30 Ağustos 2009 Pazar

P.V.H



Ne zamandır yazacaktım da bir türlü toparlayamıyordum. Bugüne bir şeyler karalayayım dedim artık.. Pierre V. Hooijdonk. Bilinen kısa adıyla P.V.H. Onunla ilk tanışmamız 2002 yılına rastlar. Hem kendisinin hem de Feyenoord'un Uefa Kupası'nda çılgın attığı bir yıldı. Final De Kuip Stadı'nda oynanmıştı. Yani Feyenoord'un maçlarını oynadığı statta. Hoiijdonk ilk frikiğinde direkleri sallamış, ikincisinde Lehmann'ı kumbara etmiş, biri penaltıdan olmak üzere iki gol atmış, üçüncüyü de John Dahl Tomasson'a attırmıştı ve finalin en değerli oyuncusu seçilmişti. Süper Kupa maçında Real Madrid'e 3-1 yenilmişlerdi ve takımın tek golü yine Hooijdonk'un frikiğinden gelmişti.. Ertesi sezon.. Fenerbahçe'nin Lorant faciasını yaşamaya başladığı yıl. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Feyenoord Fenerbahçe'nin rakibi olmuştu. Hooijdonk'un da Türkiye'de ilk kez Fenerbahçe taraftarlarının karşısına çıktığı zamandı. Feyenoord turu geçmişti fakat unutulmayan tek bir hadise vardı. Feyenoordlu oyuncular maç sonu direkt soyunma odasına giderken, Hooijdonk tek başına stadı turluyor ve alkışları kabul ediyordu. Sonraki sezon aynı statta o alkışların kat kat fazlasını alacağını kendisi de bilmiyordu belki de..



Fenerbahçe o yıl adeta dibe vurmuştu. Sonraki senede takım baştan aşağı yenilendi. İlk olarak Daum getirildi takımın başına. Hemen ardından da P.V.H. Tüm Ümit Milli Takımı oyuncularını da transfer etmişti Fenerbahçe. Sezona İstanbulspor mağlubiyetiyle başlasa da P.V.H açılışı ligin ikinci haftasındaki Trabzonspor maçında yaptı. Attığı frikik golüyle Fenebahçe yıllardır kazanamadığı Trabzon deplasmanından 3 puanla döndü. Sezonu 22 golle tamamlamıştı. O sene tartışmasız ligin en iyi oyuncusuydu. Gelen şampiyonluğun baş aktörlerinden biriydi..



Sonraki sezon ne olduysa Daum'la arası bozuldu. Takımda istenmeyen adam oldu. Taraftar nezdinde o sene takıma gelen Alex daha ön plandaydı. Hooijdonk, bazen yedek kaldı bazen oynayamadı ama Fenerbahçeliler'in hafızasında berbat geçen sezonun ardından gelen kurtarıcı olarak biliniyordu. Sezon sonunda takımdan ayrıldı. Kısa bir Nac Breda macerasından sonra eski takımı Feyenoord'a gitti. Sezon ortasında Galatasaray ile yapılan hazırlık maçında Mondragon'u orta sahadan attığı golle maymuna çevirmişti. Pierre tekrar aramızdaydı. Okocha ve Uche'den sonra bana Fenerbahçeliliğin ayrıcalığını yaşatan tek yabancı futbolcuydu.

Frikikleri penaltı atar gibi atan bu adam hayatında ilk kez Fenerbahçe forması altında penaltı kaçırdı. Rakip oyuncular frikiklerine çare olarak baraj kurmamayı akıl etmişti fakat Pierre bunu kendi takım arkadaşlarına baraj kurdurarak çözmüştü. Kariyerindeki tek bir eksik vardı. Hiç lig şampiyonluğu yaşamamıştı. Kariyerindeki iki lig şampiyonluğunu da Fenerbahçe forması altında yaşamıştı.

Bir önemli özelliği de Sunday Times tarafından hazırlanan ''Dünyanın En Sorunlu 10 Futbolcusu'' listesine 8. sıradan girmesidir. Her gittiği takımda sorunlarıyla hatırlanmıştır. Arada sırada halı saha maçları için Türkiye'ye gelir. Ne o Fenerbahçe'yi unutabilmiştir, ne de Fenerbahçe taraftarı onun sahadaki duruşunu...

Hafta Sonu Futbol



Ne de özlemişim futbolla dolu Cumartesi gecelerini. Uzun zaman olmuştu akşam üstünden başlayıp gece geç saatlere kadar aralıksız maç izlemeyi. Güzel gece Bayern Münih-Wolfsburg maçıyla başladı, Real Madrid-Deportivo maçıyla devam etti. Eskişehirspor da kazandı, keyifler tıkırında. Bir de üstüne Milano derbisini izleyebilseydim, tadından yenmeyecekti ama yayınlayacak kanal bulamamışlar koskoca Milan-İnter maçını.. Neyse Bayern'den başlayalım;

Uli Höeness geçen sezonun acısını çok fena çıkartacağa benziyor. Kurdukları takım geçen sezonun şampiyonunu tokat manyağına çevirmişse, o kadro Alman Ligi'nin çok üzerinde demektir. İlk yarı ortada olan maç Ribery ve Robben'in girmesiyle bir anda Bayern'e döndü. Robben herhalde tek antremanla maça çıktı. Girdiği andan itibaren de yanlış saymadıysam 5 şut attı, ikisi gol oldu. İki golde de klasik Robben feykleri attı rakibe. Hele ikinci golde kaleciyi ve savunma oyuncusunu paket edişi vardı ki bana sorarsanız bu maçın ve sezonun gelecek kısmının kısa bir özetiydi. Real Madrid'ten bu adamı paketleyip 10 numarayı Lassana Diarra'ya verenler utanmalı!! Hamit Altıntop'un kanatlarda kendine yer bulabilmesi bu görüntüde çok zor. O yüzden Van Gaal onu bugün orta sahada oynattı. İlk maçta çok fazla pas hatası yaptı. Belki de alışamadığından. Kendisi adına tek artı puan, ilk golün onun attığı şutun kaleciden dönüp tamamlanmasıyla olmasıydı.. Şu Mario Gomez'e de bu kadar para verilecek nesi var anlamıyorum. Adam bildiğin kazma. Bu adamın gol atabilmesi için topların kendisine çarpıp kaleye yönelmesi lazım. Bilinçli bir müdaheleyle toğu ağlara yollaması neredeyse imkansız. İkinci yarı çaprazdan attığı şut taca gitti. Türkiye'de olsa ''Ayı Gökmen'' ekolünden geliyor diyeceğim ama adam Almanya'da..


Wolfsburg ise sadece elinden geleni yaptı. Bir topları direkten döndü, bir tanesini çizgiden çıkardılar, atması kaçırmasından zor en az üç pozisyon kaçırdılar. Grafite çok fena bocaladı. Takımın en iyisi Misimoviç'ti. Bu arada yan toplarda da Bayern savunmasını bir hayli zorladılar, Beşiktaş için önemli bir işaret bu..



Gecenin ikinci maçı Real Madrid-Deportivo La Coruna arasındaydı. Real 3-2 kazandı ama zaten gözümde dünyanın en antipatik takımı olma özelliklerini de katlayarak arttırdılar. İlk gol ofsayt kokuyor, ikinci golde Raul, günahını almayayım ama dom dom kurşunu yese herhalde öyle parendeler atamazdı. Üçüncü gol ise Ronaldo'nun isteyip de yapamadığı cinstendi. Bir kaç kez topu Barnebau Stadı'nın dışına atmak istedi fakat, 6-7 katlı olunca stadyum beceremedi. Lassana da öyle vurulmaz böyle vurulur diyerekten köşeye zımbaladı. Kaka ve Benzema ise şimdilik idare etti... Neydi o eski Deportivo dedim izlerken. Kala kala bir tek Valeron kalmış, Makaay, Djalminha, Mauro Silva, Amavisca ve Molina'nın bulunduğu kadrodan.. Attıkları ilk gol çok organizeydi. Bu tip golllere Avrupa'da ''Türk işi gol yeme'' diyorlar. Yani uzaydan şişirilen bir topa ceza sahası içinde kafayı vurup ağlara göndermek. O ne biçim kafa vuruşuydu öyle...

