15 Ekim 2009 Perşembe

Milli Maç, Devler Ligi ve Uruguay-Arjantin



Şu maç için yazılabilecek çok fazla bir şey yok aslında. Yazılacak her şey yazıldı aşağıdaki postta. Protokol, ülke gündemi, Bursa Atatürk Stadyumu, getirilen yasaklar v.s...

Lakin aklıma geldi. Son yıllarda bu kadar amaçsız, hedefsiz, gazozuna oynadığımız bir maç(resmi maçlardır kastedilen) var mıydı? Son yıllar dediğim 10-12 yıllık bir süreç. Açıkçası ben hatırlamıyorum. Bu bakımdan Türk Milli Takımı'nın geldiği noktayı çok net biçimde gösteren bir maçtı. 90'lı yılların ortalarına kadar sürekli şerefli mağlubiyetler alan bir takım, sonrasında 1996 Avrupa Şampiyonası'na katılmamız ve bugünlere gelen Türk Milli Takımı. Hedeflerimiz değişmişti. Artık büyük bir takımdık. Bu yüzden belki de ''ulen biz bu hallere düşecek takım mıydık?'' çığlıkları atıyoruz. Bugünkü başarısızlığın görünürdeki tek sorumlusudur Fatih Terim. Ve bu memlekette pek de görülmeyen bir biçimde sorumluluğu üstüne alarak istifa etmiştir. Ama Türk Milli Takımı'na yüzyıllar atlatan o vizyon için, ortaya koyduğu büyük hedefler için kendisine teşekkür edilmelidir.

İşin enteresan tarafı iki ülke gündemi için önemli bir maç kabul. Cumhurbaşkanı düzeyinde bir temsil sözkonusu. Yani futbol siyasi gelişmelerin paralelinde önemli bir gösterge olarak çıkıyor karşımıza. Bundan kasıt maçta çıkacak herhangi bir tatsızlıkta ortalık yangın yerine dönecek. Hepsine eyvallah da ulen Platini sana ne oluyor da maça geliyorsun? Yoksa Sarkozy mi gönderdi seni buraya? Maşaallah stadyumda onunla birlikte kare as tamamlanmış. İki Cumhurbaşkanı, bir Uefa Başkanı, bir de Uefa Asbaşkanı..

Maçı yarım yamalak izledim açıkçası. Bir milli maç var, amaçsız, hedefsiz ne olursa olsun bir milli maç ve ben, Acun Ilıcalı'nın yaptığı herhangi bir programı bugüne kadar baştan sona izlememiş olan ben Devler Ligi'ni izledim. Vay anasını sevgili okuyucu. Şu kadarını söylemeliyim ki Devler Ligi'ndeki mücadele bizim milli maçtan çok daha üst düzeydeydi. Hele Erman Toroğlu. Bu adam tek başına bir şov programı. Futbolcularla dialoğunda hep bir kabadayılık. ''Alayınızı göreceğim ikinci yarı, hem çekiyor hem de bağırıyor hayret yaaa, son kez uyarıyorum hadi bir daha yapsana'' şeklinde haykırışları sonrasında düşünmeden edemedim. Bu adam hakemlik kariyerini futbolcu dayağı yemeden nasıl bitirebilmiş?

Bir iki kelam da Uruguay-Arjantin maçı için. Arjantin son dakikalarda bir atıp Dünya Kupası'na uçtu. Tek futbolcu, tek bir hata ve kaçan Dünya Kupası vizesi. Cacares'in faulü, sonrasında kırmızı kart görmesi, kullanılan serbest vuruşun da karambolde gol olması. Yazık oldu Uruguay'a. Elemelere kalmaları da Şili-Ekvador maçına bağlı. Lugano'nun kaptan olarak çıktığı maçta sırtıyla yaptığı vuruş ise futbol tarihine geçti.

Velhasıl teknik adamlık makamı bir büyük futbolcuyu daha mı bitirecek derken bir önceki maçta Palermo, bu maçta da Bolatti(bu da kimse) Maradona'yı rezil olmaktan kurtardı. Bu Maradona hakikaten ya efsunlu, ya da dünyanın beklediği mesih. Başka bir açıklaması yok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder