30 Eylül 2009 Çarşamba
Cska Moskova:2 Beşiktaş:1
Yine bir Şampiyonlar Ligi akşamı. Biz yine her zamanki mekandayız. Bu defa Barça-Chelsea değil Beşiktaş maçı için. Her ne kadar Star Tv maçı İlker Yasin'e anlattırarak zevkimizin içine limon suyu sıksa da güzeldi. 2 yıldır orada maç izleriz, ilk defa bir maç sırasında uykumun geldiğini hissettim. O ne anlatım tarzıydı?? Zannedersin zorla çıkarmışlar. Zaten bana sorarsanız bu adam lanetli. Ne zaman bir Türk takımının maçını anlatsa kahroluyoruz. Hem sahada hem ekran başında... Bu kadar laf ettik daha maça gelemedik. Ulan D-smart!!!!(Bu yazıyı okuyan kaç kişi varsa onların vicdanlarına sesleniyorum. Lütfen almayın bu D-smart'ı.)
2005 yılına kadar gitmeye gerek yok. 2 sene önce Fenerbahçe'nin karşısına çıkan Cska bu Beşiktaş'ın karşısına çıksaydı sonuç bu olmazdı. Jo, Wagner Love, Dudu, Zhirkov.. Bu dörtlüye ilaveten Miloş Krasic. Şimdiki Cska ise Krasic ve Dzagoev'in ayaklarına bakar hale gelmiş. Beşiktaş işte bu Cska'ya yenildi. Yenilmesine rağmen 4 net gol pozisyonu vardı ama forvetlerin formsuzluğundan maçı kaybetti. Tamam orta saha da çok iyi işler yapmıyor ama senin forvetlerin karşı karşıyaları kaçırır, şut atmak isterken çimleri döverse orta saha ne yapsın, yedek kulübesi ne yapsın??
Maçın başında Dzagoev'in attığı gol çok klastı. Gol klastı ama Rüştü için tam bir klasikti. Yine bir Avrupa Kupası maçında takımının başını yaktı. Euro 2008'de milli takımın, daha öncesinde Fenerbahçe'nin başını yaktığı gibi. Memleketin yetiştirdiği en iyi kaleci hiç kuşkusuz. Ama iş Edirne ötesine geçti mi ne oluyor bilmiyorum...
Kötü takımın iyisi olarak Sivok göze battı. Partneri Ferrari ikinci golde Krasic'e refakat etti. Bu haliyle tüp taktırılmış Ferrari havasındaydı. Yokuşa geldi mi bayılıyor işte!! Ortada Tello yok, Holosko sakatlandı çıktı, Nihat yok, Ernst ehh işte. Ben bunca yıldır maç izlerim ama Nihat'ı ilk kez bu kadar kötü gördüm. Özgüven kalmamış. Nobre desen attığı tek şut dışında sahada pek göremedik kendisini. Ondan sonra kahrolsun Mustafa Denizli. Bu maç özelinde konuşacak olursak, senin kalecin 30 metreden golü yerse, senin forvetin 3 metreden topu kaleye dürtemezse ne yapsın Mustafa Denizli? El insaf..
Her şeye rağmen Beşiktaş bu maçı kazanabilirdi. Benim saydığım 4-5 tane net pozisyonu vardı. Bu görüntüde evindeki maçı rahatlıkla kazanacaktır. Mancherster'ın da Wolfsburg'u yenmesinden sonra grup liderliği belli oldu. Artık hedef ikincilik, onun için de 3 takımın da şansı eşit.
Bulunduğumuz mekandaki bir abinin maç sonu teknik adam hakkındaki yorumu ise futbolumuzdaki sistemsizlik sistemini özetler nitelikteydi. ''Ferguson bu takıma niye gelsin arkadaş, gelse 6 ayda kanser olur''.. Manchester maçının son 15 dakikasına yetişebildim. Giggs maça sonradan girip golü atmış. 2. golde de asisti yaptı Carrick'e. Kendisine atılan bir uzun topa yetişemeyince kameralar Giggs'i gösterdi ve o andaki yüz ifadesi her şeyi anlatıyordu. ''Ahhh be ne futbol eski futbol ne ben eski Giggs'im''..
29 Eylül 2009 Salı
Bir Ülkenin Günlüğü
Güzel bir güne merhaba denir…
Haber merkezine gidilir…
Orta kahve içilir….
Ve iş başı…
* Kadıköy’de bir araca düzenlenen silahlı saldırıda üç kişi öldü…
* Batmanda kömür yüklü kamyon bir askeri araca çarptı. 1 asker öldü, 6 asker yaralandı…
* Kayseri’de bayramın ikinci günü şeker toplamaya çıktıktan sonra bir daha haber alınamayan 3 çocuk 9 gündür bulunamıyor…
* Erzurum adliyesi önünde psikolojik sorunları olan bir adam kurusıkı tabancayla kendini vurdu…
* 13 yıl hapis cezasına çarptırılan Üzmez’i protesto eden kadınlar 15 yıl hapis cezası istemiyle hakim karşısına çıkıyor…
* AKP’nin Beşiktaş belediye başkan adayı, bir askeri savcı rüşvet pazarlığı yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı…
* Uyuşturucu operasyonunda baronun en yakınındaki kişi olduğu gerekçesiyle CHP’li bir vekilin kardeşi gözaltına alındı…
70 milyon bunları izler…
Vay anasını der…
Kanal çevirir…
Başlar kutuları açtırmaya…
Sonunda yatağına gider…
Kısır döngünün bir halkası daha başarıyla tamamlanmıştır…
Onur Aksoy.
Çığlık
Çığlık. Birazdan sessiz bir çığlığa şahitlik edeceksiniz. Aylardır eleştirilen, özellikle de Fenerbahçe'nin uyguladığı fahiş fiyatlarda bilet satışı konusunda bir taraftarın çığlığı..
Üsküdar’da oturuyorum. Aylık kazancım 700 TL. Fenerbahçe taraftarıyım. Takım çok iyi gidiyor. Bari bu derbiyi kaçırmayayım diyorum. Gidiyorum Biletix’e. Migros açığa 66 TL bayılıyorum. Maç günü geliyor. Fenerium’dan aldığım 65 TL’lik formamı giyip yola çıkıyorum. Şoföre 1 TL 75 Kuruş verip otobüsün arka tarafına geçiyorum. Rıhtımda inip yürüyorum. Stat önünde bozuklarla giremezsin diyorlar. Bir büfeye girip cebimdeki 2 TL ile tadım çekirdek alıyorum. Stada yavaş yavaş giriş yapıyorum. Daha maça iki saat var. Karnım acıkıyor. Stattaki hamburgerciye gidiyorum. Aklım almıyor, adama ufak bir hamburger karşılığında 10 TL veriyorum.
Maç başlıyor, ölesiye bağırıyorum. Hazır çekirdek de yemişim. Haliyle susuyorum. Stattaki satıcıya 2 TL verip bir şişe su alıyorum. Maç bitiyor, stattan ayrılıyoruz. Üç saat önce yediğim hamburger kesmiyor. Giriyorum Fanatik köftecisine. Yarım ekmek köfte artı ayrana 10 kağıt verip afiyetle doyuyorum. Sonra yürüyerek rıhtıma… Otobüse biniyorum. Şoföre yine 1 TL 75 Kuruş. Otobüsten inip eve gidiyorum…
Toplam : 160 tl…
Bu, benim sadece Fenerbahçe - Galatasaray derbisi için harcayacağım tahmini para. Fiyatları böyle açıklamışlar. Millet 55’ten şikayet ederken onlar 66 TL yaptılar…
Ufak bir matematik hesabı… Aldığım maaşa göre günde 23 TL harcamam lazım. Bir günde 160 TL’yi bitirdim. Geriye 540 TL kalıyor. Kalan 29 günde her bir gün için ya 18 TL harcayacam, ya da bir hafta aç kalacam. Ben şükür Kadıköy’e yakınım. Beylikdüzü, Avcılar, Bahçelievler’den gelenler var. Onlarınki daha da artıyor. Şehir dışındakileri hiç saymıyorum. Otobüs biletleri gidiş geliş 50-60 TL filan…
Bizim anlatmaya çalıştığımız tam olarak buydu. Onlar inatla anlamadılar. Yönetici çıkmış, yok efendim bizde kombineliler 30’a yakın maç izliyormuş da, maça bölündüğünde bilet fiyatları fazla değilmiş. Onlara yukarıda saydığım rakamlar komik gelebilir. Ama biz taraftarlar için hiç değil. Nerede kaldı halk takımı? Zaten Digitürk ve D-Smart akıl almaz saçmalıklarıyla tv’de maç keyfimizin içine etmiş. Bir de gönül verdiğimiz takım bunu yaparsa ne yapacağız? Fenerbahçe ile de sınırlı değil. Bütün takımlarımız böyle… Daha geçen hafta 120 TL faciası yaşadık.
Bunlar takımları şirket kafasıyla yönetiyor. İyi takım için çok para lazım eyvallah. Ancak bilmiyorlar ki sahada oynanan sadece futbol. Özünde spor, temelinde gösteri. Eğer bu ruhu satılığa çıkarırsanız, işin özü de kaybolur, temeli de yıkılır…
Bu zavallı milletin tutunduğu tek dal futbol. Ve gözünü para hırsı bürümüş insanlar tutunduğumuz son dalı da kesiyor. Maalesef kural bu. Paran varsa gerçek taraftarsın. Yoksa takım filan tutmuyorsun sen.
Onur Aksoy.
(Bu aralar Uefa Fantasy Football olayına sarmış vaziyette olduğumdan blog Onur'un emrine verilmiş gibi gözükmekte. Hiç ummadığınız bir anda geri geleceğim.)
26 Eylül 2009 Cumartesi
Hedef Futbol
Celtic; Bağımsız İskoçya Cumhuriyeti hayalini kurarlar. Bu yüzden IRA ile gönül bağları var. Katoliklerdir ve Protestan Glasgow Rangers’tan nefret ederler.
St. Pauli; Başkanları eşcinsel, taraftarları hem eşcinsel, hem anarşist. Solingan Katliamı'ndan sonra bizim için “,Faşistleri si.tir edin, biz hepimiz kardeşiz” pankartı astılar. Sevimli manyakların toplandığı bir takım. ( Gerçi Haluk bey bizden daha iyi bilir bu takımı.. Ee kendisini de buralarda görmek isteriz.)
AEK; Anadolu göçmenleri ve alt sınıflar destekler. Taraftar grubunun dünyanın her yerinde şubesi var ama resmiyetleri yok. Öyle arızalar ki bataklıkta olan amatör şubelerin yönetimlerini bile ellerine aldılar. Ve bunları yapan bir taraftar lideri… Herifin tek derdi Aek…
Marsilya; Bir hikaye yeter. Santos Mirasierra. Marsilya tribün lideri… Atletico Madrid-Marsilya Şampiyonlar Ligi maçında kendi taraftarlarını polisten korumak isterken tutuklanıyor. Ve daha ilginci 3.5 yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Mahkemede şu can alıcı cümleyi kullanıyor: ''Ben holigan değilim, suçlu da değilim sadece bir fanatiğim''. Marsilya taraftarları ''Her yıl ceza için bir Madrid taraftarı ölecek'' diye nutuk atmaya başlayınca saldılar Santos’u.
Livorno; Tamamen sol bir taraftar kitlesi. Maçlarda orak-çekiç ve Che Guevera posterleri açılıyor. Adana’ya geldiği zaman zaten herkes onların nasıl bir takım olduğunu epey öğrendi.
Bunların hepsini ve daha fazlasını bir araya toplayan bir Türk takımı. Adana Demirspor… Başkan devre arasında bu takımlarla turnuva düzenlemek istiyor. Amaç endüstriyel futbola, ırkçılığa, faşizme tepki… Farklı ırk, farklı dil, farklı din… Ve ortak fikir, ortak mücadele…
Bir süre idrak et sonra düşünmeye başla!
Futbolun ideolojisi olur mu?
Yoksa futbol asla sadece futbol değil mi?
Taç çizgilerinin ötesinde cidden hiçbir şey yok mu?
Veya Taçsız Kral'ın bile eşine değiştiği bir aşk mı?
Barça kazanınca Katalunya mı kazanır?
Sonunda hep Almanlar mı?
Bir takım mı seçeriz, yoksa bir takıma ait olduğumuzu mu hissederiz ?
Cehennemde de oynanabilecek kadar basit mi?
Tanrı var mı, yok mu?
Yoksa onunki gerçekten Tanrı'nın Eli mi?
Onur Aksoy.
Paranoya
Kürt açılımı, Cem Garipoğlu, sel felaketi, ekonomik kriz, G-20, Ergenekon, Laikler – İslamcılar… Yandaşlar, içeri alınanlar, darbeler…Erdoğan, Baykal, Bahçeli… Aç-kapa kutular, milli hezeyan, şehitler, aile katliamları vs vs…
Ve gece olur, yatağa girilir. 70 milyon zihinde bilinçdışı melodiler… Kimse farkında değil, onlar söyler.
Ortada birileri var. Ortada birileri var.
Ortada birileri birileri var.
Orada da birileri var, orada da birileri var.
Orada da birileri biri var.
Burada da birileri var, burada da birileri var.
Eli var, kolu var, kuyruğu var.
Arkamdan koşarlar.
Eni var, boyu var, boynuzu var.
Aklımı alırlar.
O odada birileri var, o odada birileri var.
O odada birileri birileri var.
Bu odada da birileri var, bu odada da birileri var.
Bu odada da birileri biri var.
Şu odada birileri var, şu odada birileri var.
Onur Aksoy.
25 Eylül 2009 Cuma
Dinime Küfreden...
Fenerbahçe Profesyonel Futbol Takımı'nın maçlarına ev sahipliği yapan Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda diğer Süper Lig takımlarının kendi taraftarlarına ve misafir takım taraftarlarına uyguladığı bilet fiyatları göz önüne alındığında, Şükrü Saraçoğlu'nda fahiş fiyat politikası uygulanmak kaydıyla, ayrımcılık yapılmakta Fenerbahçe taraftarı mağdur edilmektedir.
Aynı statta, kombine sahipleri için farklı, seneden bir kaç kez gönül verdiği takımı canlı canlı seyretmek isteyen taraftara farklı fiyat politikası uygulamak Tff talimatlarına onun da ötesinde vicdanlara aykırıdır. Bu bağlamda takımına forma, lisanlı ürün, taraftar kart alarak destek olan taraftarın mağduriyet yaşamaması için Fenerbahçe Yönetimi'ni taraftara karşı azıcık merhametli olmaya davet ediyoruz..
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Asosyal Sorumsuz.
Anadolu takımlarının, kentlerine gelen dört büyük takım taraftarlarını yolması yıllardır var olan bir olaydır. En son Kasımpaşa-Galatasaray maçında Adnan Polat yerinde bir tepki ortaya koyarak maçı Gs taraftarlarına ayrılan bölümde izlemiştir. Antalyaspor da bu durumdan nasiplenmek istemiş olacak ki Fb taraftarlarına bileti 75 Tl'den kakalamaya çalışmaktadır. Fenerbahçe özelinde ele alacak olursak mantıklı bir durumdur. Zaten bu taraftar kendi evindeki maça gitmek için 55 Tl vermektedir. Fenerbahçe Kulübü'nün Tff'ye yazı gönderip, bunu resmi siteden duyurması ise tam tamına ''Dinime Küfreden Müslüman Olsa'' durumudur. Onlara da hak vermemek mümkün değildir haliyle. Adnan Polat gibi taraftar arasında maç izlemeye kalksalar büyük bir ihtimalle 55 Tl, burunlarından 55 kere fitil fitil getirilecektir. En iyi yol sanaldan Tff'ye yazı göndermektir. Şahsi kanaatimce bir kulübün kendi taraftarlarını ebleh yerine koyması talimatlara aykırıdır.
23 Eylül 2009 Çarşamba
R. Santander:1 Barcelona:4
''Meğer hepimiz Katalanmışız da haberimiz yokmuş''. Geçen sene Chelsea maçında Iniesta son dakikalarda 90'a taktıktan sonra aklımda kalan tek şey bu.. Ama bu kadarı da fazla.. Filmlerdeki kötü karakterleri andırır oldular bu halleriyle. Yan bakanı perişan ediyorlar.. Artık, top bu adamlara geçtiğinde basketboldaki gibi 24 saniye kuralı mı uygulanır, ceza sahasında 3 saniye kuralı mı uygulanır bilmem ama Fifa artık bu adamlara bir çare bulmalı. Attıkları goller, verdikleri paslar insan haklarına aykırı hale gelmiş vaziyette. Ben futbolcu olsam bunları gördükten sonra meslekten istifa eder, gider çelik çomak oynarım.. Ki bu takımda henüz Iniesta ve Yaya Toure yok. Rakiplere bol sabır dileyelim..
Messi yine süper goller attı ama benim asıl söz etmek istediğim İbra'nın Pique'ye yaptığı asist. Defans oyuncuları akbaba gibi üzerine üşüşmüşken(zannedersem 4 kişi) nerden gördü de verdi o topuk pasını?? Bir de onun için bencil derler..
Görünen o ki La Liga'da Barça ve Real Madrid, en Süpper Ligimizde de Galatasaray ve Fenerbahçe ilk yarı bitmeden kopup gidecekler. Bu yazı arka planda Villareal-Real Madrid maçı yayınlanırken kaleme alınmakta olup, an itibarı ile Real Madrid 1-0 öndedir. Real maçı da gayet rahat bir tempoda götürmektedir. Villa 10 kişi kalmıştır.
22 Eylül 2009 Salı
Matsuri
Eğer mucize diye bir şey varsa bu onun müzikte gerçekleşmiş halidir. Ve bu mucize herkesçe izlenmelidir. Kitaro, sen insan değilsin zaten.
Kasımpaşa v.s Galatasaray
Aklıselim her futbolseverin beklediği puan farkı gelmemiş. Galatasaray’ın son maçlara nazaran şansı yaver gitmemiş. Kasımpaşa her şeyini ortaya koyarak oynamış. Rijkaard rotasyon dersi vermiş. Keita ve Nonda oyunun seyrini değiştirmiş. Hakem denen aptal yılın hatalı kararına imza atmış. Galatasaraylılar bilet fiyatlarına isyan etmiş. 90 dakika boyunca kimse tvden gözünü ayıramamış. En iyi ve en kötü başlangıç rekoru kırılmış.
Mış - muş hikaye…
Bir başkanın yöneticileri ve taraftarıyla beraber maçı tribünde kol kola izlediğini gördüm ya…
Taraftarının hakkını kollayan bir başkan gördüm ya…
Yılın maçıdır benim için. Daha fazla konuşmaya gerek yok. Helal olsun…
Onur Aksoy.
21 Eylül 2009 Pazartesi
Yorgunum Dostlar
Bayram günü maç oynatan bu zihniyet yıllardır değişmedi. Değişecek gibi de durmuyor. Ulen yabancıların paskalyasını, yortusunu, çam ağacını düşünen federasyon kendi memleketinin özel günlerini piç etmekten acaip bir haz alıyor nedense. Zaten biletler nedeniyle millet maça gitmez olmuş bir de bayramın birinci gününe maç koyarsan o koskoca stad bomboş kalır böyle. Neyse..
Maça gelirsek, Fenerbahçe artık sezon başı yüklenmelerin acısını yaşamaya başladı. Daum ve Roland Koch'un gittikleri her takımı kondisyon olarak bir kaç seviye ileri atlattıkları bir gerçek. Fakat sezona fırtına gibi giren bu ekipler ilerleyen dönemlerde mutlaka düşüşler yaşıyor. Bu sezon da durum değişmedi bu bakımdan. İlk işaretler Manisaspor maçında ortaya çıkmıştı aslında. Bursa ve Belediye maçlarında ise iyice belirginleşti. Twente maçı zaten o bakımdan bir faciaydı. Alex bitik. Emre'nin yerinde oynayan Mehmet Topuz hiç alışık değil o mevkiye. Sadece ortalıkta geziniyor. Baroni desen benim için şu hali Selçuk Şahin'den hiç farklı değil. Tek farkı arada attığı şutları tribüne göndermeye çalışıyor. Ama henüz stadın dışına atmayı başaramadı... Güiza aynı pozisyonda iki kez gol kaçırarak(Altı pastan) bu alanda yeni bir rekora imza attı. Bu takımın en dinamik adamı (Hem geçen yıl hem bu yıl) Gökhan Gönül, ikinci yarı bulunduğu kanattan atak yapamadı. Takımın artık rotasyona başlama vakti gelmiş de geçiyor. Gerçi Herr Daum hiçbir zaman bu tip bir yönteme başvurmaz ama sahada alınan bir kaç kötü sonuçtan sonra o da mecbur kalır. Uğur, Deivid, Özer, Selçuk ilerleyen maçlarda mutlaka görev alacaklardır bu görüntüde.
Gökçek Vederson'un 3 yıldır frikikten bir gol atmasını bekledik. Sonunda başardı. Zaten sırf bu yüzden alınmamış mıydı Fenerbahçe'ye? He bir de T.C pasaportu var. Defans hattı takımın en olumlu görünen bölgesiydi. Neredeyse tek gol pozisyonu vermeden maçı bitirdiler. Fakat Volkan'ın o ilk dakikalardaki hatası gol olsa, tam bir kontratak takımı olan Belediyespor o maçı nerelere götürürdü bir düşünmek lazım. Twente maçında da elimize geçen fırsatı hatalı yenilen gol sonrası yine kendi elimizle rakibe vermiştik. Büyük kaleci olmak zor iş vesselam..
Kazım Kazım.. Bu adamın Fenerbahçe ile işi olmaz bu saatten sonra. Kafada bitirmiş adam olayı. Bugün de taraftarlarla ağız dalaşına girdi. Tutunması zor görünüyor. Gökhan Gönül'ün ömründen rahat bir 10-15 yıl götürmüştür şu kısa sürede.
Maç sırasında Aziz Yıldırım'ın yanındaki genç adam kimdi acep?? Bir de Fenerbahçe Başkanı neden protokolde değildi? Cezası mı var nedir?? Bir pozisyon sonrası Daum'un Wundebachhhh şeklindeki tepkisi de akıllara Alman sinema endüstrisinin ürünlerini getirmedi değil hani. İbrahim Tatlıses'in ''Sarhoş'' şarkısının sözlerini değiştirerek tezahürat yapan taraftarlara geliyor. ''Yorgunum dostlarım yorgumun yorgun''
20 Eylül 2009 Pazar
Yaratıcı Beşiktaş Taraftarı
İnternet gazeteciliğini seviyorum. En detaylı bilgilere kısa zaman içinde ulaşabiliyorsunuz. En eğlenceli tarafı da haberin altına yazılan yorumlar… Sade dil, abartılı habercilik terimleri yok. Kısa yoldan enformasyonla doluyorsunuz…
Neyse habere geçiyorum…
Başlık: Beşiktaş’ta Demirören Şoku…
İçerik: “Beşiktaş camiasını sarsacak haber Demirören ailesinden geldi. Beşiktaş başkanının eşi Revna Hanım'ın, mayıs ayında yapılacak olan başkanlık seçimine eşinin katılmaması için baskı yaptığı iddia edildi. Telegol'ün haberine göre; Başkan Yıldırım Demirören'i bu konuda ikna etmeye çalışan bayan Demirören, "Ailen olarak senin sağlığını düşünüyoruz. Geceni gündüzünü Beşiktaş'ın başarısı için harcıyorsun. Bu na rağmen yine de ağır dille eleştiriliyorsun. Hem maddi hem de manevi kayıp içindeyiz. Çocukların ve ben artık seni aramızda görmek istiyoruz" dediği öğrenildi. Eşinin baskılarına rağmen Beşiktaş'tan kopamayan Demirören ise bu konudaki kararını seçim gününe kadar vereceğini söyledi.”
Haberi okuyunca ben de aynı şeyi düşündüm. Beşiktaşlı taraftarlar bu şokun altından nasıl kalkacak!!! Sonra alttaki yorumlara geçtim…
Kasmadan en güzelini paste yapıyorum…
Besiktaslı_26 says; Yürü be yenge devam et.. Besiktasimizi sen kurtaracaksin…
Onur Aksoy.
Edit: Kayserispor maçında Beşiktaş taraftarı Yıldırım Demirören için ''Başkan Antep'e başkan olsana'' şeklinde tezahürat etmiş. Mateja Kezman'a ''Are You Player(Oyuncu musun lan sen??)'' şeklinde çemkiren vatandaştan sonra duyduğum en yaratıcı tepki budur. Ayrıca şu maçtan sonra ''Kartal Arıza Yaptı'' tipinde başlık atmayan gazeteye tüm servetimi bağışlayacağım.
Bjk v.s Kayserispor
Geçen yılki başarı gazla geldi… Bu yıl o da yok…
Takımda gol atacak adam kalmamış…
Nobre ve Bobo formsuz… Gerçi onları besleyecek adam da yok ki…
Bobo solda mıydı, ben mi yanlış gördüm?
Kanatlar iyi işlemiyor… Özellikle ibrahim Kaş ile Ekrem’in hücuma katkıları çok az…
Tello ve Ernst takımın en iyisi… Tabata üçüncü maçında ıslıklanarak rekor kırdı… Yazık o kadar paraya…
Yusuf ve Nihat’ın eski günlerine bir an önce dönmesi lazım… Ancak her maça yedek başlarlarsa biraz zor…
Beşiktaşlı futbolcular Şahan misali topu Fink’e atmaktan vazgeçsin… O son kaçırdığı pozisyon neydi öyle…
Ferrari - Sivok tandemi ölmüş ağlayanı yok…
Takım çok isteksiz… Bu haliyle geçen yılki Fener’i anımsatıyorlar…
Puan farkı yüksek ihtimal 12’ye çıktı… Ama olsun 26. haftaya daha çok var…
Cangele sanat eseri gibiydi…
Mehmet Eren günündeydi… Ekrem’i tek başına bitirdi.
Kayserispor iyi, güzel bir galibiyet aldı… Ancak öne geçtikten sonra yerden hiç kalkmamaları hoş değildi…
Beşiktaş taraftarı takıma negatif enerji depolamaya devam ediyor…
Yılın tezahüratı Çarşı’dan geldi : “Olembe, Noluyo be!!!”
Bu arada Makukula kim ya!!!
Onur Aksoy.
18 Eylül 2009 Cuma
D-Smart Dialogları
Türkiye'de kurumlar vardır, kurumların ortaya koyduğu yasalar vardır fakat bu yasaları uygulamak üzere göreve getirilenler bireyleri adam yerine koyup kaale almadığından olabildiğine bürokrasi, olabildiğine başıbozukluk ve adam sendecilik vardır. Toplumun her kesimine işlemiş olan bu özelliklerimizin yayıncılık ve medya alanında da görülmesi pek şaşırtıcı değildir. Ekran karşısında nacizhane bir izleyici olan bizlerin de bu boktan ortamdan etkilemesi beklenen bir durumdur. Şimdi bu girizgah neden? Açıklayayım..
17 Eylül günü Fenerbahçe ve Galatasaray'ın Avrupa Ligi maçlarının yayınlarında tam bir keşmekeş yaşandı. Hangi maç hangi kanalda, şifreli mi şifresiz mi karmaşası içinde para verip bu hizmetten(Lanet D-smart) yararlanmak isteyen izleyici o kanaldan o kanala atlarken parasıyla rezil oldu. Hafta boyunca ''Maç Cnn Türk'te'' diyerek çarşaf çarşaf ilan verip maç saati (hangi akla hizmet) maçı Tnt'ye almak, olsa olsa Kamboçya'da bilemedin Vietnam'da gerçekleşir. İzleyici, üstüne basarak söylüyorum bu hizmeti para karşılığı satın alan izleyicinin aptal yerine konması ancak bizim gibi bireylerin adam yerine konup kaale alınmadığı üçüncü dünya ülkelerinde gerçekleşir. Geçtiğimiz yıllarda da Uefa Finali'ni yayınlayacağını açıklayan güzide bir kanalımız maç saati kırmızı ve mavi kutular açtırmış, ekran başına geçen futbolseverlerin küfür literatürlerine gün yüzü görmemiş küfürler aldırmıştı. Peki izleyici bu derece ahmak yerine konuyor da görevi yayınları izleyici için denetlemek ve herhangi bir usulsüzlükte cezai yaptırım uygulamakla görevli kurumumuz ne yapıyor?? Hiç. Koskoca bir hiç. Hele şu sıralar, badem bıyıklılar tarafından istila edilmiş olmalarından mütevellit yayınlarda tamamen sofu, acaip radikal bir tarz aramaktalar. Demek ki şu memlekette Rammstein'ın son videosu yayınlansa herhangi bir kanalda, bunlar ya sinirinden köprüden aşağı atlar, ya da kanalı kapatmak için açılımlar yaparlar. Konu nereden nereye geldi. Ulan D-smart!!!
Daha önce de bu tip karmaşalar yaşanmıştı D-smart yayınlarında. Düzelir umuduyla bekledik. Ama görünen o ki düzelecek gibi değil. Spikerleri zaten bir facia. Turkcell Süper Lig için devre ortasında yapılacak yayın ihalesini de bunlar alırsa vay Türk futbolseverinin haline. En kısa zamanda batmanız dileğiyle...
Biraz özenti olacak ama başlık tarzı bu
İşte O Dialoglar!!
* Abi Gs maçı Euro Futbol'da mı?
- Yok Cnn Türk verecekmiş.
* Fenerbahçe maçı?
- O da Euro Futbol'da ama Loca 1'de veriyor maçı.
* Loca 1 şifreli mi?
- Vallahi bizde şifreye girmedi şimdiye kadar.
* Futbol Smart'ta da yayınlanabilir. Gs maçları genelde o kanalda oluyor...
Akşam olur.
* Lan Gs maçı Cnn Türk'te değil.!!
- Tnt'ye almışlar. Ona da şifre koymuşlar!!!
* Vay ızdırabını, geçmişini...
* Fener maçı da şifreli. Hani lan Loca'da şifre yoktu.
- Vallahi ilk defa oluyor.
* Lannnn!!!
Euro Futbol, Futbol Smart, Loca, Tnt, Cnn Türk... Yayıncılık anlayışınıza, fikriyatınıza, spikerlerinize.....
Bir ManU Hatırası
Pazartesi sabahı kanalın bahçesinde aklımıza geldi. Twente maçına gitmeyi planlarken… Yahu dedik ona gideceğimize neden Beşiktaş - Manchester maçına gitmiyoruz? ManU zaten farkı koyacak… O kadar üzgün Beşiktaşlı’yı izlerken resmen futbol orgazmı yaşarız. Zaten Twente maçı da kol gibi, 55 Tl. Düşündük, düşündük ve araya kallavi tipleri de sokarak iki yeni açık bileti bulduk. Gerçi iki bilete 150 Tl bayıldık ama olsun. Getirisi bol olacaktı.
Bileti elime aldığımda içimi amaçsız bir heyecan kapladı. Sebebini sonradan anladım. Elimde Manchester maçı bileti vardı yaa… Ötesi var mı? Şaka gibiydi. Çocukluk takımımın maç biletini elimde tutmak. Rakibin Beşiktaş olması gram ilgimi çekmiyordu. Tabi yaygara koparılan efsane Çarşı’yı da merak etmiyor değildim. Kırmızı şeytanları taraftarlarının arasında izlemek isterdim hep. Old Trafford’a niyet İnönü’ye kısmetmiş…
Kaderin cilvesi…
YOLCULUK
19:30’da yola çıktık. Kanalın servisiyle Beşiktaş’a kadar geldik. Her zaman olduğu gibi yine trafiğe takıldık. Şoför bizi ara yollara filan soktu. Servisten indiğimizde kendimizi bir anda yeni açık girişinde bulduk. Etrafımda Beşiktaş formalı yüzlerce herif… Bahçeli’yi aratmayan bağırışları ve yaratıcı tezahüratları… Tabi arada (yok yok kabul sürekli) Fener’e küfrediyorlar. İç çekip yoluma devam ediyorum. Hep birlikte ilk kontrol noktasından geçiyoruz. Aman ya rabbi… Bildiğin Çin işkencesi… Koca yeni açık için sadece iki kapı açık… Az biraz daha taraftar sayısı stada girmeden çoğalacaktı. Başladık stat görevlilerine yüklenmeye. Saraçoğlu’nun gözünü seveyim. Ne lan bu? Sırat köprüsü gibi.
Neyse ikinci kontrol noktasını da tez atlattık. Polislerin arama adı altındaki tacizinin ardından yeni açığın kapalıya yakın bölümüne yol aldık. Tozlu koltuğu silip yerime kurulunca derin bir oh çektim.
Ve sonra eşsiz manzaraya bakakaldım…
İNÖNÜ STADI
The Times’in “Dünyanın En İyi 10 Stadı” sıralamasında, İnönü’yü de görünce ‘Hastır lan’ demiştim. Zaten ilk bakışta aklıma gelen o oldu. Harbi heriflerin bildiği bir şey varmış. Enfes boğaz manzarası… Yanında cami… Taksim’e doğru kocaman bir otel… Numaralı’daki godamanlar… Ve hemen arkasındaki beleştepe… Ey gözünü sevdiğimin Türkiyesi…
Maçın başlamasına 25 dakika var ve stat yavaş yavaş doluyor. Arkamda kızlı erkekli bir grup… Yanımda Fener'e ve Cimbom'a laf sokan bir tip… Dayanamadım döndüm.