Maç 2-2 iken Deportivo'nun kaçırdığı bir gol var ki gol olsa o maç nerelere giderdi bilinmez. Pozisyonu tarif etmek gerekirse, genellikle Güiza'nın Fenerbahçe'de altıpastan atamadığı pozisyonların aynısı. Açıklayıcı oldu sanırsam.. Real'in defansı evlere şenlikti. Açıkça görülüyor ki hiç beğenmesem de Pepe ve Ramos'u döne döne arıyorlar şu sıra. Garay şimdilik olmasa da ilerisi için iyi transfer.. Bir de Real'in 10 numaralı oyuncusu Figo'dan sonra Robinho, ondan sonra da Lassana Diarra oldu. Figo'ya hakaret yahu.. Bir anda bu kadar da klasman düşürülmez ki..

28 Ağustos 2009 Cuma

Bülent Başkan



Geçen sezon Sivasspor'un Trabzonspor'u 3-0 yendiği maç sonrası yaşananlar.. Hava eksi derecelerde. Maç sonrası Bülent Uygun ve kızı röportaj için beklemekteler. Yanlarında da bir spiker.. Sonrasında canlı yayının içine eden bir grup Sivasspor taraftarı ve dumurlardan dumurlara gark olan spiker, Bülent Uygun ve kızı..

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/14650/

Dünya Üçüncüleri



Çok değil 7 yıl önce Türk futbol tarihinin en büyük başarısını kazandırdılar. Dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy 23 kişilik bu altın kadroyu öyle bir ödüllendirdi ki... Hasan Şaş bugün Ulusoy için; "Ondan bize ev araba vermesini istemedik. Tek bir şey istedik. O da bize abiliğini yaptı. Allah razı olsun ondan." dedi.
Kıyağın adı : A Lisans Antrenörlük Diploması...

Bu lisansla yasal olarak istediğiniz takımda antrenörlük yapabilirsiniz. Onlar da yavaş yavaş başladı. Devamı da gelecek. Hasan Şaş müjdeyi verdi ! Bakın şu an neler yapıyorlar. Maşallah aktörümüz bile var...



HAKAN ŞÜKÜR------ -----------------YORUMCU...

TUGAY KERİMOĞLU------------------- MANCHESTER CITY ALTYAPI ANTRENÖRÜ...

BÜLENT KORKMAZ-------------------- TEKNİK DİREKTÖR...

RÜŞTÜ REÇBER-----------------------BEŞİKTAŞ'TA FUTBOLA DEVAM...

ABDULLAH ERCAN---------------------ÜMİT MİLLİ TAKIM YARDIMCI ANTRENÖRÜ....

FEHMİ ALPAY ÖZALAN-----------------SİİRTSPOR YÖNETİM KURULU ÜYESİ...

ARİF ERDEM-------------------------İBB SPOR YARDIMCI ANTRENÖRÜ...

FATİH AKYEL------------------------TAKIMI YOK AMA FUTBOLA DEVAM...

TAYFUR HAVUTÇU---------------------BJK YARDIMCI ANTRENÖR...

ÜMİT DAVALA------------------------TEKNİK DİREKTÖR AMA ŞU AN BOŞTA...

HAKAN ÜNSAL------------------------YORUMCU...

OKAN BURUK-------------------------İ.B.B SPOR'DA FUTBOLA DEVAM...

ERGÜN PENBE------------------------HACETTEPE TEKNİK DİREKTÖRÜ...

HASAN ŞAŞ--------------------------YORUMCU...

YILDIRAY BAŞTÜRK-------------------STUTTGART'TA FUTBOLA DEVAM...

EMRE AŞIK--------------------------GALATASARAY'DA FUTBOLA DEVAM...

EMRE BELÖZOĞLU---------------------FENERBAHÇE'DE FUTBOLA DEVAM...

ÜMİT ÖZAT--------------------------KÖLN'DE YARDIMCI ANTRENÖR...

NİHAT KAHVECİ----------------------BEŞİKTAŞ'TA FUTBOLA DEVAM...

İLHAN MANSIZ-----------------------AKTÖR !!!

MUSTAFA KEMAL İZZET----------------MEÇHUL...

ÖMER ÇATKIÇ------------------------ANTALYASPOR'DA FUTBOLA DEVAM...

ZAFER ÖZGÜL TEKİN------------------ANKARAGÜCÜ'NDE FUTBOLA DEVAM...

8 ANTRENÖR...
9 FUTBOLA DEVAM...
3 YORUMCU...
1 YÖNETİCİ...
1 AKTÖR...
1 MEÇHUL...

Onur Aksoy..

İdeoloji ve Futbol



İçişleri kararını verdi. Statlarda ideolojik ve ırkçı pankartlar artık yasak. Niye? Konusu suç teşkil edebilir de ondan. İşi felsefi boyutta incelersen kabul edilebilir. "Futbolun siyaseti olmaz. Sporun ruhuna aykırı" gibi geyiklere girebilirsin. Ama Beşir Atalay'ın bunları düşündüğünü hiç zannetmiyorum.


Öyle olsa, Akp'li Belediye Başkanı, Ankaragücü'ne bu kadar aşık olmazdı. Akp'li Tarım Bakanı yalakalık olsun diye Diyarbakır ATATÜRK Stadı’nda sırıtmazdı. Başbakan “Fenerliyim” diye bas bas bağırmaz, Saadet Partisi İnönü’yü Kabe’ye çevirmezdi.

Peki niye böyle bir yasak kondu?

Her şey açılıma bodoslama giren Diyarbakırspor - Fenerbahçe maçıyla başladı. Gürültü patırtı çıkınca dediler ki futbol siyasi amaçlar için kullanılıyor. Halbuki o statta yıllar önce de olaylar vardı. Sonra dua ederlerdi Diyarbakırspor ligden düşsün diye. Şükrü Şaraçoğlu Stadı’nda "Türkiye'ye yakışan Fenerli Başbakan." pankartı asılırdı. Kasımpaşa, ''Başbakan'ın Takımı'' diye anılırdı filan. Genç Fenerliler Mesut Bey’e çakınca da sorun yoktu.

Ne zaman problem oldu?

Ali Sami Yen'de "Şeriat dışarı." sesleri yükselince. Ya da Çarşı Hüseyin Üzmez'e karşı olunca. Veya Diyarbakır'da olaylar çıkınca vs vs… Genelgeye göre Çarşı’nın ‘Che’ pankartı da yasaklanacak. Ona buna karşı olamayacaklar yani. FenerbahCHE grubu da herhalde kapanır.



Hadi hepsini geçtik. Maçlarında orak, çekiç bayrakları açan, Enternasyonel söyleyen heriflerin takımı Livorno geliyor Adana'ya. İşçi takımı Adana Demirspor'a destek verecekler. 4 Eylül'deki maçın kendisi zaten ideolojik. Buna ne çare bulacaklar ?

Dünyanın en baba derbilerinin kökeni nerelere dayanıyor? Amerika’nın baş düşmanı Maradona, maçlarını fakir Bocalı taraftarla kıç kıça izlerken, yalaka Beckenbauer, Platini, Pele filan niye protokolde oturuyor? Niye Glasgow Rangers ve Celtic “Katoliğim Protestansın.” diye birbirini yiyor? Neyse dünyaya fazla açılmayalım.

Beyler futbolu futbol olduğu için seven ülke az bulunur. Biri de Türkiye’dir. Ülkenin gazete okumaya arka sayfadan başlamasını Kuran-ı Kerim'den kalma alışkanlık zannediyorsunuz ama değil. Önce atletizme bakın siz. Yıkılıyor..

Onur Aksoy.

Avrupa Ligi Gruplar

A GRUBU
AJAX
ANDERLECHT
DİNAMO ZAGREB
FC TİMİSOARA

B GRUBU
VALENCİA
LİLLE
SLAVİA PRAG
GENOA

C GRUBU
HAMBURG
CELTİC
HAPOEL TEL-AVİV
RAPİD WİEN

D GRUBU
SPORTİNG
HEERENVEEN
HERTHA BERLİN
FK VENTSPİLS

E GRUBU

ROMA
BASEL
FULHAM FC
CSKA SOFYA

F GRUBU
PANATHİNAİKOS
GALATASARAY
DİNAMO BÜKREŞ
STURM GRAZ

G GRUBU
VİLLARREAL
LAZİO
LEVSKİ SOFYA
SALZBURG

H GRUBU
STEAUA BÜKREŞ
FENERBAHÇE
FC TWENTE ENSCHEDE
SHERİFF TİRASPOL

I GRUBU
BENFİCA
EVERTON
AEK ATHENS
BATE BORİSOV

J GRUBU
SHAKHTAR DONETSK
BRUGGE
PARTİZAN BELGRAD
TOULOUSE FC

K GRUBU
PSV
KOPENHAG
SPARTA PRAG
CFR CLUJ

L GRUBU
W. BREMEN
AUSTRİA WİEN
ATHLETİC BİLBAO
NACİONAL FUNCHAL



Sebastian Leto, Djibril Cisse, Gilberto Silva takımın yıldızlarıymış. Onu bunu bilmem de Panathinaikos denince aklıma gelen tek şey budur. Bakarsın Ali Sami Yen'de de açılır bu şaheser... Son torbadan Genoa'nın iki takımımıza da rastlamaması en büyük şans... İki Romanya takımı, ikisinde de eski Galatasaraylılar var. Dinamo'da Florin Bratu, Steau'da da Petre. Bir de bunlarla gelen Tamas vardı ne oldu ona? Galatasaray için iyi kura. Panathinaikos her ne kadar zorlayacak gibi görünse de bana sorarsanız en fazla ikinci olur. Galatasaray ilk sırada çıkar diyorum.

Fenerbahçe için durum biraz karışık. Sion maçı anladığım kadarıyla çok da iyi geçmemiş. Asların dinlendirilmesi filan bana sezon başındaki sözleri hatırlatıyor. ''Hedef Türkiye Şampiyonluğu''.. Takım için angarya maçlar değildir umuyorum Avrupa Ligi maçları. İlk torba takımı Steau Bükreş olsa da Fenerbahçe'nin asıl rakibinin Twente olduğu söyleniyor. Sheriff'in zaten puan alacağı bile meçhul. İyi bir Fenerbahçe ilk sırayı alır, Twente ikinci olur diyorum.

Gruplarda her takım birbiriyle iki kez karşılaşacak. Platini Şampiyonlar Ligi'ne alternatif oluşturayım derken işin iyice suyu çıktı. Bir Şampiyonlar Ligi son torba takımlarına bakıyorum, bir de bu kupadaki ilk torba takımlarına..

Edit: Statlarda ırkçı pankartlar açmak yasaklanmış. Tam da bu postun üzerine.. Gerçi ''Since 1453'' için ırkçı pankart demek biraz haksızlık. Olsa olsa ''Karın ağrısı'' veya ''Kuyruk acısı'' olabilir.

Atma Ziya!!




Fenerbahçe taraftarının bilet fiyatlarına Sion maçında verdiği tepki... Yoruma yer bırakmayacak şekilde..

Fenerbahçe v.s Fc Sion




Dünkü oyun Fenerbahçe adına düşündürücü. Takımın asları dinlendirildi, rehavet vardı eyvallah ama başka gerçekler de ortaya çıktı.

Klasik 4-2-3-1 dizilişi Emre’nin olmayışı yüzünden bozguna uğradı. Fener’in bu oyun kurgusunun temel direği ikili ön liberodur. Bu bölgedeki iki adamdan birinin hücuma çıkabilen, pres yapan, dinamik bir adam olması lazım. Diğer türlü bu sistemde beş ön libero koysanız bir şey fark etmez. Geçen yılki kötü futbolda, Aurelio’nun boşluğunu dolduramamanın da etkisi vardı. Daum, bu yıl Emre ile sorunu halletti. Yanında kimin oynadığı hiç önemli değil. Selçuk da, Deniz de, Cristian da bu bölgeyi doldurur. Ancak Emre gibi bir oyuncudan bir tane daha olmadığına göre onun yokluğunda Daum’un takıma değişik bir sistem uygulaması lazım. Yoksa bütün bir sezon Emre’ye muhtaç olmak büyük risk. Dün o bölgede oynayan Selçuk ve Cristian iyi anlaşamadı. Bunda en büyük suç Selçuk’un. Bu adam Fener'in ilk on birine bir daha girerse Daum’un eşcinsel olduğunu düşüneceğim.

Sadece çift ön liberolu 4-4-2 ile bu gemi bütün sezon yürümez. Alex’in yokluğu bir ölçüde halledildi. 4-2-3-1’e dönüldü, kimi zaman 4-2-4 denendi filan. Ama Emre’nin yedeği kesinlikle Selçuk olamaz. Belki formda Mehmet Topuz…

Defansta Önder her zamanki gibiydi. Yaptığı olur olmaz faullerle rakibin yüzünü kaleye döndürmeyi yine başardı. Hava toplarındaki savunma zaafiyeti devam ediyor. İlk gol çok amatörce yendi. Lugano hala hazır değil. Gökhan Gönül yine çok çalıştı ancak yenen iki gol onun bölgesinden geldi. Bunun sebebi Cristian’ın Gökhan ileri çıktığında yardıma gelememesi.(Ucu yine Selçuk’a dayanıyor.) Daum Alex’in bölgesine Andre Santos’u koydu. Hem bitiriciydi hem de hücumu toplamasını bildi. Daum, adamla oyun hamuru gibi sürekli oynuyor. Santos da Daum’a inat şu ana kadar oynadığı her mevkiide iyiydi. Brezilya Milli Takımı havası almış ne de olsa…

Sol kanatta Uğur Boral çok koştu ancak top rakipteyken orta alana hiç yardım etmedi. En önde oynayan Semih hala hazır değil. Bir an önce eski formuna kavuşması lazım zira Güiza taraftarı yine çıldırtmaya başladı. Kazım iyi, hoş adam. Çalım atıyor, gol atıyor, çok formda, eyvallah ama birinin onu ciddi şekilde uyarması lazım. Çok lakayıt ve takımdaki huzuru her an bozabilir. Dünkü penaltı pozisyonunda “Ben atacam” diye tutturdu. Allah’tan kankası Santos’la tartıştı. Başkası olsa küskünlük bile yaşanabilirdi.

Özetle dün akşam alternatifli kadro olmasına rağmen alternatifsiz bir sistem olduğunu gördük. Daum’un değişiklik için 75. dakikaya kadar beklemesi de cabası. Maç 2-1 olunca tüm Fenerliler yusufladı eminim. Dünkü futbol için mütevazı bir şaka diyelim ve Fener’e Avrupa Ligi gruplarında başarılar dileyelim.

Onur Aksoy.

Bu mudur?



Everton, Liverpool, Aston Villa, Köln, Fenerbahçe.. Stoke City takımına transfer olacağını hiç okumamıştım. Ya bu İngilizler futboldan anlamıyor ya da biz kendimizi dev aynasında görüyoruz. Türk Milli Takımı'nın en büyük yıldızı Stoke City'e transfer oldu üç yıllığına. Zaten Arda Turan'a da 15 Milyon Euro'yu ancak Fenerbahçe verir bu dünya üzerinde. Kabul etmek gerekir ki Türk Ligi ile Japon Ligi'nin Avrupalı'nın gözünde pek bir farkı yok..

Şampiyonlar Ligi



Bayern-Rangers-R. Kazan, Beşiktaş için en uygun gruptu bana göre. 3'te 0.. Bu da güzel. En azından takımları olmasa da ülkelerin 2 tanesini tutturmuşum. Görünen o ki ManU için ilk turda yine çerez maçlar oynanacak. İkincilik için de 3 takım birbirini yiyecek. Beşiktaş'ın kurada tek şannsızlığı son torbadan Wolfsburg'u çekmesi. Eğer ki o gruptaki diğer çerez takımlardan birini çekebilseydi en azından Uefa Ligi'ne kalması garanti olabilirdi.. İlk maç ManU ile İnönü'de. Şans olarak görülen tek taraf ise Cska maçının 2. hafta deplasmanda olması. Ağır kış şartlarından da yırtmış oldular böylece. Zico Türkiye'de Beşiktaş'a karşı yanlış hatırlamıyorsam tek maç kaybetti. Tekrar İstanbul'a gelecek. Bakalım bu sefer neler yapabilecek. Teknik!! adamlık anlamında kendini ne kadar geliştirebilmiş göreceğiz. Malum arkasından pek bir ağlayanı çıkmıştı memlekette...

