31 Aralık 2009 Perşembe
İyi Seneler
2009 Haziran ayından beri bloğa hayat veren herkese bol Messili, İbrahimoviçli, Viva La Vidalı yıllar..
30 Aralık 2009 Çarşamba
Doğmayacak Çocuğa Don Biçenler
Euro 2012 Ukrayna ve Polonya ortaklığında düzenlenecek. Baktığınız zaman ikisi de Doğu Avrupa ülkesi. Hatta Ukrayna eski doğu bloğundan, demir perde ülkelerinden.. Ve üzerinde ''Europa ''yazan bir kupanın turnuvası iki defa üstüste Doğu Avrupa'ya, hatta şark memleketi olan ülkemize gelir mi? Bence sorulması gereken soru budur. Rakiplerimiz olan İtalya ve Fransa iken üstelik.. Benim kişisel favorim Fransa.. Hem stadyumlarıyla, hem ulaşım altyapısıyla hazır bir görüntüde. Biz ise yeni stadyumlar inşa edeceğiz, yeni ulaşım yolları açacağız, ülke olarak bu faturayı kaldırabileceğimiz de şüpheli... Zaten memleketin yarısını yok saymışlar.. Bu haliyle bu memleketin düzenleyeceği bir turnuva olamaz..
Memleketimde kopan fırtına aslına bakılırsa gereksiz bir yakarıştan öte değil. ''O var da neden ben yokum'' feryatları ortalığı kaplamış durumda.. Fenerbahçe itirazlarında haklı olabilir, sonuçta bir Uefa organizasyonuna evsahipliği yapılmış ve gayet başarılı olunmuştur bu stadyumda.. Federasyonun Uefa kriterlerini öne sürmesi bu bakımdan hiç inandırıcı değil.. Zaten bir şehirden en fazla iki stadyum aday göterilebiliyor ve aday gösterilen stadyumlar Olimpiyat ve yeni yapılan Aslantepe.. Aslantepe'nin bittiğinde Türkiye'nin en modern stadyumu olacağında herkes hemfikir. İşte bu noktada Fenerbahçe Olimpiyat Stadı'nın adaylığına itiraz ediyor... İkinci stadyum olarak kendisini öne sürüyor. Ve ''Trabzon ve Diyarbakır neden yok? Neye göre seçtiniz?'' diyerek yakarışlarına yandaş bulmaya çalışıyor.. İşte ben buna şark kurnazlığı derim.. Eğer Kadıköy aday stadyumlar arasında gösterilseydi yine bu yakarışlar medyada bu denli yankı bulur muydu acep? Efendim?? Geçiniz o zaman.. Cevap belli.
Her şeyi bir kenara bırakalım bize bu turnuvayı büyük ihtimalle vermeyeceklerdir.. Yukarıda da dediğim gibi kupayı iki kez Doğu Avrupa'ya göndermezler.. O yüzden şu son günlerdeki gibi bir bardak suda fırtınalar koparmak gereksiz.. Ocak'ta turnuvanın nerede düzenleneceği belli olacak ve biz yine soğuk betona oturup kendi ligimizdeki kavgamıza döneceğiz...
27 Aralık 2009 Pazar
Gortoz A Ran-J'attends
Haftalardır bu parçaya takılıp kalmış vaziyetteyim... Birazcık ilahi, daha çok ağıt... Hans Zimmer'ın her zamanki gibi döktürdüğü, sinir bozucu şekilde dinleyeni hüzünlendirdiği, görüntülerle izlendiğinde ise savaşa lanet ettiren şaheseri... Şu yaşıma kadar dinlediğim en muhteşem soundtrack diyebilirim. Muhteşemden de öte en hüzünlüsü hiç tereddütsüz.. Black Hawk Down filminin soundtrack albümünü karıştırırken karşıma çıkan bu eşsiz yapıt, Danez Prigent ve Lisa Gerrard tarafından seslendirilmiş. Onların da önünde saygıyla eğiliyorum...
23 Aralık 2009 Çarşamba
Bu Gece Benim Gecem, Bu Gece....
