18 Eylül 2009 Cuma

Bir ManU Hatırası



Pazartesi sabahı kanalın bahçesinde aklımıza geldi. Twente maçına gitmeyi planlarken… Yahu dedik ona gideceğimize neden Beşiktaş - Manchester maçına gitmiyoruz? ManU zaten farkı koyacak… O kadar üzgün Beşiktaşlı’yı izlerken resmen futbol orgazmı yaşarız. Zaten Twente maçı da kol gibi, 55 Tl. Düşündük, düşündük ve araya kallavi tipleri de sokarak iki yeni açık bileti bulduk. Gerçi iki bilete 150 Tl bayıldık ama olsun. Getirisi bol olacaktı.

Bileti elime aldığımda içimi amaçsız bir heyecan kapladı. Sebebini sonradan anladım. Elimde Manchester maçı bileti vardı yaa… Ötesi var mı? Şaka gibiydi. Çocukluk takımımın maç biletini elimde tutmak. Rakibin Beşiktaş olması gram ilgimi çekmiyordu. Tabi yaygara koparılan efsane Çarşı’yı da merak etmiyor değildim. Kırmızı şeytanları taraftarlarının arasında izlemek isterdim hep. Old Trafford’a niyet İnönü’ye kısmetmiş…

Kaderin cilvesi…

YOLCULUK

19:30’da yola çıktık. Kanalın servisiyle Beşiktaş’a kadar geldik. Her zaman olduğu gibi yine trafiğe takıldık. Şoför bizi ara yollara filan soktu. Servisten indiğimizde kendimizi bir anda yeni açık girişinde bulduk. Etrafımda Beşiktaş formalı yüzlerce herif… Bahçeli’yi aratmayan bağırışları ve yaratıcı tezahüratları… Tabi arada (yok yok kabul sürekli) Fener’e küfrediyorlar. İç çekip yoluma devam ediyorum. Hep birlikte ilk kontrol noktasından geçiyoruz. Aman ya rabbi… Bildiğin Çin işkencesi… Koca yeni açık için sadece iki kapı açık… Az biraz daha taraftar sayısı stada girmeden çoğalacaktı. Başladık stat görevlilerine yüklenmeye. Saraçoğlu’nun gözünü seveyim. Ne lan bu? Sırat köprüsü gibi.

Neyse ikinci kontrol noktasını da tez atlattık. Polislerin arama adı altındaki tacizinin ardından yeni açığın kapalıya yakın bölümüne yol aldık. Tozlu koltuğu silip yerime kurulunca derin bir oh çektim.

Ve sonra eşsiz manzaraya bakakaldım…

İNÖNÜ STADI

The Times’in “Dünyanın En İyi 10 Stadı” sıralamasında, İnönü’yü de görünce ‘Hastır lan’ demiştim. Zaten ilk bakışta aklıma gelen o oldu. Harbi heriflerin bildiği bir şey varmış. Enfes boğaz manzarası… Yanında cami… Taksim’e doğru kocaman bir otel… Numaralı’daki godamanlar… Ve hemen arkasındaki beleştepe… Ey gözünü sevdiğimin Türkiyesi…

Maçın başlamasına 25 dakika var ve stat yavaş yavaş doluyor. Arkamda kızlı erkekli bir grup… Yanımda Fener'e ve Cimbom'a laf sokan bir tip… Dayanamadım döndüm.

“Birader Manchester’la oynuyoruz yahu. Cimbom’la veya Fener’le değil. Ona küfret.” Sanki espri yapıyormuşum gibi hafifçe sırıttı… “Olsun abi onlara geçirmeden de olmaz” Ne diyebilirsin ki…“Eyvallah moruk”…

Derken Manulu oyuncular ısınmak için sahaya çıktı. Yuhalamalar eşliğinde elime kamerayı aldım. Ve başladım çekmeye. Nani, Carrick, Valencia, Rooney derken işte dedim…

Çocukluk masallarımdan biri gerçeğe dönüşüyor.

MANCHESTER UNITED’I ÇIPLAK GÖZLERLE İZLEMEK

Kabul ediyorum. 30 bini aşkın Beşiktaşlı’ya inat Manchester’ı tuttum. “Bırakamam deli gibi seviyorum” demiş atalarımız. İki takım da sahaya çıktığında büyük bir gürültü koptu. Top santraya dikildiğinde herhalde ben hariç herkes üçlü çekmeye başladı. Çarşının bu ilk atraksiyonunu beğendim. Zaten 70. dakikaya kadar başka bir şeyini de göremedim. Oyun bir süre sıkıcı gidince anladım ki beklediğim fark gelmeyecek. Ancak büyük bir takımı televizyon yerine canlı izlemek gerçekten bir başka. Sahadaki duruşları, pozisyon alışları, kademeleri, birbirleri ile mesafeleri, soğukkanlılıkları. Sanki futbolu yeni öğrenmeye başladım…

Beşiktaş ise bildiğimiz gibi. Dakikalar yetmişi gösterdiğinde Çarşı sahne aldı. “Sonunda!” dedim. Beş dakika maçı bıraktık hep birlikte onları izlemeye başladık. Bir ara sanki futbolcular da gözlerini kaçırıyorlardı. Benim bulunduğum bölüm ile kapalı tribün sanki haftalarca çalışılmış bir koreografiyi sergiliyordu. Ondan sonra Çarşı ile ilgili teşhisi koydum. Bu adamlar takımlarını desteklemek için burada değiller. Öncelikli amaçları kendilerini eğlendirmek ve şekilcilik… Bunu da gayet iyi başarıyorlar. Tabi stadın genelinden bahsetmiyorum. Herkesin fikrine saygı duyarım ama bence taraftarlık bu değil. Nitekim iki dakika sonra gol geldi…

Koca stat, heyecan içinde bir devi devirebiliriz düşüncesi ile şarkılar söylerken kıskançlıktan çatlayan ben, Scholes’ün golünün ardından, o sessizlik içinde ne hale gelmişimdir siz tahmin edin…

Tarifi imkansız…

Dakikalar hızlı geçerken taraftarlar da stadı yavaş yavaş terk ediyordu. Sinirlerini gözlerinden okuyabiliyordum. İşte budur dedim. İyi ki bu an buradayım. Son düdükle birlikte çıkışa doğru yol aldık. Denizli’ye küfrederek geçenler mi dersin, tüpçüye sallayanlar mı?

Stadın Beşiktaş gibi merkezi bir yerde bulunmasına karşın özellikle arabasız gelenlerin dönüşte ne kadar sıkıntı çektiğini anlatmayacağım. Ulan Manchester orada Beşiktaş’ı yenmiş. Ben Taksim’e yürüyerek çıkmışım çok mu?

Eve geldim ve hayattan bir gün daha gitti. İnönü, Çarşı ve en önemlisi Manchester United ile ilgili anlatacağım bir anım vardı artık…

Bu yeterdi.

Onur Aksoy.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder