beşiktaş maçları) mağlup oldular. Buradaki maçta neyse de deplasmandaki maçı düşünmek bile istemiyorum. Tabii bunlar turu geçmemiz halinde düşünebileceğimiz şeyler..
Lille takımını en son Lyon maçında izlemiştim. 1-3 geriden gelip maçı son dakikalarda 4-3 almışlar ve Lyon'u şamar oğlanına çevirmişlerdi. Gervinho forvetteki en etkili oyuncuları. Bir de Frau var. Hatırladığım kadarıyla Lyon formasıyla Fenerbahçe'ye bir gol atmıştı Kadıköy'de. Bizim ligde 4 büyüklerde forma bulamayıp Anadolu yollarına düşen futbolcular misali Lille'e kapak atmış..
Tur için umutluyum ama sonrasında karşımıza çıkacak olan Liverpool, ''ulen turu geçmesek de olur'' dedirtiyor...
Galatasaray için de fena kura değil ama Madrid forvetleri şu Graz maçındaki defansı ağlatır.. Daha da kötüsü futboldan erken emekli ettirir. Lakin Madrid defansı da Keita, Baros, Kewell, Arda hatta Elano'yu da katarsak bu 5'liden 4'ü ile baş edemez. Kötü savunmaların karşılaşması olacak bir nevi. Aslında Fenerbahçe'ye çıkmasını istediğim takımdı Atletico Madrid. Agüero ve Forlan'ı izlemek için Kadıköy yollarına düşmeyi bile planlamıştım yönetime inat.. Galatasaray turu geçerse Lizbon-Everton galibiyle eşleşecek.. Diğerlerine göre gayet iyi kura..
Ve eşleşmeler..
1. Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv
2. Athletic Bilbao - Anderlecht
3. Copenhague - Olympique de Marsella
4. Panathinaikos - AS Roma
5. Atletico Madrid - Galatasaray
6. Ajax - Juventus
7. Brujas - Valencia
8. Fulham - Shaktar Donetsk
9. Liverpool - Unirea
10. Hamburgo - PSV
11. Villarreal - Wolfsburgo
12. Standar Lieja - Salzburgo
13. Twente - Werder Bremen
14. Lille - Fenerbahçe
15. Everton - Sporting de Lisboa
16. Herta de Berlin - Benfica
17 Aralık 2009 Perşembe
R3
Fenerbahçe, Türkiye Ligi v.s v.s.. Şu kelimelerin yanında R.Carlos isminin geçmesi gerçekten inanılmazdı. Dünya futbolunda bek kavramını inanılmaz boyutlara taşıyan Carlos'tu bu. Inter'de başlayan Avrupa macerasına Real'de devam etmiş ve zirve yapmış, son demlerinde de Türkiye'ye gelen Carlos. Evet eleştirilebilir. Yaşlıdır, eski Carlos değildir, Ümit Özat kadar kanat bindirmesi yapamamıştır, bir frikik golü için zannedersem bizleri 2 yıl bekletmiştir. Olsundur.. Bize gerçekten tatlı heyecanlar yaşatmıştır. Hatta ilk yılında o kısacık boyuna rağmen Sivasspor'a kafa gölü bile atmıştır. Tek şanssızlığı belki de burada kaldığı 2.5 yıl içinde şampiyonluk görememiş olmasıdır. R.C bugün son kez sahne alacak Saraçoğlu'nda..
Tenerife'ye korner direğinini dibinden attığı gol, İlhan Mansız'dan yediği çalım, meşhur frikikleri, sert kesmeleri, saniyesinde kendini hücumda göstermesi, defanstaki aklı başında duruşu, müthiş deparları... Müthiş deparları demişken, deplasmandaki bir Dinamo Kiev maçında yine o bilindik, rakibin sağından atıp solundan geçmek istemiş, topu atmış fakat arkasından yetişememişti. Bir nevi balataları yakmıştı o gün.. Üzülmüştüm... Ne futbol eski futboldu ne de Carlos eski Carlos.. Futbolda bir devir kapanıyor giderayak.. Sağ kanatta Cafu'yu kaybeden dünya futbolu yakında da R.C'ye elveda diyecek..
Bu yıl vedaların yılı oldu her bakımdan.. R.Carlos geride bıraktığımız yılın son vedası olacak.. Umuyorum ki..
13 Aralık 2009 Pazar
Borussia Mönchengladbach:5 Hannover:3
İddia ediyorum dünya üzerinde kısmetsizlik, basiretin bağlanması, şanssızlık gibi tabirlerin anlamı bu maç ile birlikte bambaşka boyutlara ulaşmıştır. 5-3 biten Mönchengladbach-Hannover 96 maçında Hannoverli oyuncular 3'ü kendi kalelerine olmak üzere toplamda 6 gol atmış ve mağlup olmuşlar. Dünya üzerinde kendi kalesine 3 gol atmayı ve bunların tamamını ceza sahası dışından olmasını başarabilen başka bir takım var mıdır gerçekten bilmiyorum.. Benim favorim Djapka isimli topçunun kendi kalesine attığı gol.. Kalecisine pas vermek isterken ceza sahası dışından ayağın dışıyla topa harika bir falso ve imkansız bir yere giden top... Karim Haggui ise golden sonra iyice aptala bağlamış ve ''böyle maç mı olur dinine yaniim'' sırıtışlarıyla muhteşem maçın muhteşem görüntülerine imza atmıştır..
Ahanda bu da linki
12 Aralık 2009 Cumartesi
Fenerbahçe:3 Ankaragücü:2
Taraftarın 2 hafta önceki çemkirişleri-buna ben de dahilim- sonuç vermiş gibi gözüküyor. Gerçi Fenercelli ve Taraftar Kartlı business taraftarlar için yine afişler stattaki yerindeydi. Gelişme var diyebiliriz en azından..
Yönetim açısından var da takım açısından bir gelişme var mı? Bence pek yok.. Yine defansif hatalar evlere şenlik. Yine yenilen komik goller var.. Maçın Fenerbahçe'ye döndüğü an elbette Konate'nin direkte patlayan şutuydu. Sonrasında Güiza boş tribünler önünde ikinci kez boş geçmedi. Her ne kadar maç içerisinde yine o bilindik görüntüsü içinde olsa da takımına üç puanı kazandırdı. Bu adamla alakalı şu da bilinmelidir. Her 2-3 haftalık dilimlerde bir gol atıp üzerine yatıyor ve önündeki 2-3 haftayı da kurtarıyor. Olan bizim kenardaki Genç Semih'e oluyor.. Ve bu görüntü 2 yıldır hiç değişmedi. Şimdi Semih olduğunuzu düşünün.. ''Yerim lan oynayacağınız topu, gidiyorum ''dese kim haksızsın der? Özer... Yahu sezon başından beri kendimizi yırtıyoruz bu adam oynasın diye.. En nihayetinde gerçekleşti.. Daum maç sonu, Özer'in çok iyi oynadığından bahsetmiş.. Günaydın desek haksızlık mı etmiş oluruz acep?..
Şimdi, maçın son anlarındaki pozisyonu devam ettiren hakemin, bu kararı vermesinde Aziz Yıldırım'ın geçen haftaki açıklamalarının etkisi olduğunu söyleyecek bir kaç sivrizekalı çıkacaktır.. Aynı arkadaşlara Ankaragücü'nün attığı ikinci golde Bilica'ya yapılan bariz faulu izlemelerini öneriyorum.. Kesin bu da Aziz Yıldırım'ın işidir.. Ankaragücü'nün feveran ettiği pozisyonda da topun tamamı çizgiyi geçmemiş gibi duruyor.. Bence doğru karar..
Maçın son anlarını açıkcası takip etmedim. Bu maçı da kaybetttiğimizi düşündüm.. Güiza'nın golü sonrası aklıma geldi..
Aceto'nun Ramon'u gibi ''Hayat varsa umut vardır''
8 Aralık 2009 Salı
Veda
İnsana uzağa gitmek niçin koyar?
Sevdiklerinden ayrılmak mı sorun?
Ya da statükonu bozmak mı?
Hayata "kısa bir reklam arası" dersin bazen...
Bir kaç ay düşünmeyi bırakır, coşkuyla "son engeli aşmama az kaldı" dersin...
Dersin de...
Niye içindeki bu hüzün o zaman?
Bak uyumana az kalmış...
Yanıbaşında horulduyor sevdiklerin...
Sabırsızca yeşil kaderini bekleyen onca insan...
Seni seven birileri var ama senin içinde bir burukluk...
Yoksa pişmanlık mı?
Evet, galiba öyle...
Peki neyin pişmanlığı?
Bir süre düşün, sonra içini dök...
Sen yıllarca yalnız olduğunu savundun genç...
Sevgilerin yapaylığından bahsettin...
Bu yüzden kendini de yıllarca yapay gördün...
Ne zaman ki gerçeğe doğru ciddi adımlar attın...
Gerçek sevgi o zaman kapını çaldı işte...
Üzülüyorsun...
Çünkü samimi sevgi seni sen giderken buldu...
Üzülüyorsun...
Çünkü birilerine gerçekten değer verdiğini anladın...
Bu yolculuk insana çok şey katıyor derler...
Daha gitmeden mi kattı ne?
Günlerdir senin için bir araya gelenler...
Nedense cenazeyi toprağa veren kalabalığı anımsatıyor...
Bu seferki buluşmalar çok farklı...
Hiçbiri bitsin istemiyorsun...
Kopamadığın için arkadaşının evinde değil misin şu an?
Veda anları mutluluğun nirvanasıdır...
Veda etmek ise üzüntünün...
Yolculuğun kalbine kazıdığı tek cümle...
Gerçekten seviyorsun...
Gerçekten seviliyorsun...
Biri veya birileri tarafından...
Artık gözün açık gitmiyorsun genç...
Gözün kapalı gelmemen dileğiyle...
Onur Aksoy...
7 Aralık 2009 Pazartesi
Mustafa Sarp
Ben en son 2002 yılındaki Beşiktaş-Y. Yozgatspor maçında Selim Özer'in formasını yırtmasına şahit olmuştum. O maçta da hakeme isyanlarda bulunan Selim formasını yakasından ikiye ayırmak suretiyle yırtmıştı. Bu akşam da Mustafa Sarp haklı isyanının sonucunda formasını modada yeni bir çığır açacak şekilde yırtarak bize o günleri tekrardan hatırlattı..
Yaptığı doğrudur veya yanlıştır ilgilendiğim taraf o değil maçla alakalı. Maç sonu söyledikleri çok enteresandı.. ''Ben İngiltere Ligi'ni izlerken futbolculuğumdan utanıyorum, onlar da izlesin hakemliklerinden utansınlar'' şeklinde.. Hep sözü edilen bir durum vardır ya ''Ulen bunlar topçuysa Messi ne oluyor, Iniesta'yı izlesinler de topçuluk öğrensinler'' geyiklerinin aslında bir futbolcu tarafından dışavurumuydu.. Samimi ve gerçekçiydi.. Türk futbolunu en iyi şekilde özetler nitelikteydi.. Evet malzememiz bu.. Futbolcusundan hakemine.. Yöneticisinden yorumcusuna.. Gözümüzün önünde bir tiyatro icra ediliyor en kral komedisinden daha komik.. Biz de futbol izliyoruz diye kendimizi avutuyoruz.. Birileri bizimle çok fena dalga geçiyor sevgili okuyucular..(bkz: daum, rijkaard denizli triosu)
Ve maç sonu uzatılan mikrofonlara ''iyi oynadık, iyi mücadele ettik, artık önümüzdeki maçlara bakıcazz(bu arada baş parmakla kulak ve burna sondaj yapılır, içeridekiler olabildiğine dışarı çıkarılır)'' kalıbının dışına çıkıp dobra dobra konuşabilen, hem nalına hem de mıhına vurabilen bir topçu olduğunu görmemizi sağlamıştır.. Bu bile bana yeterdir.
6 Aralık 2009 Pazar
Sms
A: Ne oldu lan Lazlar ufalıyor sizi.
B: Bu hafta gelen giden bize çakıyor. Dün Fener, bugün Es-Es... Tek tesellim Bursa oldu.
A: Bizim tesellimiz Bursa. Onların tesellisi Kasımpaşa. Böyle diye diye Beşiktaş aradan sıyrılıyor. Bu arada 2-1 oldu.
B: He bir de Barça maçı var tabi. Akşam porno filmi var olum her ne kadar evde misafir olsa da herkes şahitlik edecek tecavüze.
A: Kim kime tecavüz? Hem sizde de misafir var mı?
B: Barça Real’e saldıracak Beşiktaş karşısındaki Liverpool gibi. Bizim ev baya kalabalık. Ailenin büyükleri bizimkiler olduğundan…
A: Koca İstanbul’da şu maçı izleyemedik ya. Daha da durmam buralarda.
B: Kendimi kapatırım odama. Açarım tv’yi, izlerim maçı. Ulen her gün gördüğüm adamlara bayram muamelesi çekmemi beklemesin kimse.
A: İyi ki senin gibi akrabam yok. Öküzlük diz boyu.
B: Bunları ben sokmadım hayatıma. Doğduktan sonra bunlar senin hısımların dediler. Ben de kabul etmedim. Ellerinde olsa onlar da beni kabul etmezlerdi. Sen benim akrabam olsan muhtemeldir ki sana da farklı davranmaz hatta seni eve dama sokmazdım.
A: İstemeyerek mike mike geldiğin dünyanın nimetlerinden (bkz. El Classico) yararlanmayı biliyorsun da, istemeden edindiğin akrabaları niye yadırgıyorsun? Bana mesaj yoluyla felsefe yaptırma.
B: Çünkü buna mecbur değilim. Senin gibiler topluma bunu dikte ettirmişlerdir.. (Bkz. Rezervoir Dogs). Bu faşizan düşünceyi yıkmak için de elimden geleni yapmaktayım. Bir anarşist…
A: Gün gelecek kendini toplumdan dışlanmış hissedecek yalnız kalacak ve bayramda bile hatırlanmaya muhtaç kalacaksın. Sonra bugünlerini düşünüp anarşistliğine söveceksin.
B: O bahsettiklerin insanın zor gününde yanında olmuyorsa bırak hatırlamamayı isterlerse nüfustan bile silebilirler. Neyse bu konuda farklı düşünmekteyiz.
A: Ulan şu laflarından sonra bir ziyaretime gelme. Benden çekeceğin var.
B: Ziyaretine mi? Geliyoruz olum arada sırada. İleride irtibatı koparmazsak yine geliriz. Chelsea maçını izliyor musun bu arada?
A: Ulan askerdeyken diyorum. Gelmezsen iki elim yakanda. Evet izliyorum.
B: Gelirim yahu nedir yani? Bakalım nereye düşeceksin. Eskişehir’e gidersen tadından yenmez.
A: Rüyamda Doğu Beyazıt gördüm.
B: Kutunda büyük çıktı demek. =) Kusura bakma oraya ben değil babanın oğlu bile gitmez.
A: Drogba koydu.
B: Bizimkiler de kaybetti. Şu Trabzon’u yenemediler haftaya bize kafa tutarlar. Gel de fıttırma. (Bkz: 5 aralık 2009 eskişehirspor fenerbahçe maçı)
A: Ahanda iki oldu. Aynı pozisyon kendi kalesine…
B: Darısı akşama. Olum Messi oynayacak mı?
A: Evet konuştuk az önce telefonda. Oynayacağım dedi.
B: Sıçtın sıçtın. O dediğini sadece Ertuğrul Özkök yapar. Alex’le konuştum haberler iyi hesabı.
A: Birader böyle iyi oluyormuş. Bir de bira çaktık mı tamamdır. Senin o nur akan yüzünü görmeden de oluyormuş =)
B: Ben de niyeti bozdum da evde misafir var işte. Neyse ben birinci dereceden akrabalarımla tıkınayım biraz.
A: İş tıkınmaya gelince hemen kaynaş. Neyse tekrar girmiyorum bu konuya. See you birader.
5 Aralık 2009 Cumartesi
Piyade Okulu Manzaraları
(Yedek subay sınav dönemi… Yer, Tuzla piyade okulu… 100 asker adayı üniversiteli genç beşerli sıralar halinde dizilmiş. Başlarında iki uzman çavuş… Yemek saati gelmiş. İkisinin de tek düşüncesi bir an önce sıvışmak. )
U1: Ben yemeğe gidiyorum…
U2: Eyvallah kardeşim sağol beni de çağırdığın için…
U1: İkimiz birden olmaz…
U2: En azından nezaketen “sen de gel” der insan…
U1: Olum bunların başında kim duracak??
U2: Ulen ne olur?? Hepsi mürekkep yalamış yutmuş, okumuş adamlar…
U1: He he.. Okumuş mokumuş… Geçen gün bahçede 50 tane kaybolmuş buldum… Mal mal bakınıyorlardı…
------------------------
(Binlerce kişi sırada numara almak için bekliyor. Sıranın önünde otopark girişinde ne yapacağını bilmeden dolaşan gençler… ve onların başındaki bir asker…)
Asker : Arkadaşlar, şu kapı önünü lütfen boşaltın.