Trabzonspor maçında kanatlara hapsedilmiş Özer, bu maçta tam da istediği ve bizim de izlemek istediğimiz mevkideydi. Bu adamın olur da bir gün Alexsiz kalırsak yerini dolduracağını düşünmüşümdür hep. Bugün de işte yerli Alex durumundaydı Özer.. Sağda, solda, ortada her yerdeydi.. Attığı ikinci gol tam bitirici forvet işi..
Kupanın bu formatında alt lig takımlarının sürpriz yapabilmeleri mümkün değil.. Grup performanslarına dayalı üstü tura çıkma hadisesinde ister istemez üst klasman takımları belli bir avantaj sağlıyor. Geçmişe baktığımızda ise tek maçlı eleminasyona dayalı maçlarda küçük takımların büyük sürprizler yapabildiğini biliyoruz.. Bana kalırsa bu formatın tek iyi yönü küçük Anadolu şehirlerine yılda bir kez de olsa Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş'ın yollarının düşmesi.. Bunun dışında pek bir numarası yok. Gazozuna maçlar desek yeridir..
Altay maçını da bu gözle değerlendirmek gerekir. Üst klasman takımı eksik de olsa bir şekilde maçı çevirebildi.. Yetenekli oyuncuları daha fazlaydı.. Bir de maçın hakemine kafam takıldı. Bu hakem 2006'daki şu meşhur Konyaspor maçının hakemi değil miydi? Ben mi yanlış hatırlıyorum acep? Hani şu Anelka'nın el, kol, faul karışık gol attığı maçın hakemi.. Hayat çok garip yahu vapurlar filan...
Fenerbahçe'nin gecesiydi bu gece. 3 branşta yapılan 3 karşılaşmadan da galibiyetle ayrıldı takımlar.. Fenerbahçe Altay'ı 3-0, Fenerbahçe Ülker, deplasmanda T.Telekom'u 70-68, Fenerbahçe Acıbadem ise Galatasaray'ı 3-0 mağlup etti...
Futbol sonuç oyunuymuş bunu bu gece tekrar anladım.. Daha 2 hafta öncesine kadar idam sehpalarının kurulduğu ve sadece bir tekmelik işi kalan Fenerbahçe üstüste 3 maç alınca yine herkesin yüzünde güller açmasını sağladı. Daum bile gülüyordu yahu..
Edit: Mikrofonlarımız Samsun Gelsenkirchen Stadyumu'nda.. Galatasaray-Trabzonspor maçında..
20 Aralık 2009 Pazar
Trabzonspor:0 Fenerbahçe:1
Düşünüyorum da şu maçı Fenerbahçe berabere veya mağlubiyetle bitirse, muhtemeldir ki Güiza'yı sanalda ve reelde doğramaya başlamıştık. Artık anlıyorum ki bu adam futbolu da hayatı da uç noktalarda yaşıyor. Ya takımı yakıyor ya da işte bu maçta olduğu gibi liderliğe getirebiliyor.. Lakin kaçırdığı gollerden sonra attığı golü görünce şöyle bir kaç saniye birbirimize baktık ''galiba gol attı'' dercesine.. Rıdvan Dilmen, ''Güiza büyük bir silahtır böyle maçlarda'' diyor.. Dünyanın sonu gelmiş olsa gerek..
Maça bakınca ilk dakikalarda hiç beklemediğim kadar tempoluydu.. Fenerbahçe hem sahada hem tribünde çılgın attı.. Santos istediği mevkide oynadı, Serkan Balcı'nın karşısında şamar oğlanına döndü. En sonunda Daum, Vederson'u oraya almak zorunda kaldı. Yerine girdiği Özer çıkana kadar çok etkisizdi. Top kayıplarında herkesi geride bıraktı. Defansta bana göre Gökhan Gönül sezonun en kötü maçını oynadı. Volkan ise bir kez daha ''Volkan'ın kontrolünde direkten dönen top'' enstantanesini bizlere izlettirdi.. O nasıl bir izleyiştir yahu?? Orta saha çok iyiydi, Alex Güiza'ya gol attırmak için olmadık işlere girişti. En sonunda asistini yaptı. Eğer ki o da olmasaydı muhtemeldir ki Güiza'ya çarptırmak suretiyle gol attırmaya çalışacaktı.. Baroni çok etkili oynadı. Kabul ediyorum artık, Selçuk'tan daha etkili ve yararlı..
Trabzonspor'un gol atmaya mecali yok. Buldukları pozisyonlar da palas pandıras geldikleri pozisyonlar. Top defansa çarpacak, birilerinin önüne düşecek, karambol olacak da takım gol atacak. Zaten forvetin Umut Bulut olduğu zaman sinekten yağ çıkarırcasına yakaladığın pozisyonlar da heba oluyor. Yanına giren Gökhan Ünal da ondan çok farklı değil.. Alanzinho ve Gabriç'ten başka takımı ileri götürecek oyuncu yok.. Colman ve Serkan Balcı bir yere kadar.. Ya sonrası?? Trabzonspor için söylenebilecek şey, artık ligde havlu attığıdır. Sıralamaya bakıldığında önünde en az 5 takım vardır ve bunların hepsinin puan kaybetmesini beklemesi biraz ütopiktir. Avrupa Kupaları yeni hedefleri olacaktır.
Taraftar için de şunu söylemek gerekiyor. Gerçekten Trabzon gibi bir deplasmanda o kadar coşkulu şekilde takımı desteklemek harika bir olay. Trabzon'da ilk defa böyle bir sahneyle karşılaştım.. Enteresandı..
Son olarak hakem için bir şeyler söylemek lazım. İlk yarının başında Alanzinho'ya verilen ofsayt kesinlikle yanlış. Ki o pozisyon devam etse maç büyük ihtimalle 1-0 olacak ve maçın gidişatı tamamen değişecek. Fenerbahçe'ye verdiği sarı kartların hemen hepsi gereksiz ve şovenizm kokar haldeydi. İki takım için de kötü maç yönettiğini düşünüyorum..
Edit:Güiza, maçın ilk dakikalarında attığı ve direkten dönen şutunda kendisi adına imkansızı başarmıştır.. Gol olsa muhtemeldir ki Fenerbahçe kariyerini bu sezon sonuna kadar garantiye alırdı.
19 Aralık 2009 Cumartesi
Combo
Street Fighter'de 2-3 tane öldürücü darbeyi üstüste yaptık mı ''vay bee ne combo'' derdik. Ehhh bu da futbolun combousu. Barça'nın bu sezonki kupa performansı için kullanılabilecek en iyi kelime budur herhalde.
İspanya'dan 3 kupa(Şampiyonluk, İspanya Süper Kupası ve Kral Kupası), Avrupa'dan iki kupa(Şampiyonlar Ligi ve Süper Kupa) ve kıtalararası kupa. Sırada ne var? Dünya Kupası mı? Hoş, şu halleriyle o turnuvaya da katılsalar karşılarında pek kimse duramaz. Şimdilerde Madridli olmak dünyanın en acı verici durumu olsa gerek...
Bir de bu maçla alakalı olarak, Messi, Xavi, Iniesta.. Bunlar zaten ezberlediklerimiz.. Belki Pedro'yu da katabiliriz bu isimler arasına. Ama Jeffren diye bir oyuncu gördüm ki bu Barça altyapısı bu anlayışla giderse önümüzdeki 5-10 yıl biz yine Barça'yı konuşuruz...
18 Aralık 2009 Cuma
Şampiyonlar Ligi
Pes turnuvalarımızın vazgeçilmez maçı Chelsea-İnter, Şampiyonlar Ligi'nde de karşı karşıya gelecek. Mourinho eski takımına, Anchelotti ise Milano'dan eski rakibine karşı sahaya çıkacak. Favorim her zamanki gibi Chelsea.. Barça, Real Madrid ve Sevilla rahat geçerler.. Olimpiacos-Bordeaux çok ortada bir maç.. Zico bir çeyrek final daha görürse daha da durmam buralarda!! Şansa bak yahu.. Bayern-Fiorentina maçına Fiorentina geçer diyorum. Milan ve Manchester 2007'den sonra tekrar eşleştiler. Manchester daha ağır basıyor. Porto-Arsenal eşleşmesi de bana göre sürprizlere açık..
Son Düzlük
Kuralara bakınca şimdiki eşleşmeler değil de bir sonraki turun olası eşleşmeleri daha çekici duruyor. Evet Fenerbahçe açısından son düzlük denebilir bu kura için. Lille'i geçse bile karşısında büyük ihtimalle Liverpool olacak. Eğer gerçekleşirse onların da İstanbul'a 4. gelişi olacak. Şampiyonlar Ligi'nde kupayı Milan'dan çok acı şekilde kopardıktan sonra yaptıkları iki maçta da(Galatasaray ve Beşiktaş maçları) mağlup oldular. Buradaki maçta neyse de deplasmandaki maçı düşünmek bile istemiyorum. Tabii bunlar turu geçmemiz halinde düşünebileceğimiz şeyler..
Lille takımını en son Lyon maçında izlemiştim. 1-3 geriden gelip maçı son dakikalarda 4-3 almışlar ve Lyon'u şamar oğlanına çevirmişlerdi. Gervinho forvetteki en etkili oyuncuları. Bir de Frau var. Hatırladığım kadarıyla Lyon formasıyla Fenerbahçe'ye bir gol atmıştı Kadıköy'de. Bizim ligde 4 büyüklerde forma bulamayıp Anadolu yollarına düşen futbolcular misali Lille'e kapak atmış..
Tur için umutluyum ama sonrasında karşımıza çıkacak olan Liverpool, ''ulen turu geçmesek de olur'' dedirtiyor...
Galatasaray için de fena kura değil ama Madrid forvetleri şu Graz maçındaki defansı ağlatır.. Daha da kötüsü futboldan erken emekli ettirir. Lakin Madrid defansı da Keita, Baros, Kewell, Arda hatta Elano'yu da katarsak bu 5'liden 4'ü ile baş edemez. Kötü savunmaların karşılaşması olacak bir nevi. Aslında Fenerbahçe'ye çıkmasını istediğim takımdı Atletico Madrid. Agüero ve Forlan'ı izlemek için Kadıköy yollarına düşmeyi bile planlamıştım yönetime inat.. Galatasaray turu geçerse Lizbon-Everton galibiyle eşleşecek.. Diğerlerine göre gayet iyi kura..
Ve eşleşmeler..
1. Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv
2. Athletic Bilbao - Anderlecht
3. Copenhague - Olympique de Marsella
4. Panathinaikos - AS Roma
5. Atletico Madrid - Galatasaray
6. Ajax - Juventus
7. Brujas - Valencia
8. Fulham - Shaktar Donetsk
9. Liverpool - Unirea
10. Hamburgo - PSV
11. Villarreal - Wolfsburgo
12. Standar Lieja - Salzburgo
13. Twente - Werder Bremen
14. Lille - Fenerbahçe
15. Everton - Sporting de Lisboa
16. Herta de Berlin - Benfica
17 Aralık 2009 Perşembe
R3
Fenerbahçe, Türkiye Ligi v.s v.s.. Şu kelimelerin yanında R.Carlos isminin geçmesi gerçekten inanılmazdı. Dünya futbolunda bek kavramını inanılmaz boyutlara taşıyan Carlos'tu bu. Inter'de başlayan Avrupa macerasına Real'de devam etmiş ve zirve yapmış, son demlerinde de Türkiye'ye gelen Carlos. Evet eleştirilebilir. Yaşlıdır, eski Carlos değildir, Ümit Özat kadar kanat bindirmesi yapamamıştır, bir frikik golü için zannedersem bizleri 2 yıl bekletmiştir. Olsundur.. Bize gerçekten tatlı heyecanlar yaşatmıştır. Hatta ilk yılında o kısacık boyuna rağmen Sivasspor'a kafa gölü bile atmıştır. Tek şanssızlığı belki de burada kaldığı 2.5 yıl içinde şampiyonluk görememiş olmasıdır. R.C bugün son kez sahne alacak Saraçoğlu'nda..