Barça-İnter ve Madrid-Milan eşleşmeleri kuranın, kaderin, futbolun ne derseniz deyin işte o şeyin bir cilvesi. Bunun başka bir açıklaması yok. İbra San Siro'ya nasıl gelecek ve geldiğinde de nelerle karşılaşacak çok merak ediyorum. Domuz kafası olmasa da sağlam bir at kafası atmalarını bekliyorum ben.. Barça ve İnter Avrupa'daki en favori takımlarım. Maçları için özel bir program hazırlamak gerek Çapa dolaylarında.. (Zaten özledik gece gece tavuk döner götürmeyi) D. Kiev bu turnuvanın kadrolu Uefa adaylarından. Bu defaki rakibi biraz daha zorlu. R. Kazan..

Sevilla, Rangers, Stuttgart en dengeli grup gibi görünüyor. İlk üçü anladık da Urziceni kim yahu?? Chelsea, Atletico ve Porto en çekişmeli maçların yaşanacağı grup olur. Liverpool, Lyon ve Fiorentina.. Valla al birini vur ötekine. Ne yapacakları hiç belli olmaz. Liverpool bu aralar tepe taklak...
A GRUBU
Bayern Münih
Juventus
Bordeaux
Maccabi Haifa

B GRUBU
Manchester United
CSKA Moskova
BEŞİKTAŞ
Wolfsburg

C GRUBU
Milan
Real Madrid
Marsilya
Zürich

D GRUBU
Chelsea
Porto
Atletico
APOEL Nicosia

E GRUBU
Liverpool
Lyon
Fiorentina
Debrecen

F GRUBU
Barcelona
Inter
Dinamo Kiev
Rubin

G GRUBU
Sevilla
Rangers
Stuttgart
Unirea Urziceni

H GRUBU
Arsenal
AZ Alkmaar
Olympiakos
Standard Liege


Edit: İki gündür attığı ara paslarla bloğun doksana takmasını sağlayan Onur kardeşime buradan teşekkürlerimi gönderiyorum. Yazacak pek bir şey bulamadığım şu vakitlerde imdadıma yetişip bloğu renklendirmiştir. Devamını da beklemekteyiz.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Viva La Vida



“Yönetirdim dünyayı bir zamanlar
denizler yükselirdi bir tek sözümle
şimdi sabahları tek başıma süpürüyorum
bir zamanlar sahibi olduğum sokakları…”


İşte bu sözlerle bitmişti 2009’un rüya ligi…

Tüm dünyaya futbol orgazmı yaşatan ilahlar…

Bir zamanlar değil, o andı onlar için önemli olan…

Nou Camp’ta bu şarkı inlerken kim orada olmak istemezdi ki…

Guardiola ve arkadaşları taraftarlarıyla bütünleşmiş aynı sözleri mırıldanıyordu 6 çektiği ezeli rakibine…

"Now the old king is dead! Long live the king!" < Şimdi eski kral öldü, çok yaşa kral! >

Ve yeni bir soluk zamanı…

Eşine rastlanmayacak futbol şöleni…

Bira-sigara-futbol üçlemesi ve “Viva la vida”...

Ronaldo, Kaka, Benzema, İbrahimoviç, Henry, Xavi, İniesta,

ve Messi…

En iyiler ve en iyisi orada…

4-4-2’ye karşı 4-3-3…

Kralcılara karşı isyankarlar…

Endüstriyel futbola karşı TOTAL FUTBOL…

Güzel bir söz vardır, “Futbol din olsa tüm dünyaya barış gelir” diye..

Barış gelsin, gelmesin… Biz böyle de iyiyiz…

Ligin ilk ve son şampiyonu aynı…

Real Madrid ipi 31 kez göğüslemiş…

Geçen sene cenabet dolaştıkları zaten belliydi…

Bu sene utanmasalar Usain Bolt’u bile alacaklar…

Bakalım tahtı ele geçirebilecekler mi?

Dile kolay 79 yıl…

Bu savaş diğerlerine benzemeyecek…

Ne demişti İLAHLAR…

"Now the old king is dead! Long live the king!"

Onur Aksoy.

25 Ağustos 2009 Salı

Inglourious Basterds



Tarantino da en sonunda savaş baltalarını çıkarmış. Yıllardır üzerinde çalıştığı projesini en nihayetinde görebildik. Film 1944 Nazi işgali altındaki Fransa'da geçiyor. Her ne kadar Tarantino, ''1944 Fransa'sı sadece bir arka plan.'' dese de yoğun bir Yahudi propagandası olan filmde düşmanlar Vietkonglar ya da Kuzey Kore askerleri olamazdı. (Tarantino bana hikaye anlatmasın!!) Haliyle o da ezeli düşmanları Nazileri seçmiş. Konu klişe. Dünyanın anasını ağlatan Naziler, tüm dünyayı bu beladan kurtaran bir grup Yahudi Amerikan askeri.. Hem de bir gecede tüm kare ası(Hitler, Goebbels, Borman ve Goering) sinema salonunda sıkıştırıp yok ederek..

Konu klişe dedik ama konuyu işleyiş çok orjinal. Diğer ağlak soykırım filmleri gibi değil. İşin içinde acaip bir mizah var. Tüm sinema salonun katıla katıla güldüğü kaç tane soykırım, propaganda filmi vardır ki? Enteresandır. Bu tip filmlerde en vahşi olaylar Almanlar tarafından işlenir. Fakat bu filmde Amerikalılıar tarafından gerçekleştiriliyor. Apaçi Aldo Raine(Brad Pitt) öldürülen tüm Alman askerlerinin kafa derisini istiyor. Her ne kadar dünyayı kurtarsalar da izleyende bir rahatsızlık yarattığı kesin. Bu da Tarantino'nun tarzı artık. Açıkçası filmin sonuna kadar kurgu mu yoksa gerçek bir tarihi mi anlatıyor bilemiyorsunuz. Sonunda Hitler bir sinema salonunda balon gibi patlatılarak delik deşik ediliyor, o zaman anlaşılıyor ki film bir kurgulama..( Hitler o tarihte Polonya sınırları içinde kalan sığınağında)

Brad Pitt muhteşem bir oyunculuk örneği vermiş. Hele o İtalyanca konuşulan sahnelerdeki duruşu hala gözümün önünde. Ama film içinde tek bir şanssızlığı vardı bana göre. O da bu adamdı; Christoph Waltz. Bu adamın karşısında ağzıyla kuş tutsa yine de önüne geçemezdi. Waltz( Filmdeki adı Albay Hans Landa) filmi adeta sürükleyen oyuncuydu. Eğer yanlış hatırlamıyorsam filmde dört ayrı dili(İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Almanca) konuşan tek oyuncuydu. Hem de kusursuz şekilde. Cannes'da aldığı ödülü sonuna kadar haketmiş diyebilirim. Detaylar çok dikkat çekiciydi. Yakın plan çekimler, ağzını şapırdatarak yiyip içmeler... O kadar ki bazı zaman rahatsız edici boyutlara varabiliyordu.

Klasik Tarantino filmi. Her şeye bir açıklama yapma ihtiyacı, bu filmde de kendini gösteriyor. Goebbels ekrana geliyor, zank diye üzerinde Joseph Goebbels yazısı.. 35 mm film nasıl alev alır? Hemen araya belgesel tarzı görüntüler.. Ayak fetişizmine hiç girmeyeceğim. O artık Tarantino'nun imzası..

------Spoiler----------
"i don't speak italian!"
"like i said, third best."


Not: Hitler'in görüldüğü sahnelerde arka planda bulunan haritada Türkiye sınırları üzerinde Ottomanien yazıyor. Akıllı ol Tarantino. Alırım aklını!!