“Birader Manchester’la oynuyoruz yahu. Cimbom’la veya Fener’le değil. Ona küfret.” Sanki espri yapıyormuşum gibi hafifçe sırıttı… “Olsun abi onlara geçirmeden de olmaz” Ne diyebilirsin ki…“Eyvallah moruk”…
Derken Manulu oyuncular ısınmak için sahaya çıktı. Yuhalamalar eşliğinde elime kamerayı aldım. Ve başladım çekmeye. Nani, Carrick, Valencia, Rooney derken işte dedim…
Çocukluk masallarımdan biri gerçeğe dönüşüyor.
MANCHESTER UNITED’I ÇIPLAK GÖZLERLE İZLEMEK
Kabul ediyorum. 30 bini aşkın Beşiktaşlı’ya inat Manchester’ı tuttum. “Bırakamam deli gibi seviyorum” demiş atalarımız. İki takım da sahaya çıktığında büyük bir gürültü koptu. Top santraya dikildiğinde herhalde ben hariç herkes üçlü çekmeye başladı. Çarşının bu ilk atraksiyonunu beğendim. Zaten 70. dakikaya kadar başka bir şeyini de göremedim. Oyun bir süre sıkıcı gidince anladım ki beklediğim fark gelmeyecek. Ancak büyük bir takımı televizyon yerine canlı izlemek gerçekten bir başka. Sahadaki duruşları, pozisyon alışları, kademeleri, birbirleri ile mesafeleri, soğukkanlılıkları. Sanki futbolu yeni öğrenmeye başladım…
Beşiktaş ise bildiğimiz gibi. Dakikalar yetmişi gösterdiğinde Çarşı sahne aldı. “Sonunda!” dedim. Beş dakika maçı bıraktık hep birlikte onları izlemeye başladık. Bir ara sanki futbolcular da gözlerini kaçırıyorlardı. Benim bulunduğum bölüm ile kapalı tribün sanki haftalarca çalışılmış bir koreografiyi sergiliyordu. Ondan sonra Çarşı ile ilgili teşhisi koydum. Bu adamlar takımlarını desteklemek için burada değiller. Öncelikli amaçları kendilerini eğlendirmek ve şekilcilik… Bunu da gayet iyi başarıyorlar. Tabi stadın genelinden bahsetmiyorum. Herkesin fikrine saygı duyarım ama bence taraftarlık bu değil. Nitekim iki dakika sonra gol geldi…
Koca stat, heyecan içinde bir devi devirebiliriz düşüncesi ile şarkılar söylerken kıskançlıktan çatlayan ben, Scholes’ün golünün ardından, o sessizlik içinde ne hale gelmişimdir siz tahmin edin…
Tarifi imkansız…
Dakikalar hızlı geçerken taraftarlar da stadı yavaş yavaş terk ediyordu. Sinirlerini gözlerinden okuyabiliyordum. İşte budur dedim. İyi ki bu an buradayım. Son düdükle birlikte çıkışa doğru yol aldık. Denizli’ye küfrederek geçenler mi dersin, tüpçüye sallayanlar mı?
Stadın Beşiktaş gibi merkezi bir yerde bulunmasına karşın özellikle arabasız gelenlerin dönüşte ne kadar sıkıntı çektiğini anlatmayacağım. Ulan Manchester orada Beşiktaş’ı yenmiş. Ben Taksim’e yürüyerek çıkmışım çok mu?
Eve geldim ve hayattan bir gün daha gitti. İnönü, Çarşı ve en önemlisi Manchester United ile ilgili anlatacağım bir anım vardı artık…
Bu yeterdi.
Onur Aksoy.
15 Eylül 2009 Salı
Beşiktaş v.s ManU
ManU için çerezine maçlar serisinin ilk ayağıydı. Beşiktaş adına söylenebilecek en olumlu şey maç boyu ellerinden geldiğince mücadele etmeleriydi. Ernst bana göre yine sahanın en iyisiydi. Bu Holosko hızlı, çevik filan ama başka da bir numarasını göremedik. Karşısında ondan daha hızlı oyuncuları görünce şifreleri çözülüyor. Sivok Galatasaray maçındaki gibi yine kritik müdahelelerde bulundu. Mustafa Denizli'yi anlayabilmek de gerçekten zor. Galatasaray maçında yerden hızlı paslarla hücum düşüncesinde bir takım kuruyor ve en ileride Nihat'ı tek santrfor oynatıyor. Bu maçta da ayağa kontra toplarla çok iyi çıkabilen oyuncuları kanatlara koyuyor fakat bu topları en ileride gole çevirecek adam bildiğin buldozer. Bana sorarsanız Avrupa'da başarı arayan takımın forveti Nobre olmamalı. Çok ağır. Kaç kez kontra topları öldürdü maçta görülmüştür. Serdar Özkan tıpkı Galatasaray maçında olduğu gibi sorumluluk alan tek oyuncuydu. Karşısında Servet-Emre Aşık olmayaınca o da fazla pozisyona giremedi. Ronaldo gittikten sonra ManU gücünden çok şey kaybetmiş bu çok açık. Antonio Valencia teknik, hızlı, ama şu aşamada beklentilerin çok altında bana göre. Sir Alex'in bu takımın kanatlarındaki adamlara acilen orta yapmayı öğretmesi lazım... Ferdinand'ın yerine oynayan Evans neredeyse hatasızdı. İleriki maçlarda Evans-Ferdinand çok daha iyi bir ikili oluşturabilirler gibime geliyor...
Kızıl Prens yaptı gene yapacağını. O ana kadar orta sahada çok iyi işler yapmıştı. Hiç olmadık yerde, ceza sahası içinde kesti faturayı. Gary Neville, Paul Scholes bugün eski efsane kadrodan sahada olanlardı. İnsan Ryan Giggs'i de görmek istiyor be.. Tekrar Beşiktaş'a dönersek, Tabata bu seviyenin oyuncusu mudur bana kalırsa hala soru işareti. Ama bilinen bir şey var ki o da Yusuf'un bu seviyeye uygun olmadığı. Girdikten sonra kaç kez topu ezdi ben sayamadım..
Mustafa Denizli'yi lig maçlarında da izliyoruz, kaçırılan pozisyonlar sonrası hiç bu kadar tepkili olduğunu görmemiştim. Dünya kadar pozisyonun kaçtığı Galatasaray maçı da dahil. Yoğun bir stres altında olduğunu düşünüyorum. Sir Alex yine bilindiği gibi. O, kırmızı yanakları ve sakızı.
Gel gelelim spiker kardeşimize.. Bak kardeşim, yıllardır maç anlatıyorsun, yıllardır kulağımızın ve maç zevkimizin ırzına yapmadığını bırakmadın. Tribündeki holigan misali anlatma şu maçları. Futbolcu isimlerini şiveli söyleyeceğim diye kasma kendini, rahat ol. İngilizceyi sen kurtarmayacaksın dinine yandığım memleketinde. Ayrıca Fenerbahçe, Galatasaray bla bla maçlarının anonsundan sonra Kurtlar Vadisi Pusu ne alaka?? Anladık dizi sizin kanalda yayınlanacak ama maç sırasında bunu tam pozisyonun ortasına sokuşturmanın manası var mı? He güzel kardeşim.. Maç yayınında sanal reklam veremiyorsunuz ama maşallah reklamın hasını spikerlere, dolayısıyla da bize dayıyorsunuz. Uefa duysa bunu muhtemelen ağlardı.. Ha bir de Sir Alex Beckham'a krampon fırlatmıştır. Beckham Sir Alex'e değil. Maç anlatırken oturduğun yerden sallamanın en güzel örneklerini sunuyorsun bunu da bil istedim..
Inter v.s Barcelona
Ulen Şampiyonlar Ligi Finali'nde izleyeceğimiz maç ilk tur gruplarında karşımıza çıkacak. Onu da geç, f grubunun ilk hafta maçı.. İlk hafta bu maç koyulur mu lan? Fikriyatınıza tüküreyim!! Nou Camp'daki maça artık bir şeyler düşüneceğiz..
Hafta sonu izlediğim Barça pek bir tattsız tuzsuzdu. Getafe'yi iki farklı geçmiş olsalar da golü buluncaya kadar neredeyse pozisyon bulamadılar. Messi'nin yokluğuydu sebep büyük ihtimalle.. Inter ise sahasında Parma'yı aynı skorla geçti(2-0). Maçı izleyemedim ama okuduğum eleştiriler Inter'in çok iyi oynadığı yönünde.. Milito ve Eto'o umulmadığı kadar iyi gidiyor... İbra gittikten sonra takım prangalarından kurtulmuş gibi. Barça'da ise durum tam tersine.. Eto'o olmayınca hep bir eksik hep bir ıkınma durumu.. Mourinho bakalım bu sefer neler yumurtlayacak maçtan evvel..