Tenerife'ye korner direğinini dibinden attığı gol, İlhan Mansız'dan yediği çalım, meşhur frikikleri, sert kesmeleri, saniyesinde kendini hücumda göstermesi, defanstaki aklı başında duruşu, müthiş deparları... Müthiş deparları demişken, deplasmandaki bir Dinamo Kiev maçında yine o bilindik, rakibin sağından atıp solundan geçmek istemiş, topu atmış fakat arkasından yetişememişti. Bir nevi balataları yakmıştı o gün.. Üzülmüştüm... Ne futbol eski futboldu ne de Carlos eski Carlos.. Futbolda bir devir kapanıyor giderayak.. Sağ kanatta Cafu'yu kaybeden dünya futbolu yakında da R.C'ye elveda diyecek..
Bu yıl vedaların yılı oldu her bakımdan.. R.Carlos geride bıraktığımız yılın son vedası olacak.. Umuyorum ki..
13 Aralık 2009 Pazar
Borussia Mönchengladbach:5 Hannover:3
İddia ediyorum dünya üzerinde kısmetsizlik, basiretin bağlanması, şanssızlık gibi tabirlerin anlamı bu maç ile birlikte bambaşka boyutlara ulaşmıştır. 5-3 biten Mönchengladbach-Hannover 96 maçında Hannoverli oyuncular 3'ü kendi kalelerine olmak üzere toplamda 6 gol atmış ve mağlup olmuşlar. Dünya üzerinde kendi kalesine 3 gol atmayı ve bunların tamamını ceza sahası dışından olmasını başarabilen başka bir takım var mıdır gerçekten bilmiyorum.. Benim favorim Djapka isimli topçunun kendi kalesine attığı gol.. Kalecisine pas vermek isterken ceza sahası dışından ayağın dışıyla topa harika bir falso ve imkansız bir yere giden top... Karim Haggui ise golden sonra iyice aptala bağlamış ve ''böyle maç mı olur dinine yaniim'' sırıtışlarıyla muhteşem maçın muhteşem görüntülerine imza atmıştır..
Ahanda bu da linki
12 Aralık 2009 Cumartesi
Fenerbahçe:3 Ankaragücü:2
Taraftarın 2 hafta önceki çemkirişleri-buna ben de dahilim- sonuç vermiş gibi gözüküyor. Gerçi Fenercelli ve Taraftar Kartlı business taraftarlar için yine afişler stattaki yerindeydi. Gelişme var diyebiliriz en azından..
Yönetim açısından var da takım açısından bir gelişme var mı? Bence pek yok.. Yine defansif hatalar evlere şenlik. Yine yenilen komik goller var.. Maçın Fenerbahçe'ye döndüğü an elbette Konate'nin direkte patlayan şutuydu. Sonrasında Güiza boş tribünler önünde ikinci kez boş geçmedi. Her ne kadar maç içerisinde yine o bilindik görüntüsü içinde olsa da takımına üç puanı kazandırdı. Bu adamla alakalı şu da bilinmelidir. Her 2-3 haftalık dilimlerde bir gol atıp üzerine yatıyor ve önündeki 2-3 haftayı da kurtarıyor. Olan bizim kenardaki Genç Semih'e oluyor.. Ve bu görüntü 2 yıldır hiç değişmedi. Şimdi Semih olduğunuzu düşünün.. ''Yerim lan oynayacağınız topu, gidiyorum ''dese kim haksızsın der? Özer... Yahu sezon başından beri kendimizi yırtıyoruz bu adam oynasın diye.. En nihayetinde gerçekleşti.. Daum maç sonu, Özer'in çok iyi oynadığından bahsetmiş.. Günaydın desek haksızlık mı etmiş oluruz acep?..
Şimdi, maçın son anlarındaki pozisyonu devam ettiren hakemin, bu kararı vermesinde Aziz Yıldırım'ın geçen haftaki açıklamalarının etkisi olduğunu söyleyecek bir kaç sivrizekalı çıkacaktır.. Aynı arkadaşlara Ankaragücü'nün attığı ikinci golde Bilica'ya yapılan bariz faulu izlemelerini öneriyorum.. Kesin bu da Aziz Yıldırım'ın işidir.. Ankaragücü'nün feveran ettiği pozisyonda da topun tamamı çizgiyi geçmemiş gibi duruyor.. Bence doğru karar..