(Kimse takmaz…)
Asker: Arkadaşlar size diyorum lütfen.
(Yine iplemiyorlar…)
Asker: Bakın dün burada bekleyen beş arkadaşın ayağı ezildi.
(Birçoğunun gözleri parlar…)
Asker: Ve bu durum askere gitmelerine de engel olmadı.
(puff…)
-------------------------
(100 kişi piyade okulundan içeri girmiş ve tribün gibi bir yerde amaçsız bekletilmektedirler. Başlarındaki uzman çavuş ne yaptıracaklarını anlatır. Ardından…)
U: Arkadaşlar, bi 15-20 dk burada bekleyeceksiniz. Yeme içme ve tuvalet ihtiyacı olanlar bana söylesin. Ben yardımcı olacağım.
Gruptaki densizlerden: Tuvalete nasıl yardımcı olacaksınız?
(Lakaytlığın dibine vurulur…)
U: Meslek sırrı herkese söylemem. Niye tuvaletin mi geldi??
Aynı densiz: Evet. Yardımcı olur musun? Ne yapacağım?
U: Askeriyeden çıkana kadar tutacaksın.
-------------------------
(Form doldurma bölümü… 100 kişi bir elinde kalem bir elinde izin formları, başlarındakinden gelecek talimatları beklemektedir.)
-Arkadaşlar an itibarı ile askersiniz. Bugün ilk gününüz. Şimdi yere çökün ve kalemleri elinize alın.
-Komutanım ne dolduruyoruz?
-İzin kağıdınızı.
-Nasıl yani?
-Ayın 12’sine kadar izinlisiniz.
-Ne izni komutanım daha bismillah.
-Kafa izni evladım bu.
-Yani?
-Kafadan izinle başlıyorsunuz işte kurcalama da doldur kağıdı.
-----------------------
(4 saatlik koşturmacanın ardından sınav salonuna girilir… 100 kişi sıralara oturmuş. ikisi fısıldayarak konuşur.)
A: Anasını satayım bir saatlik sınav için saatlerce tepindik.
B: Ee abi. Mantığın bittiği yerde askerlik başlar.
Asker: Arkadaşlar sınav 50 soru. 25 türkçe, 25 matematik. Sorular bilgi değil mantık sorusu. Mantığınızı kullanın. Başarırsınız.
(A ve B göz göze…)
Not: Türkiye'nin ırzına geçilmemiş neredeyse tek kurumu TSK'ya ve onun personellerine karşı saygısızlık etmek istemem. Aşağılamada bulunmam söz konusu değil. Ama yüzlerce asker adayı erkeğin girip çıktığı salonda, zarfları mühürlemekle görevli bir asker, mühür basarken saatlerce tek bir şarkıyı mırıldandı.
Tan - Biliyor musun? Kötü karakterler vaaaaaaar!!!
Onur Aksoy...
4 Aralık 2009 Cuma
Yeni Çağ
İnsanoğlu inanıyor. Neye? Bir Tanrıya… Ne için? Korktuğu için… Bu kötü mü, hayır iyi bir şey. Ama korktuğu için… Sorun burada. Sorarlar adama. Ya cehennem olmasa… Bilinçaltının en dibinde bulunan her şey bir gün, gün yüzüne çıksa… O zaman da inanırlar mıydı Tanrıya?
??????
İnsan günah bir şeyi yapmaya çekiniyor. Yapınca savunma mekanizması devreye giriyor. Dünya nimetleri ona güzel gelince bu nimetlerden uzak durmaya çalışanlara laf atıyor. Ama bilmiyorlar ki yaptıkları şey iki yüzlülük. Hadi onları geçtim. Dünyevi zevklerden uzak duranlar. Veya durduğunu iddia edenler… Kapitalizm düzeninde insanoğlunun attığı her adım günah değil mi zaten?
Para hırsı… Mutluluk hırsı… Rahatlık hırsı… Eğlence hırsı… Tokluk hırsı… Egoların muazzam savaşı… Vs. vs. Kapitalizmi anlatmak gerekir mi? Herkes mutsuz. Ancak kimse bunu kendine söyleyemiyor. Söyleyebilen ise ne yapacağını bilmiyor. İsyan edesi geliyor. Ama kime, neye? Düzene mi, zenginlere mi, yoksa Tanrıya mı? Peki dünyanın bu hale gelmesi Tanrının suçu mu? Savaşlar… Açlıklar… Kaos…
Dünyada olan biten her şeyin suçlusu insanoğlu… Dünya ikiye ayrılıyor. İnananlar ve inanmayanlar. Korkanlar ve aklının dediğine gidenler. Hangi taraf haklı? Bu sorunun yanıtı bilinmez. Dünyanın sonuna kadar bilinmeyecek. Ve bu yüzden de kaos dünyanın sonuna kadar devam edecek. Peki bunu değiştirebilmenin bir yolu yok mu? İnsanlar Tanrı sevgisi yüzünden insana olan sevgilerini unuttu. Tanrıda mutluluğu buldular ve başkalarının mutluluğunu unuttular. Yeryüzündeki her bir insan evladının birbirini seveceği bir düzen kurulsa… Her bir kişinin daima mutlu olacağı bir düzen…
O zaman…
Tanrıya olan sevgi ve tapınma duygusu daha samimi olmaz mıydı? Büyük savaşın her iki tarafı için de dünya daha anlamlı olmaz mıydı?
Önümüze çıkan bu yolu “New Age” ile aşabilir miyiz?
Yoksa damarlarımıza enjekte edilmiş bu uyuşturucudan kurtulmanın bir yolu yok mu?
Onur Aksoy...
Böyle buyurmuş değerli arkadaşım.. Düşüncelerinin büyük bölümüne katılmakla birlikte katılmadığım ve eklemek istediğim noktalar var. Evet insanlar bir yaratıcı olduğunu düşünür ve ondan korkarlar. Ve bunun sonucu onun sonsuz gücüne itaat ederler. Ama bazıları da vardır ki onu severler. Ölümden sonraki herhangi bir ödül uğruna değil.. Sadece severler.. Ve bu yüzdendir ki ''Yaradılanı severiz yaradandan ötürü'' bize hiç yabancı değildir. Bizdendir hatta.. Bu nedenle de ''İnsanlar Tanrı sevgisi yüzünden insana olan sevgilerini unuttu'' demek bence biraz acımasızca..
Ya cehennem olmasaydı.. Düşünmek lazım.. Acaba Dünya şimdikinden daha mı yaşanacak halde olurdu yoksa insanları dizginleyen herhangi bir sistem olmadığı için dünyanın dibine dinamit koyup tez zamanda havaya mı uçururduk??
İnananlar ve inanmayanlar.. Korkanlar ve aklının dediğine gidenler.. En başta söylediğim gibi inançlı birinin inancını sadece korkuya endekslemek de yanlış.. Teist inanç sistemlerinin varoluş ve dünyaya gönderilişinin yegane sebebi(Her ne kadar insanlar tarafından yanlış anlaşılmış olsa da) insanların mutluluğudur. Fakat pek de başarılı olamamışlardır. New Age buna bir ilaç mıdır? Göreceğiz..
Çok derinlere daldık yahu.. Saygılar..
Cevapsız Sorular
Birinci Macarca metin
Geriye bakmadı.
Bize ayrı yollar var.
Sessizlik ve yeniden ay saklandı..
Ve ortaya çıkmadı..
Binlerce, cevapsız soru.
Kim ayı gören ilk kişi olacak?
Kim rüyayı terkedecek?
İkinci Macarca metin...
Ve önümde duruyorlardı, orada birisi olduğunu söyledi.
Ben bittiğine inanamadım.
Onu bıraktığıma inanamadım.
Dünya Kupası 2010
A grubu
Güney Afrika
Meksika
Uruguay
Fransa
B grubu
Arjantin
Güney Kore
Nijerya
Yunanistan
C grubu
İngiltere
Abd
Cezayir
Slovenya
D grubu
Almanya
Avustralya
Gana
Sırbistan
E grubu
Hollanda
Japonya
Kamerun
Danimarka
F grubu
İtalya
Yeni Zelanda
Paraguay
Slovakya
G grubu
Brezilya
Kuzey Kore
Fildişi Sahili
Portekiz
H grubu
İspanya
Honduras
Şili
İsviçre
İçimiz cız ede ede izledik şu kurayı.. Çekilen kuraları gördükten sonra G grubu hariç her gruptan çıkardık eğer orada olsaydık... Olamadık... Neyse..
Kuralar çekildi ve ilk yorumlarda hemen herkes tek bir şey söylüyor. Ömer Üründül bile.. Onunla ilk kez bir konuda mutabık kaldık.. Evet G grubu, diğer gruplara göre çok denk takımların bulunduğu bir grup. Kuzey Kore'yi saymazsak hangi takımın birinci veya ikinci çıkacağını kestirmek zor.. Benim favorim Brezilya ve Fildişi... Almanya için hep denir ya ''turnuva takımıdır'' diye.. E ben de bu kadar kek bir kura çeksem ve ikinci tur garanti olsa ben de her turnuvanın gediklisi olurdum.. Tahminimce yine bir yarı final görecekler..
Fransa'nın bulunduğu A grubunda herhalde turnuvanın en sıkıcı ve fıtık edici maçları oynanacaktır. Müstehak bu Fransızlara!! Arjantin, İngiltere, İtalya ve İspanya zaten gurpları çok rahat geçeceklerdir. Hele bu kuralardan sonra ikinci tur ve çeyrek finalde daha büyük maçlar bizleri bekleyecektir. E grubu da sürprize açık görünüyor.
Hollanda'nın birinci çıkacağını varsayarsak Danimarka ve Kamerun'un çekişmesi heyecanlı olacaktır...
2 Aralık 2009 Çarşamba
Twente:0 Fenerbahçe:1
Olmadı, olmuyor, büyük ihtimalle de olmayacak.. Güiza ile çıkılan her maçta bu tip görüntüleri görmekten sıkıldım açıkcası. Alex bir top atar, Güiza defansın arkasına kaçar, kaleciyle karşı karşıya kalacakken defans araya girer, pozisyon ölür.. Hemen her maç bunun gibi en az 3 pozisyon izlemişizdir Fenerbahçeliler olarak.. Alışma dönemi mazereti de artık Güiza adına içi boşaltılmış bir bahane... Güiza değil peki Semih mi? Bence o da değil..
Daum bu maçı kaybetmemeliydi, kaybetmedi de.. Kendisini ipten alan da ''benden bu kadar'' deyip Brezilya'ya dönme kararı alan Roberto Carlos'tu. Golü atan ise Lugano.. Şimdi bu maçı savunma kazandırdı desek yanlış olmaz ama Twente forvetleri Kasımpaşalılar kadar beceerkli olsa muhtemeldir ki şu an bir facianın özetini yazıyor olurdum.. Volkan'da ne gibi bir problem var ben çözemedim.. Topların direkten döneceğini hesap ediyor olmalı ki hareketsiz biçimde topun direkten dönüşünü izliyor.. Gökhan Gönül'ü bu kadar zorlayan başka bir oyuncu olmuş mudur? Ben pek zannetmiyorum. Geçen maçta da adından oldukça bahsettirmişti bu Stoch.. Bu maçta da Gökhan Gönül'ü ''Shevchenko karşısındaki Servet Çetin'' durumuna düşürdü.. Hollandalı olsa yeni Overmars diyeceğim ama adam Çek çıktı(Bu da nasıl bir tanımsa?)..
Maçın kilit anı elbette Roberto Carlos'un çizgiden çıkardığı toptu. Ben bu tip bir golü Pes 10'da kaçırsam muhtemelen monitörü parçalayacakken, Perez, Carlos'u tebrik etti.. Alex yine asistini yaptı ama kaçırdığı gol Güizavari oldu biraz. Körle yatan şaşı kalkar misali.. Baroni ve Mehmet Topuz orta alanda çok etkili göründüler.. Bu Baroni bu aralar gerçekten mi iyi oynuyor yoksa yanındaki adam Selçuk Şahin olduğu için mi öyle görünüyor çözemedim... Emre ile oynadığında bu kadar etkili olamıyor her nedense.. Mehmet Topuz geldiğinden beri belki de en iyi maçını oynadı.. Vederson, Baroni, Selçuk ve Mehmet Topuz.. Baktığınız zaman hepsinin defansif özellikleri iyi ama takımın savunma performansı yerlerde.. Açıklayamadığım nokta da bu işte. Çift forvet çıkıyorsun rakibe onlarca pozisyon veriyorsun, defansif orta sahalarla çıkıyorsun yine onlarca pozisyon veriyorsun.. Varsa anlatabilen buyursun...
3 deplasman maçı, 3 galibiyet, hepsi de tek gollü galibiyetler. Artık önümüzdeki turun rakibini bekleyeceğiz. Fenerbahçe'nin gruptan bu derece rahat çıkması elbette şaşırtıcı değil ama oynanan oyun ilerisi için pek de umut vermiyor..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)