Açılım



AÇILIM

Adını önce “Kürt” koydular. Daha sonra “demokrasi”ye döndü..’ Artık analar ağlamasın’ dendi..Bu süreçten sonra barış ve toplumsal huzur sağlanacak imiş…. Dikkat, barış ve toplumsal huzur….

Öncelikle şunu söyleyelim ki açılım sürecinde, meclisteki 340 Ak Parti vekilinin yarısından fazlasının Kürt olmasının etkisi yok. Bu iş tamamen duygusal!

İşe koyulan Başbakan önce DTP ile görüştü. Tükürdüğünü yalamamak için de “Ak Parti Genel Başkanı sıfatıyla görüştüm” ifadesini kullandı. Bununla da bitmedi, ekonomik açılım yapalım, yer isimlerini değiştirelim, Kürtçe dersi için hocalar yetiştirelim, derken iş iyice ciddiye bindi.

Toplumsal Huzur…

İlk arası açılan Erdoğan ile Bahçeli oldu… İkisi de meydanlarda, grupta filan başladı bağırmaya. Bahçeli, “İstanbul’un adını da Konstantinopolis olarak değiştirin bari” dedi, sanki İstanbul ismi rumcadan gelmiyormuş gibi.

Bu sefer başbakan ayarı verdi. “Haddini bil.” ile lafı koydu. Bahçeli de boş durur mu! Her fırsatta yüklendi de yüklendi. Zaten şu ana kadar topluma ne yararı dokunduğu bilinmeyen açılımın Bahçeli’yi gırtlak kanseri yapacağı kesin.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural bir anda Star Haber’in kadrolu personeli oluverdi. Hemen her gün canlı yayında. Zaten ilk işi “Bu proje Amerikan projesidir” diyerek açılıma sallamak oldu.

Bir cümbüş koptu gidiyor. Analar Ağlamasın dendi ama bi ana avrat sövmedikleri kaldı.

Ak Parti grup Başkanvekili Bekir Bozdağ “Erciyes ovasında kurt, mecliste kuzu olmayın” dedi. Oktay Vural da Bozdağ’a “Çakaldan farkı yok” dedi.

Başbakan Erdoğan Cuma çıkışı oruçlu kafayla, “namussuzdurlar, alçaktırlar” dedi çaktırmadan Bahçeli’ye…

Bahçeli ise ……………. .

Ve CHP… Alışkanlıklarından bir türlü kurtulamayan Baykal yine Erdoğan’a salladı. Tabi Bahçeli’ye göre biraz daha kibardı.

Toplumsal barışı sağlayacak açılım Dtp ile Öcalan’ın da arasını bozdu. Baktı ki kimse onu takmıyor, o da “Dtp beni temsil etmiyor” dedi.

Ergenekon’dan ağzı yanan asker, açılımı üfleyerek değerlendirdi. Yaptığı açıklamayla hükümete mi geçirdi muhalefete mi belli değil.

Bu arada devreye bir de Sezen Aksu girdi… Sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul etti daha paketin içinde ne olduğunu bilmeden. Ortalık birden ayağa kalktı. Kimi sanatçılar Akp’ye sallamak ile açılımı desteklemek arasında gidip gelirken kimleri de Sezen’e destek verdi. Tabi Hülya Avşar’ın karşı duruşu da unutulmaz mazallah… Ergenekon sürecinde tüm Aydınlar! Sezen Aksu’dan suskunluğunu bozmasını beklerken, o, o zaman sustu, şimdi konuştu.

Ne olduğu belli değil.. Toplumsal barışı da şimdiden sağladı! Bir aylık açılım macerası ülkeyi böldü, bölücüleri heyecanlandırdı…

Sonuç…

Açılım desteği ile Diyarbakırspor 1-0 öne geçti, amma velakin, sidikli pet şişeler, taşlar, çakmaklar hikaye..Maçın sonunda Fenerbahçe’ye 3-1 mağlup oldu.

Süreçle ilgili en iyi yorum Aziz Başkan’dan…“ İyi bir takımınız var. Ama bize rakip olamazsınız. Heyecanlanmayın. Herkes aklını başına alsın.”



Devamı kesin gelecek…

Onur Aksoy

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Yüzde Yüz Futbol



Rıdvan Dilmen'in son bombaları.

G.O: Hocam Beşiktaş'a bir 10,5 numara gerekiyor mu?
R.D: Futbolda böyle bir forma numarası var mı? Ben hiç görmedim.
G.O: Soruyu değiştirelim o zaman. Orta sahada hücuma dönük oynayan, teknik kapasitesi yüksek, takımı hareketlendiren, futbolun savunma yönünü de bilen, gol vuruşları iyi olan üst düzey bir oyuncuya ihtiyacı var mı?
R.O: Valla böyle bir oyuncuyu Barcelona da arıyor!!


Fenerbahçe-Sivasspor maçında Fenerbahçe'nin çok sayıda korner kullanması üzerine

G.O: Hocam Fenerbahçe bugün kornerlerde çok etkiliydi. Daum döneminde daha önce görülmemiş şekilde.
R.D: Demek ki takım baskı yapıyor ki korner kazanabiliyorsunuz. Durduk yerde hakem gelip ''Hadi çocuklar bi korner kullanıverin'' demez!!

Rijkaard 4-3-3 mü oynadı, Daum geldi Fener koşmaya başladı, Beşiktaş bu sene çok kötü... Geçiniz yahu... Futbolun güzelliği Rıdvan Hoca'da..

21 Ağustos 2009 Cuma

Fc. Sion: 0 Fenerbahçe: 2



Bu sezonun Fenerbahçe adına en dikkat çeken durumu kanatlardaki açık oyuncularının maç içinde yer değiştirmesi. Sion maçında da Santos golü atarken atağa sağ kanattan kalktı. Golü buldu. Hep söylerim Güiza asistan futbolcudur diye. Beşiktaş maçında da bu maçta da yaptığı asistler tek kelimeyle mükemmel. Ama kaçırdığı bir gol var ki.. Ben halı saha maçında kaçırsam bir daha takıma almazlar. O derece bir pozisyon. Kazım Kazım da Emre gibi bu senenin iyi başlayanlarından. Ruh ikizini de bulmuş gibi görünüyor. Santos'un attığı gol sonrası neydi o halleri? Baroni(Vay be isme bak! Selçuk Şahin'den sonra hem de) ilk defa bu kadar iyi oynadı. Lugano uzun zaman sonra ilk defa çıktı takımla. O meşhur mimiklerini göremedik. Demek ki daha tam hazır değil.. Alex'in yokluğunda takım fena hücum etmedi ama duran toplar faciaydı. Tüm kornerler kaleci için antreman toplarıydı. Bir de şu maç yayınları düzene girse. Gene kanatlardaki oyuncuları göremedik. Gökhan Gönül nasıl oynadı diye düşünüyorum, bir sonuca varamıyorum. İzleyemiyorum ki adamı!! Zaten spiker desen sesiyle izleyenlere kafa yapıyor!! Velhasıl Fenerbahçe istediğini aldı. Artık Uefa gruplarını bekleyecekler.



Galatasaray maçını izleyemedim ama rakibin kendi kalesine attığı golü gördüm. O arkadaş gelsin bizim Güiza'ya ''topa nasıl kafa vurulur ve kaleci nasıl ters köşe edilir'' dersi versin.. Trabzonspor ise hiç beklemediği kadar organize bir takım buldu karşısında. Spiker bir ara isyan etti ''Lan bu Gignac en etkili adamları, Sağır Sultan bile duydu'' diyerekten. Haksız da değildi. 2. golü attığı sırada Egemen topu aşıran arkadaşını izlemekle meşguldü. Ben Trabzonsporlu olsam bu Engin Baytar'ı Trabzon sokaklarında sıkıştırır, meşe odunuyla döverim. Bildiğin antipatik rakip takım futbolcusu.. Zaten 3. golü Trabzonspor yemedi, Engin Baytar kendi kalesine attı. Deplasmanda bu turu alabilirler mi? Zor görünüyor. Yattara şapkadan tavşan çıkarırsa belki.. Sivasspor için gereksiz yere uzayan bir maceranın sondan bir önceki durağıydı Shaktar maçı. Deplasmanda Lucescu'nun insafına sığınaraktan bir beraberlik kurtarabilirler. Kurtaramazlarsa da zaten geçmiş oldu. Türbülent'i güncellemek lazım. Vakit gelmiş de geçiyor..

20 Ağustos 2009 Perşembe

Nefes



Star Haber'de ''Al Sana Açılım'' başlığı altında yaklaşık beş dakikalık bir bölümü yayınlanan film...

Lassie bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama...

18 Ağustos 2009 Salı

Güle Güle



Lanetten midir nedir bu takımda sakatlanan oyuncu futbola dönemiyor. Luciano, Appiah(Bu aralar sahalara döndüğü söyleniyor), Edu.. Lugano ile sözleşmenin yenilenmesinden sonra Edu'ya yol görünmüştü. Maldonado'dan sonra Fenerbahçe'deki Cruzeiro kolonisi bir ferdini daha kaybetti. Her ne kadar kendi kalene attığın gollerle Volkan Demirel'in korkulu rüyası olsan da, Selçuk Şahin'in orta sahada boğuşmayı bırakıp seni marke etmesine sebep olsan da biz seni hep sahada aklı başında sakin duruşunla, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final görmüş takımın bir parçası olarak hatırlayacağız. En kısa zamanda futbola dönmen dileğiyle...

İş Hayatında İnsan Olmak



Hepimiz az çok iş hayatındayız. Yavaş yavaş öğreniyoruz zorluklarını. Yolda görsek selam vermeyeceğimiz adamlarla muhatap oluyoruz. Evde karısına laf geçiremeyen adamdan şantiyede fırça yiyoruz.. Kızıyoruz, sinirleniyoruz ama ne yaparsın sineye çekiyoruz.. Başıma gelen son olayda ise kızamıyorum bile. Açıklayayım.. Yine şantiyedesinizdir. 8. katta çalışmaktasınız. Sabah merdivenlerden tırmalayarak çıkmakta, gün içinde onlarca defa inip çıkmak zorunda kalmaktasınız, her defasında da yarım saat kendinize gelememektesiniz. Oysa ki binada koskoca iki tane asansör var, neden kullanılmamaktadır? İşte bu noktada ismi lazım değil, Türkiye'nin en büyük gıda firmalarından birinin yöneticileri inanılmaz bir çözüm yolu bulmuşlardır. Nedir o? Asansörleri kullandırmamak. Nedeni nedir? Efendim o asansörler çalışmaya başladığı anda asansörü imal eden firmanın verdiği garanti bitiyormuş, bu durumda da herhangi bir arıza olur diye kimse sorumluluğu üzerine almak istemediğinden asansörlerin kullanımına izin verilmiyormuş, böylece asansörlerin garantisi de devam ediyormuş...

Ulan dingiller çalışmayan asansörün garantisi olsa ne olmasa ne? O asansör adamı uzaya götürse ne yazar çalışmadıktan sonra. Hadi onu geç bir kaç hafta sonra o bina tam faaliyete geçerse kapalı mı kalacak o asansörler? Yoksa milleti de yangın merdivenlerine mi yönelteceksiniz? Açtınız diyelim. Eee garantisine ne oldu bu meretin? Kim aldı üzerine sorumluluğu? Niyetiniz beraber çalıştığınız firmalara kan kusturmaksa bunu çok iyi becerebiliyorsunuz..

Lan memleket potansiyel Temeller'le ve Laz fıkralarıyla dolu..

Not: Bu yazı yazarın evinde rahata erdiği, günün tüm yorgunluğunu üzerinden attığı bir vakitte yazılmıştır. Gün içinde yazılması halinde ''Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir'' yazısının görülmesi işten bile değildir. Galiz küfürler savurulmaktadır.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Türk Televizyonları



Aslında başlığın tamamı ''Türk Televizyonlarında Ramazan Ayında Görülen İkiyüzlülük'' olacaktı fakat çok uzun olduğundan bunu tercih ettim. Evet millet nefeslerimizi tuttuk, saatlerimizi ayarladık, Cuma gününü bekliyoruz. Kısmetse aynı akşam Çağrı filmiyle sezonu açıyoruz. Artık bikinili, bikinisiz hatular, Güney sahilleri, en ucuz otel nerede, Amerika'da hangi hayvan eğitim görmüş de atomu parçalamış türevinden haberlere ve görüntülere rastlayamacaksınız. Yok arkadaş kapattık dükkanı bir aylığına..

Televizyonları böyle de seyircisi çok mu farklı? Elbette hayır.. Onlarda da şimdi bir naiflik, bir dinginlik ki sormayın gitsin. Hepsi bir sofu. Fazla sürmeyecek, Ramazan Ayı'nın ilk günüyle başlayan bu sessizlik Ramazan Bayramı'nın ilk günü ile sona erecektir. Alkol tüketimi adeta çılgınlık boyutunda bir ayın acısını çıkartacaktır. Aslında gerek yoktur. Herkes rahat olsundur. Perşembe akşamı kafayı bulup Cuma günü sahura kalksındır. Nihat Hatipoğludur...

17 Ağustos



Herşey o gece 03.02'de başladı ve 45 saniyede bitti. Koskoca bölge yerle bir oldu, 17.000 kişiye de mezar oldu. Her ne kadar göstergeler daha fazlasını göserse de..
Ortadan ikiye bölünmüş, yollar ve koskoca ağaç gövdeleri, kağıt gibi katlanan köprüler, kopmuş tren rayları, alev alev yanan Tüpraş, ve en acısı da yol kenarlarına bırakılmış cenazeler.. Yola çıkmak için en kötü zamanlamaydı. Sakarya, Bilecik hattını geçebilmek yaklaşık 8-10 saat sürmüştü. Sonrasında uykusuz geçen geceler. Ölüm bizi ne kadar ürkütüyormuş da haberimiz yokmuş....



Deprem bölgesine yardım etmek için koşanlar iğrenç bir kokuyla karşılaşmışlardı. Evet bu ceset kokusuydu. Aylarca sindi insanların üstüne. Babam o gün burnuna gelen kokuyu bugün bile oradan geçerken hissedebildiğini söyler. Bİr de üstüne böyle zamanlarda bile enkazların arasından hırsızlık yapmaya çalışan insan ziyanları..

Balık hafızalıyız kabul! Unutuveriyoruz hemen. Tam 10 yıl önce bugün Türkiye belki de görüp görebileceği en büyük felaketi yaşadı. Yaşadığım 45 saniye hayatımın en uzun 45 saniyesiydi...

16 Ağustos 2009 Pazar

Abdülkader Keita



Fuleli adımlarıyla rakip takımın sol kanadını felç eden Fildişili. Pes 2009'da Fildişi Millli Takımı'nı ve O.Lyon'u almamızın yegane sebebiydi. Bu sene Galatasaray'da oynacağına göre Galatasaray-Fenerbahçe maçları hem reelde hem sanalda eskisi kadar rahat geçmeyecektir.. Bir diğer husus ise garip isimli Afrikalı topçular grubundan olduğundan pes turnuvalarında ismiyle çokça dalga geçmişliğimiz vardır. Genelde Barcelonalı Seydou Keita ile karıştırılır. Hatta transferi duyduğumuz ilk gün derin yuhhh çekmişliğimiz vardır Fenerbahçeliler olarak. Netice itibarı ile alakaları yoktur. Seydou Keita evrimini henüz tamamlamamıştır.

(T)alento (O)rgulio (T)ecnico (A)mbicion



Yetenek, Gurur, Teknik, Hırs.. Ve Tota Fenerbahçe'de kaldı. Her ne kadar para için geri döndüğü çok açık olsa da bu konuda suçlanamaz. Sonuçta profosyonel bir oyuncu. Zaten hangi yabancı futbolcu Türkiye'ye burayı ve geldiği takımı çok sevdiği için geliyor ki? Elbette ön planda maddiyat olacaktır. Bugün bakıldığında Rivaldo gibi çok üst düzey bir futbolcu Yunan Ligi'ne gidiyor, hatta Özbekistan'a gidiyor ama Türkiye'ye gelmiyor. Onlar daha fazla verdi, adam da oraya gitti. Neyse konuya dönersek, Fenerbahçe taraftarı Tuncay, Appiah ve PVH'dan sonra takımı için kendi yırtan bir futbolcu aradı bunu da Lugano'da buldu. Geçen senenin o enkaz takımının Gökhan Gönül'le birlikte taraftar nezdindeki tek adam gibi futbolcusuydu. Güiza ile girdiği gol krallığı yarışından sezonun son maçlarında cezalı olmasa neredeyse galip ayrılacaktı. ''Ayrıldı'' haberleri çok üzmüştü. Fenerbahçe'nin bir bayrak adamını daha kaybettiği düşünülüyordu. Ama Tota ''Fenerbahçe'' dedi.

''Babyface Killer'' yine mimikleriyle bizi yerlere yatırmaya, savaşçı kimliğiyle rakibi dövmeye, yüreğiyle de oynamaya devam edecektir.. Gerçi Fenerbahçe adına kendini yırtan adam bir Uruguaylı mı olmalı, o da ayrı bir tartışma konusu..

Yönetim tarafından olaya bakarsak, bir hata olduğu çok açık. Madem analaşacaktınız bu adamla neden aylarca beklediniz? Bu kadar zaman stoper mi bulamadınız? Şimdi o adamın form tutması, oynamaya başlaması, yanındaki adamı tanıması derken aradan iki ay geçecek. Zararını yine takım görecektir.

Artık Edu'ya yol göründü gibi. Sakatlığı geçtiğinde takıma girmesi halinde bir yabancı fazla olacak, bunun da ötesinde yabancı kontenjanının dördü (Bilica, Lugano, R.Carlos, Edu)sadece defansa ayrılmış olacak. Bu da çok mantıklı bir durum değil. Sonuç olarak her iki taraf da elindeki son fırsatı değerlendirdi. Lugano en iyi teklifi kabul etti, yönetim de çok fazla tırmalamadan stoper sorununu çözdü. Sonunu hep birlikte göreceğiz.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Jesse Owens v.s Luz Long



1936 Berlin Olimpiyat Oyunları uzun atlamada rakip olan Amerikalı Jesse Owens ve Alman Luz Long.. Owens aralarındaki dostluğu şöyle açıklar; ''Bugüne kadar kazandığım tüm madalya ve kupaları eritseniz, o anda Long'a karşı hissettiğim 24 karat dostluğun kaplaması bile etmez.''

Yarışmadan sonra Hitler'in sinirlenerek stadı terk ettiği, bu olayın üstün Ari ırkı düşüncesine gölge düşürdüğü söylenir. Jesse Owens bu olayı yalanlamıştır. Hitler'in gelip kendisini tebrik ettiğini, bunu çok az kişinin gördüğünü söylemiştir. Hatta 80 küsür yaşlarında bir Alman gazeteci de bu olayı fotoğrafladığını, bazı baskılardan dolayı yayınlayamadığını belirtmiştir. İşin en enteresan yönü kendisini Hitler'in çok iyi karşılamasına rağmen, o günlerde başkanlık seçimlerine hazırlanan Roosevelt'in Owens'ı adam yerine koymamasıdır. Başarılarını görmezden gelmesidir.

El Yakıyor El!


Hakikaten el yakıyor. Nedir derseniz.. Akşam simiti değil tabi. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu'nda maç izlemek istediğiniz zaman alacağınız biletler. Tamam anladık, bazılarınızı kriz teğet geçiyor, Ama kabul etmek gerekiyor ki taraftarın bir çoğunu delip geçiyor! Takımı olduğu gibi toplayıp Rize'ye RTE Stadı'nın açılışına götürebilirsiniz. Mehmet Topuz golü attığında arkada oturan adama dönüp, ''nasıl çaktı ama, para verdik koçum o kadar'' bakışları atabilirsiniz. Bunlar hoş şeyler. Ama 55 Tl'ye de kale arkası olmaz ki! El insaf.

Zaten stada gittiğimizde koltuklar leş, ayakta izliyorsunuz maçı, bardak su içmek istesen 2 Tl'den kakalamaya çalışıyorlar, ekmek arası yemek yiyeceksin illa ki en az 8-10 Tl. O da millatan önce kalma yiyecekler. Yola, sağa sola harcadığınla 100-120 Tl bütçe ayırmak gerekiyor. Avrupa Kupası ve derbi maçlarda daha da artar bu hesap.. Bu fiyatların altında yatan en büyük nedenin taraftarı kombineye yönlendirmek olduğu bilinen bir gerçek. Ama sen de Barcelona değilsin ki 100.000 kişilik stadın 80.000 koltuğunu kombine satasın. Yayıncı kuruluş bir yandan, yönetim bir yandan taraftarı yolmaya çalışıyor. En son yapılanla da üstüne tüy diktiler. % 25 biletlere zam... Hakikaten dünya kulübü bu Fenerbahçe. Kurumsallaşma ayağına taraftarı kündeye getirip arkadan iki puanı çok iyi alıyorlar.
Şunları da belirtmeden geçmeyelim.
Forma: 89 Tl
Kale arkası kombine: 700 Tl
Tek maç bileti 55 Tl.

9 Ağustos 2009 Pazar

Daniel Jarque Gonzalez

Antonio Puerta, Marc Vivian Foe, Miklos Feher.... Futbola ve hayata sahada veda eden isimlerden bir kaçı. Bugün de Daniel Jarque Gonzales kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. 26 yaşında ve daha bir ay önce Espanyol'un kaptanlığına getirilmişti. Artık ebedi olarak Espanyol'un kaptanı olarak kalacaktır...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Baba-Oğul Dialogları


B: Baba
O: Oğul
O: Pazar günü işçileri çalıştıramazsın. Bir gün dinlenmek adamın hakkı. Eğer çalıştıracaksan da parasını vereceksin. Adamları hafta içi yeteri kadar düdüklemediniz mi?
B: Bunlar Komünist lafları. Bize 24 saat, gece gündüz çalışacak adam lazım.
O: Benimle siyasi tartışmalara girme!
B: Ben anlamam. Çalışacaksınız.
O: Haklısın. Kapitalizm bile bu kadar acımasız olamaz..
---------------------------------------------------------------
B: Bu apartmanda eski bir gazeteci var. Tam senin kafanda bir adam.
O: Nasıl benim kafamda?
B: Komünist, imansızın teki işte!!
O: asldjoıasdjfsdhfıosdfoıdsf!!!!
Kaynak: Asosyal Sorumsuz. Tecrübeyle sabittir. Aynen yaşanmıştır.

Samuel Kuffour


Akşam Hoffenheim-Bayern maçını izliyorum. Nedendir bilmiyorum bu adam aklıma düştü. 1999 Şampiyonlar Ligi Finali'nde son dakikalarda kupayı Manchester'a kaptıran kadronun bana göre en has, bayrak adamlarından biriydi. Maç sonrasındaki bu halini hiç unutamam.. Kupayı kazanan Manchester United'ın futbolcularından daha fazla gösterilmiştir herhalde. Kolay mı öyle bir Kuffour ya da bir Appiah olmak!!

Bayern alt yapısında başlayan futbol hayatı, alt yapıdakilere üç beş numara öğretmek amacıyla gittiği Ajax'ta bitti. Arada bir Roma seferi var ama pek kimse hatırlamaz.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Michael Wittmann a.k.a Kara Baron

Hep futbol hep futbol nereye kadar? Bazen sinema şimdi de tarih... Geçtiğimiz bir kaç haftadır Discovery World kanalında bu arkadaşın belgeselleri dönüp duruyor. Meraklıyımdır savaş tarihine. Özellikle de 2. Dünya Savaşı.. Şimdiye kadar izlediklerimde hep kazananların efsaneleri anlatılırdı. Bu defa kaybedenlerin arasından bir efsane isim ortaya çıkarılmış. Michael Wittman..