14 Eylül 2009 Pazartesi
New Age
Bugün Maya son zamanlarının doruğundayız. 25,625 yıl süren bir galaksi günü, her biri 5125 yıl süren beş çevrim. Maya takvimine göre son çevrim 2012 yılında bitecek. Şu an son zaman diliminde yaşıyoruz. Sonra ne mi olacak? İnsanlığın aydınlanacağı yeni bir çağ…
Diğer adıyla “New Age”. İnsanoğlunun cahilliğini ve zaaflarını gösteren her şey yok olur. Ve artık yeni boyuta geçilmiştir.
“New Age” müziği de bu inançla ilişkilidir. Yeni çağın müziğidir. Masaj, meditasyon, stresten arınma ya da sakin bir ortam oluşturmak icin dinlenir. Rahatlatır ve insana huzur verir. Enigma, Enya, Deep Forest ve Kitaro New Age müziğinin popüler temsilcileridir.
Daima tercih ettiğim, dinlerken dinlendiğim bu ilahi müziğin Türkiye’de yaygın olmaması beni öyle derinden üzüyordu ki…
Sonunda ülkemde bir mekanda dinleme şansı buldum…
Capitol AVM’nin tuvaletinde…
Sıçarken fonda çalıyordu…
Rahatlamayı kıçından anlayanlar yüzünden kıçımdan rahatlamam da piç oldu yani.
Öyle rahatlatıcıydı ki… Vah Mayam, vah Uygarlığım!!!
Onur Aksoy.
(Her şey Enya ile başlar. Onebyone, Adiemus, Carribean Blue, May It Be.. Loreena Mckennit ile devam eder. Sonrasında sözlü müzik pek bir anlamsız gelmeye başlar. Bu zamana kadar New Age'i farkedememiş olmamıza lanet edilir. Ruh artık kakafoniye hiç dayanamamaktadır..)
13 Eylül 2009 Pazar
Michels, Cruyff, Rijkaard
MOR VE ÖTESİ
Tv karşısında veya stadyumda, eserini izlemek nasıl bir duygu acaba?
Yarattığın takımın harikalar yaratması veya taraftarların yıldızlardan çok seni desteklemesi… Kuşkusuz bu seneki tabloda en büyük pay onun. İki yılda akıl almaz transfer politikasıyla bir devi uyandırdı. Ancak ben hepsini geçip iki kişiyi ayrı bir yere koyuyorum. Rijkaard ve Neskeens…
Peki nasıl oldu da Galatasaray böylesi bir havaya girdi? Tamam 4-3-3 sistemi takıma tam oturmadı. Biraz daha zamana ihtiyaç var. Toplu savunmayı tam olarak yapamamasına da eyvallah. Ama bu iki adamın takıma kazandırmaya çalıştığı bir sihir var ki… Dünya futbol tarihinde bu yola başvuranlar sadece başarı kazanmakla kalmadılar adlarını efsaneler arasına yazdırmışlardı.
Sihrin adı: TOTAL FUTBOL…
Şimdi 70’lı yılların Hollandası'ndan 2009’un Galatasarayı'na bir yolculuk yapacağız. Ancak bu şekilde Rijkaard’ın başarısını anlayabiliriz…
FRANK…
Rijkaard futbolu bıraktıktan sonra Guus Hiddink’in yardımcısı olarak Hollanda Milli Takımı'nda antrenörlüğe başladı. Ancak onu pişiren Guus Hiddink’ten ziyade Ajax’taki akıl hocası Johan Cruyff’tu. İkisi arasında bir baba-oğul ilişkisi vardı. Cruyff, Rijkaard’la bir futbolcudan öte ilgileniyor, ona bildiği her şeyi aktarıyordu. Bu bilgiler gün gelecek Avrupa Şampiyonası Yarı Finali, 1 Şampiyonlar Ligi ve 2 La Liga şampiyonluğu olarak geri dönecekti. Bu başarıların temelinde Cruyff’un Rijkaard’a enjekte ettiği sihrin payı büyüktü. Peki Cruyff’a bu sihri kim enjekte etti?
FUTBOLUN EFENDİSİ: RINUS MICHELS
Fazla söze hiç gerek yok. 1999’da Fifa tarafından ''yüzyılın teknik direktörü'' seçildi. Futbolun teknik-taktik ve mantalite olarak olağan yapısını değiştirdi. Total futbolun yaratıcısı olan Michels 1965 ile 1971 yılları arasında Ajax’la dört şampiyonluk yaşadı. En bilinen başarısı ise 1974 Dünya Kupası'nda turnuvanın en iyi topunu oynayan Hollanda’yı finale taşımasıydı. Belki şampiyon olamadı ancak o kadro efsaneler arasına girmeyi başardı. Michels’in sistemi şimdiye kadarki sistemlerden çok farklıydı. Bu sistemle Ajax 1968/69’da Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Milan ile final oynarken; bu kupayı 1971, 1972 ve 1973’te üst üste üç yıl kazandı ve Avrupa’da bir fırtına gibi esti. Aynı sistemle 1988’de ise Avrupa Kupası Şampiyonu oldu. İşte efsane teknik adamın yarattığı bu sihir Hollanda ekolünün başlamasına neden oldu. Bayrağı taşıma görevi ise oğlu yerine koyduğu Johan Cruyff’a geçti.
SİSTEM OLARAK “TOTAL FUTBOL”
Futbol dünyasında bir devrim olarak algılanan ve öz olarak ‘’toplu hucum, toplu müdaafa’’ konseptiyle hareket eden, ‘’Total Futbol’’ sisteminde, tüm oyuncuların hücum ve savunma yapmak gerekliliğinde olmaları, futbolda tüm mevkii ve oyunculara bakış açısının değişmesine neden oldu. Olması gereken en önemli özellik dayanıklılık ve kondisyon…Oyuncuların görevi sadece oynadıkları mevkilerde başarı sağlamak değildi artık. Toplu hücum ve toplu savunma… Bir savunma oyuncusu hücumdaki aktif isimlerden biri olabilecek veya bir forvet defans hattının en temelindeki isim olacaktı. Total futbolun bir diğer önemli kuralı savunmada da hücumda da rakibinden bir kişi fazla olmaktır. Bunun tek çaresi var; koşmak, koşmak ve koşmak… Michels bu sistemi yaratmadan önce Ajax’a ilk olarak profesyonelliği getirdi. Kamp saatleri ve yeme-içme gibi basit ama önemli kurallar takımının olmazsa olmazıydı. Bu sayede hem takımın maddi ve manevi dayanıklılığını arttırdı hem de futbola gereken saygınlığı kazandırdı. Total futbol adında söylenecek daha çok şey var.Ancak Rijkaard’ın Galatasarayı'nı anlamak adına şimdilik bunlar yeterli.
VE GALATASARAY…
Rijkaard ilk olarak takıma 4-3-3 sistemini oturttu. Takımın iskeleti geçen seneden belliydi. Dörtlü defans ve önündeki iki liberoyu bozmadı. Zaten niye bozsun ki. Kötü tabloya rağmen, geçen yıl Uefa’da kısmen bir başarı vardı. Sihrini önce hücumda denedi. Rijkaard’ın ileride oynayan dört oyuncuya söylediği tek şey var.“Gidin ve tabelayı değiştirin!” Peki kim bu tabelayı değiştiren adamlar? Kewell, Arda, Baros, Nonda, Keita, Aydın ve Elano… Galatasaray’ın hücum bölgesinde oynayan bu isimler, Michels’in “Cruyff, Keizer, Groot, Sjaak, Swart, Barry Hulshof”lu ya da, Guardiola’nın “Messi, Eto’o, Henry, Xavi, İniesta, Bojan”lı hücum hattına ne kadar benziyor değil mi? İşte Total Futbolun bir başka kuralı: Hücumdaki oyuncular hareketli, yetenekli ve anında skoru değiştiren adamlar olmalı. Tıpkı Arda’nın solda, sağda ve santrforun gerisinde oynayabilmesi gibi... Messi, Henry, İbrahimoviç ve Ronaldo’yu örnek göstermeye hiç gerek yok. Diyeceksiniz ki sihir falan hikaye. Bu adamlarla taktik kurmadan da başarı sağlarsınız. İşte zaten total futbol dediğimiz kavram da tam olarak bu. Sade, hareketli, yer değiştirmeli futbol... Rijkaard’ın Galatasaray üzerinde yaptığı bu deneme tabi ki hemen başarı sağlamaz. Bu yolda puanlar kaybedilecek hatta büyük hüsranlar yaşanacak. Beklenti de buydu zaten ancak Turkcell Super Lig gibi kolay bir ligde Galatasaray hiç zorlanmadan puanları topladı. Keza Avrupa Ligi'nde de hiçbir zorlu takımla karşılaşmadı… Ankaraspor karşısında, 4-2-1-3 sisteminde ikili ön liberonun önünde oynayan Elano’nun formsuz olması nedeniyle biraz sıkıntı yaşandı… Aynı sorun Beşiktaş maçında da vardı çünkü o bölgede sezon başından beri mükemmel oynayan Arda’da, bu sefer milli maçın yorgunluğu vardı. Ancak her iki maçta da oyuna sonradan giren oyuncular takıma dinamizm kattı, 60. ve 70. dakikalardan sonra Galatasaray farkı açtı. İşte Rijkaardın Galatasarayı bu. Daha yolun çok başındalar ancak yapmak istedikleri şey Türkiye’nin çok çok üzerinde.