1914'de doğmuş, 1944'te Fransa Caen'de bir tank savaşı sırasından öldürülmüştür. Askeri kariyeri boyunca 138 tank 132 de zırhlı personel taşıyıcıyı yok etmiştir. Onun bir efsane olmasına yol açan olay ise 13 Haziran 1944'te Normandiya Villiers-Bocage'da İngiliz 7. Zırhlı Tümeni'ne bağlı bir keşif birliğini kendi tankıyla durdurması ve yok etmesidir. Norm Christie'nin Savaş Alanları programında anlatıldığına göre Wittman o gün, 12 tank ve 16 zırhlı personel taşıyıcıyı yok etmiştir. Başarıları Almanların savaşta en çok ihtiyaç duydukları eksikliği gidermiştir. Moral.. Wittman, propagandalar için iyi bir malzeme olmuştur. Hatta tank fabrikalarında işçilere konuşmalar yapmıştır.
Tiger 007
8 Haziran 1944'te St. Aignan-de-Cramesnil-Normandiya'da Totalize Operasyonu sırasında öldürülmüştür. Müttefikler Wittman ve yanındaki müfrezesini Cintheaux'da pusuya düşürmüşlerdir. Wittman'ın hedefi Kanadalılar'ı yok etmekti. Fakat düştükleri pusuda ilk olarak İngiliz Tankları yanındaki 4 Tiger'ı yok etti. Wittman, İngiliz Tankları'nın menzili dışındaydı. Bu yüzden kendisine daha yakın olan Kanada Tankları Wittmann'ın tankını havaya uçurdu. Tankı bulunduğunda tankın tareti patlamayla birlikte havaya uçmuş mürettebatıyla birlikte kendisi de öldürülmüştü. İlk olarak bunu İngiliz Hava Kuvvetleri'ne ait bir firefly uçağının yaptığı düşünülüyordu. Fakat savaş alanında yapılan araştırmalar Kanadalı Sherbrook'ların bunu başardığını kanıtladı. Cesetleri 1883 yılına kadar bulunamamıştır. Bu yıl içinde savaş alanında yapılan kazılarda Wittmann ve ekibinin izine rastlanmıştır. Daha sonra mezarları La Combe'deki Alman Askeri Mezarlığı'na alınmıştır.
Almanlar açısından tam bir efsane olsa da Wittmann ve savaşa katılan diğer ülke askerleri açısından en doğru sözü bir müttefik askeri söylemiştir. ''Başka bir ülkeye birilerini öldürmek üzere gidiyorsanız suçlusunuzdur. Wittmann Almanlar için bir efsane olabilir ama benim için değil.''


Michael WITTMANN
Heinrich REIMERS
Karl WAGNER
Rudolf HIRSCHEL
Günther WEBER

Teşekkürler : devourthedamned ,

http://www.panzerace.net/

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Başka Söze Gerek Yok!


Yahu bir ''Mezuniyet Eğlencesi'' vardı ne oldu ona?... Yoksa tasarlayıp da gerçekleştiremediklerimiz arasına bir yenisi daha mı ekleniyor? Lan ne öngörüsüz, ne plansız, programsız adamlarmışız be! Bir türlü olduramadık şunu. Altı üstü Çiçek Pasajı'nda oturup iki duble bir şeyler içeçecektik.. Neyse artık resme bakarak idare edeceğiz..

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Full Metal Jacket



Filmdeki elemanın kaskında ''Born To Kill'' yazar ama aynı eleman yakasında da barış işareti taşır. Çelişkidir. Savaşa gönderilen askerlerin hangi psikolojide olduklarını göstermek amacıyla Kubrick tarafından böyle bir yöntemin kullanıldığı söylenir. (Ayrıca askerliğe bakış açımı tamamen değiştirmiştir. Titretip beni kendime getirmiştir.)

Bu da Turkish Full Metal Jacket. Şantiye çıkışlı. Çokça mantıksızlıklar barındırır. Şantiyedeki abuklukları anlayabilenlere göstermek amacıyla bu yola başvurulmuştur. Örnek vermek gerekirse; İnsanlar binanın yedinci katında çalışmaktadırlar.(Dış cephedir bahsedilen) Emniyet kemeri mutlak gereklidir. Düştün mü zemin beton.. Fakat öyle yöneticiler vardır ki kemeri zorunlu kılmazlar fakat bu bareti kafanızda göremedikleri zaman ortalığı yıkarlar. Hatta şantiyeden kovulma durumuna bile gelebilirsiniz. Tepki olarak bu yola başvurursunuz. Fakat başvurduğunuz yol sizin tepkinizi ortaya koymaktan çok insanların bakıp bakıp ''Bu ne len ne yazıyo burda'' şeklinde meraklı sorularına zemin hazırlamıştır. Bize de insanların görüp hafif bir tebessüm etmeleri için bloğa yazmak düşmüştür.

Edit büdüt: Daha da uzatırdım bu yazıyı fakat az önce hayatımın en kötü manzarasıyla karşılaştım. Ve kendi kendi kendime hayatı sorgulamaya başladım. Kel bir kafa, pos bıyıklar, mor renkli Orduspor formasına benzer bir forma, enteresan bir mayo ve ayakları üzerinde duran bir yaşam formu. Bağışlayınız. Bu kadar dayanabildim.

2 Ağustos 2009 Pazar

Süper Ligin Süper Kupası



İlk olarak şunu söylemek istiyorum. D-Smart çok eleştiriliyor maç yayınları nedeniyle, ama eleştirenlerin gelip şu maçı da görmeleri gerek ki görmüşlerdir de. Ben seyir zevkine bu kadar çökebilen başka bir maç yayını hatırlamıyorum. Saniye tuttum, her 40 saniyede bir ekranın altına bant reklam girdi. Ekranın o kısmında oynayan kanat oyuncularını bir türlü izleyemedik. Hatta Santos'un gol pozisyonunu reklam nedeniyle göremedik. Reklam verenler için bu kadar kötü bir reklam olmaz bence. Sürekli kulaklarını çınlattık da o bakımdan. Hakikaten bambaşkaymışsınız.

Maçta Beşiktaş çok daha etkili göründü. Direkten dönen top bence maçın kırılma anıydı. Maç öyle bir haldeydi ki golü yiyen cevap veremeyecek gibiydi. Öyle de oldu. Fenerbahçe adına defans henüz istenen düzeyde değil. Beşiktaş her yaptığı ikiye birlerde pozisyon buldu. Pas hataları çok fazlaydı. İki takımda da bu kadar Brezilyalı varken bu kadar pas hatası yapılması hakikaten ilginç.



Beşiktaşlı İsmail maçın bana göre en iyi adamıydı. Gökhan Gönül'e karşı oldukça iyiydi. Bu performansla formayı bırakmaz. Fink ve Ferrari iyi birer görev adamı olabilir ama takıma ve oyuna direkt etki edecek oyuncular değil. Bu Ferrari'nin Zapo'dan çok iyi olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Fink desen Cisse'den neyi fazla?
Sivok Beşiktaş'ın maçtaki tek şanssızlığıydı..

Artık belli oldu ki Güiza golcüğünden daha fazla asistan bir futbolcu. Kestiği top muazzamdı. Cristian'ı ben sahada göremedim. Josico'dan ne farkı var bu haliyle açıkçası çok merak ediyorum. Santos desen ehh işte. Defans için mutlaka biri gelecektir diye düşünüyorum. En azından bir Edu lazım bu defansa. Defansın aklı olabilecek, derleyip toparlayabilecek biri mutlaka gerekiyor. Alex zaten bildiğimiz gibi. Maçta hiç görünmez, ama çıkar maçın adamı olur.

Hakem maçın başında Beşiktaş'ın penaltısını verse bu maç çok farklı bir yerlere gidebilirdi ki bence penaltıydı. İki takım adına da hatalı kararları oldu. Ama verdiği penaltıda haklıydı. Bir defans adamı o topa o şekilde hamle yapamaz.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Transferler



İnter'den ayrılan Julio Ricardo Cruz Lazio'da.
Obafemi Martins Wolfsburg'a kapağı atmış.
Klaus Jan Huntelaar'ı almak isteyen Stuttgart Pogrebnyak'ı almış. Zenit'te Fatih Tekke artık ilk on bire girer.
Edu'nun Fenerbahçe'den gönderildiği söyleniyor. Altı ay daha sakatlığı devam edecek. Lugano takıma geri dönebilir.
Bafetimbi Gomis O. Lyon'da.