Şimdi yazının başına tekrar dönelim. Galatasaray’a bu sihri aşılayan adamı takıma getiren de, bu sistemde oynayabilecek özel yıldızları takıma katan da tek bir kişi…
Haldun Üstünel…
Tv karşısında veya stadyumda, eserini izlemek cidden nasıl bir duygu acaba?
Onur Aksoy..
11 Eylül 2009 Cuma
Sene 2002
2002'den lafı açınca bir arkadaş pek bir içlenmiş. Alttaki videonun ona hatırlattıklarını yazıya dökmüş. Düzenlenmiş hali budur. Buyursunlar;
Sabah sabah gözlerimden yaş geliyordu ..
Ulan ne seneydi bee...
Her sabah 7'de kalkıp Lig tv'de bu klibe denk geliyordum...
Ve ardından Eros Ramazotti eşliğinde Serie A'da atılan goller...
İzlemeden okula gitmezdim...
Ben o zamanları istiyorum ya...
Okulda mal mal geyik çevirelim...
Öğle vakti sınıfta kaçak kurduğumuz tv'de Dünya Kupası maçı izleyelim...
Arkadaşlarım Ortega penaltı kaçırdı diye benimle dalga geçsin ''bak nasıl adam aldınız'' tripleri felan...
Hasan Şaş'ın performansı ve saçma sapan kolyesi üzerine yüksek lisans yapalım...
Tuncay Şanlı Türkiye Kupası'nda Beşiktaş'ı tek başına dağıtsın, sınıf yıkılsın...
İlginçtir Zidane'ı özledim ya...
Sanki onun gidişiyle bir çağ kapandı...
Dünyadaki son 10 numara gibi geliyor bana...
10 numaraları özledim evet...
Zidane'la Figo kapışsın...
Bordomsu forma giymiş beyaz kafalı Xaiver'i görmek istiyorum...
Real ortalığın anasını ağlatsın...
Makalele ve Hierro takımdan ayrılmasın...
Her şeyi geçtim...
Adidaslı milli formayı özledim ya...
Adamların ahı fena tuttu hala doğrulamadık...
Halı saha maçına gidelim...
Maçın ardından Arif mi İlhan mı en iyi kral diye tartışalım...
Lucescu Türkiye'yi Çavuşesku Romanyası'na benzetsin...
Ve böylece Hıncal Uluç'la tanışalım...
Sınıfı marşlarla inletelim...
Farklı takımları tutanlar birbirine gıcık olsun...
Kızlar ve hocalar da hepsine...
Güney Kore, Japonya, Senegal...
Daha neler neler...
Belki de her şeyin bitişi Cafu'nun Dünya Kupası'nı tek başına kaldırmasıydı...
Ya da biz büyüdükçe her şey kendiliğinden bitiyor...
Özledim ulan var mı...
Ve bana bunları özleten tek bir şarkı...
Vay anasını...
(Not: Karaoğlan eski günleri düşünmeye devam eder. Ve müdür uzaktan seslenir. Onur sel bölgesine çık!!!)
Onur Aksoy.
Asosyalin Notu: Bahsedilen yıllar düşünüldüğünde henüz bu arkadaşla tanışılmamıştır. Fakat yaşananlar hemen hemen paraleldir. 2002 Fifa World Cup'un resmi albümü için para biriktirilmiş ve yaldır yaldır aranan albüm Silivri'de bulunmuştur. Alındıktan sonra da Love United 7/24 dinlenmiştir. Futbolin dili, dini, maneviyatı ortaktır sözü doğrulanmıştır.
Love United
2010 yalan oldu artık. 2002 ile idare edeceğiz. Anıları da tazeleyerek. Aids'e karşı mücadele için ortaya çıkan bu klipte oynayıp da faal futbol hayatına devam eden kaç kişi vardır ki?
8 Eylül 2009 Salı
Hayırlı Açılımlar!!
Akşam akşam insanda ne oruç bıraktılar, ne iftar.. Kursağımıza dizdiler.. Açılım, saçılım, insan hakları, demokrasi... Her haltın içini boşalttığımız gibi bu kavramların da anlatmak istediklerinin canına okuduk. Boş, anlamsız, yararsız.. Ne yaparsak yapalım olmuyor, birileri illa ki tekere çomak sokuyor. İktidarı, muhalefeti, bölücüsü, teröristi.. Hiçbirini ayırmıyorum. Sadece şunu biliyorum ki ateş yine düştüğü yeri yakıyor. Şimdi bu olayın ardından hemen genişletilmiş bir operasyon başlayacak, teröristler çembere alınacak, havadan bomba yağdırılacak, şehitler ölmeyecek, vatan bölünmeyecek.. Bir kısım da ''Operasyonlar durdurulmalıdır'.' diye ateşe iyice benzin dökecek..
Belki çok basite indirgedim olayı ama bana kalırsa en çok korkulan şey yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Artık bu tip son dakika haberlerini bu millet kanıksar oldu. 25 yıldır hemen hemen yukarıda saydığım program sıra bile atlamadan gerçekleşiyor ve belli ki insanımızda bir yılgınlık var. Ntv'de son dakika haberi olarak duydum Eruh'taki çatışma haberlerini. O sıra tv'de kanalları dolaşıyorum, Show Tv kutu açtırmakla, diğer kanallar da alelade diziler yayınlamakla meşguldü.
Bu olayın üzerine memlekette hayat dursun, seferberlik ilan edilsin, makinayı kapan terörist avına çıksın demiyorum elbette ama en azından ''Bugün kırmızı giydim, kutumda kırmızı olabilir, bugün aybaşım tuttu hiç havamda değilim açıveririm kırmızıyı'' şeklinde görüntülere de rastlamayalım. Ateşin düştüğü yere azıcık saygımız olsun. Bu adamlar çelik çomak oynarken ölmüyor sonuçta.
Şunu da söyleyip aradan çekilmek istiyorum. Askerin yan gelip yattığını söyleyenler bugünkü olay hakkında en son konuşacak, hatta hiç konuşamayacak olanlardır. Bu memleketin halk nezdinde en güvenilir kurumunu içerinden ve dışarıdan yaptığınız saldırılarla işlevsizleştirip, güven duyulmaz hale getirirseniz sonuç budur. Hadi hayırlı açılımlar...
6 Eylül 2009 Pazar
El'e Muhtaç Kalmak
86'da İngilizleri devirmişlerdi Tanrı'nın Eli'yle. Ama bu defa kurtulmaları zor gözüküyor. Arjantin'in Dünya Kupası finallerine kalabilmesi için artık Maradona'nın sahaya girip Tanrı'nın Eli, ayağı ne uzvu varsa kullanması gerekecek. Bu defans dörtlüsünü nerden toplamış gelmiş çok merak ediyorum. Zanetti dışında tamamı-kaleci dahil- ''kim ulen bunlar'' modunda izledim maçı. Heinze'yi topçudan saymıyoruz zaten. Tevez sahada yok gibiydi. Mascherano denen futbol kasabının karşısında Kaka yerine başka biri olsaydı, kesinlikle cinayete kurban giderdi. Bir de bu adamı Barcelona alacaktı, evlerden uzak olsun.. Gece uyku sersemi bana mı öyle geldi bilmiyorum ama Messi herhalde toptan bu kadar uzak oynadığı başka bir maç görmemiştir. Bir kaç kez çalımlarla ceza sahasına daldı, birinde defans durdurdu diğerinde de kaleci çıkardı. Kaka'ya karşı 1-0 geriye düştü şu maçtan sonra.
Veron.. Bu adamın ölüsü bu takımda oynar. Gel gör ki takım çok kötüydü. Jesus Datolo uzaktan köşeyi çok iyi gördü, zaten maç öyle bir haldeydi ki Julio Cesar'ı ancak uzaktan avlayabilirlerdi. Brezilya bu işte. Maç 1-2 durumdayken Kaka çıktı, tek arapasla maçı getirdi. Sonra görüldü ki pas rakibe çarpıp Fabiano'nun önüne düşmüş. Ustaca bir gol attı. Kalecinin de hatası büyüktü. Elano duran topları iyi kullandı. Yine Arjantin defansı çıktı sahneye. Luisao'yu o pozisyonda o kadar boş bırakmak kimin eseriydi acaba?? Andre Santos idare etti.. Bir Dünya Kupası klasiği olarak yine Brezilya'yı izleyeceğiz Güney Afrika'da. Fakat bu gidişle Arjantin biraz zor.
Son olarak Arjantinsiz Dünya Kupası olmaz. Fifa buna bir çare bulsun!!
5 Eylül 2009 Cumartesi
Türkiye v.s Estonya
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki Türk Milli Takımı'nın en güzel forma kombinasyonu sahadaydı. Geçiniz turkuaz forma masallarını. Türk Milli Takımı forması böyle olur.
Sevinci ve hüznü bol bir senaryo gibiydi maç. Maçlara genelde 1-0 geride başlama sakatlığımız yine nüksetti. Çok açık şekilde şu söylenebilir ki biz sahaya çıkmadan maçı kazanmış ve Bosna'ya gitmiştik. Yediğimiz gol belki de bizi uykudan uyandırdı. İlk önce beraberliği sonrasında galibiyeti yakaladık, ikinci yarının başında yine pis bir gol yedik. Organize ataklardan veya en kötü duran toplardan gol yesek futbol der geçersin de bu tip goller yemek takımı mahveder yahu. Senaryo filan dedik ya yediğimiz goller senaryonun komedi kısmını oluşturacak cinstendi. Neyse ki ilk bölüm mutlu sonla bitti. Bosna-Hersek son anda bir Nuri Alço oyunu çevirmezse biz bu finallere gideriz.
Enteresandır, maçı biraz geç açtım durum 0-1 olmuştu. Zil çaldı kapıyı açmaya gittim, 2-2 oldu. Gollerden ziyade maçı da pek izlediğimiz söylenemez. Yine sanal reklam faciaları vardı. Kanatlar rakip oyuncular tarafından değil, reklamlar tarafından tıkanmıştı. Kanatlar dedik de, Gökhan Gönül bu akşam pek bir gönülsüzdü. Gerçi benim de önümde Kazım Kazım oynasa bırakın gönülsüzlüğü meslekten istifa ederim! Hakan Balta defansif olarak Türkiye'nin şu an için en iyisi. Arda zaten tek başına bir takım. Soldaki iki oyuncu böyle olunca o kanatta pek problem yoktu. Tuncay'ı İngiltere hiç değiştirmemiş. İlk önce röveşataya kalktı, sonra müthiş bir gol attı, en sonunda da topu taça attı. Bu gidişle İngilizler Tuncaylaşacak!!
Tempolu maç oldu. Geriye düşünce zaten kaybedilecek fazla bir şey kalmamıştı ve tüm takım ileriye yüklendi. Estonya da bir iki üç korner derken daha fazla dayanamadı. Maçtan önce Bosna'ya çelmeyi takarız rahat olun tarzı açıklamalar yapmışlardı. Kendilerinden iyi bir muz orta beklemek durumundayız şu an için. İzleyip göreceğiz. Fatih Terim'in ilk golden sonra hakeme ''faul faul faul'' şeklinde çemkirmesi ise gözlerden kaçmadı.
Türkiye-Estonya maçı kayıpsız atlatıldığına göre futbolsever bünyeler bu geceki Arjantin-Brezilya maçına kilitlenmiş vaziyettedirler. Kadrolara bakıldığında Arjantin'de 7, Brezilya'da 9 futbolcu şu an için ülke sınırları dışında top oynar vaziyettler. Futbol takımı değil, Roma Lejyon Ordusu mübarek!!
4 Eylül 2009 Cuma
Futbol Asla...
''Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'' söyleminin en büyük kanıtıdır bu maç. Her ne kadar siyasetten uzak durulmaya çalışılsa da ideolojinin sonuna kadar bu işin içinde olduğunun göstergesidir. Sadece Livorno-Adana Demirspor maçı olarak bakmıyorum hadiseye. Bugüne kadar futbolun siyasi amaçlar için kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Franco'nun 3F'sinin en önemli parçalarından biridir Futbol'un F'si..Bu yüzdendir ki Real Madrid-Barça El Clasico'dur. Bu yüzdendir ki her yıl Roma-Lazio maçı Komünizmin ve Faşizmin karşılaşması olarak görülür. Bizim de pek yabancı olduğumuz bir durum değildir aslına bakılırsa. Geçmişte paşaların emriyle lige alınan takımları da görmüştür bu memleket. Son zamanlarda da Atatürk Stadyumları tek tek yıkılır, bunun yerini RTE Spor Kompleksleri alır. Geneli de çok amaçlıdır. Zaten takıldığımız nokta işin kompleks tarafı değildir. Belediye kulüpleri ise bu işin gizli saklı değil en alenisidir. Onlara kızmıyoruz elbette, başkaları da olsa aynı şeyleri yapacaktır. Gücü kullanmak isteyeceklerdir. Dedik ya Futbol Asla Sadece Futbol Değildir.
Sonuç olarak dünya milletlerini uyutmak için 3F gerekliyken bizi uyutmaya tek bir F bile yetmektedir. Livorno'yu yoldaş nidalarıyla karşılayanlar bilmelidirler ki o takımın içindeki en büyük yoldaş Lucarelli bir ara canlıyı görünce Shakhtar'a gitmiştir. Yoldaşlık, işçi takımı, kardeşlik filan bir anda unutulabilinmektedir. Kısacası taraftarlar arasında böyle romantik romantik takılırken, takımlar ve onların yöneticileri olaya daha materyalist bakmaktadır.
Not: 3G yalandır tek gerçek 3F'dir.
Şu güruhun arasına atacaksın iki tane azılı Lazio taraftarı, ondan sonra da seyreyle cümbüşü..
1 Eylül 2009 Salı
Hey Gidi Serie A
Futbolla ilgilenen kime sorsak, Avrupa liglerinde ilk iki sırayı İngiltere ve İspanya'ya verir. Serie A genelde bu ikilinin arkasında kalır oynanan oyun itibarıyla. Özellikle de bu sezon başında Serie A'nın izlenebilitesi olan iki oyuncusunu La Liga'ya kaptırmasıyla ekran karşısına geçip doyasıya izlemek isteyeceğiniz oyuncu sayısı neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. Açıkçası Serie A benim İngiltere'den sonra en çok ilgimi çeken Avrupa ligi. Bunda futbola sarmaya başladığım yıllarda Bierhoff, Nedved, Veron, Crespo, Batistuta gibi oyuncuların bu ligde oynuyor olmasının payı büyüktür herhalde. O zamandan bu zamana sürekli takip ederim bu ligi. Sıkıcı da olsa, Catenaccio'dan ötürü izlerken midemize kramplar da girse, o ligdeki maçlarda ortaya konan mücadele beni kendine hayran bırakmaya yetiyor. ''Manyak mısın kardeşim nesini izliyorsun bu ligin?'' şeklinde dile gelen tepkileri çokça duymuşumdur sırf bu yüzden.
Senenin başında Real bombaları arka arkaya patlatınca, Serie A üvey oğlan durumuna düştü. Her yıl Türkiye'de haftada en az üç canlı maçı yayınlanan Serie A, İbra ve Kaka gittikten sonra ise artık yayınlanmaz oldu. Oysa ki orada hala Del Piero, Diego, Nesta, Totti, Pirlo gibi Türkiye'ye gelse ağzımız açık şekilde izleyeceğimiz adamlar var. Mourinho ve Gattuso'dan hiç bahsetmedim dikkat ederseniz. Onlar zaten başlı başına bir pazarlama stratejisi..
Velhasıl Almanya ve Fransa gibi muhteşem(!) maçların oynandığı liglerin yayınlandığı şu memlekette sadece Serie A'nın yayınlanmaması abesle iştigaldir. Sinir bozucudur. Benim gibi Internazionale ve Lazio hayranlarını hayal kırıklığına uğratmıştır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)