Maçın son anlarını açıkcası takip etmedim. Bu maçı da kaybetttiğimizi düşündüm.. Güiza'nın golü sonrası aklıma geldi..
Aceto'nun Ramon'u gibi ''Hayat varsa umut vardır''
8 Aralık 2009 Salı
Veda
İnsana uzağa gitmek niçin koyar?
Sevdiklerinden ayrılmak mı sorun?
Ya da statükonu bozmak mı?
Hayata "kısa bir reklam arası" dersin bazen...
Bir kaç ay düşünmeyi bırakır, coşkuyla "son engeli aşmama az kaldı" dersin...
Dersin de...
Niye içindeki bu hüzün o zaman?
Bak uyumana az kalmış...
Yanıbaşında horulduyor sevdiklerin...
Sabırsızca yeşil kaderini bekleyen onca insan...
Seni seven birileri var ama senin içinde bir burukluk...
Yoksa pişmanlık mı?
Evet, galiba öyle...
Peki neyin pişmanlığı?
Bir süre düşün, sonra içini dök...
Sen yıllarca yalnız olduğunu savundun genç...
Sevgilerin yapaylığından bahsettin...
Bu yüzden kendini de yıllarca yapay gördün...
Ne zaman ki gerçeğe doğru ciddi adımlar attın...
Gerçek sevgi o zaman kapını çaldı işte...
Üzülüyorsun...
Çünkü samimi sevgi seni sen giderken buldu...
Üzülüyorsun...
Çünkü birilerine gerçekten değer verdiğini anladın...
Bu yolculuk insana çok şey katıyor derler...
Daha gitmeden mi kattı ne?
Günlerdir senin için bir araya gelenler...
Nedense cenazeyi toprağa veren kalabalığı anımsatıyor...
Bu seferki buluşmalar çok farklı...
Hiçbiri bitsin istemiyorsun...
Kopamadığın için arkadaşının evinde değil misin şu an?
Veda anları mutluluğun nirvanasıdır...
Veda etmek ise üzüntünün...
Yolculuğun kalbine kazıdığı tek cümle...
Gerçekten seviyorsun...
Gerçekten seviliyorsun...
Biri veya birileri tarafından...
Artık gözün açık gitmiyorsun genç...
Gözün kapalı gelmemen dileğiyle...
Onur Aksoy...
7 Aralık 2009 Pazartesi
Mustafa Sarp
Ben en son 2002 yılındaki Beşiktaş-Y. Yozgatspor maçında Selim Özer'in formasını yırtmasına şahit olmuştum. O maçta da hakeme isyanlarda bulunan Selim formasını yakasından ikiye ayırmak suretiyle yırtmıştı. Bu akşam da Mustafa Sarp haklı isyanının sonucunda formasını modada yeni bir çığır açacak şekilde yırtarak bize o günleri tekrardan hatırlattı..
Yaptığı doğrudur veya yanlıştır ilgilendiğim taraf o değil maçla alakalı. Maç sonu söyledikleri çok enteresandı.. ''Ben İngiltere Ligi'ni izlerken futbolculuğumdan utanıyorum, onlar da izlesin hakemliklerinden utansınlar'' şeklinde.. Hep sözü edilen bir durum vardır ya ''Ulen bunlar topçuysa Messi ne oluyor, Iniesta'yı izlesinler de topçuluk öğrensinler'' geyiklerinin aslında bir futbolcu tarafından dışavurumuydu.. Samimi ve gerçekçiydi.. Türk futbolunu en iyi şekilde özetler nitelikteydi.. Evet malzememiz bu.. Futbolcusundan hakemine.. Yöneticisinden yorumcusuna.. Gözümüzün önünde bir tiyatro icra ediliyor en kral komedisinden daha komik.. Biz de futbol izliyoruz diye kendimizi avutuyoruz.. Birileri bizimle çok fena dalga geçiyor sevgili okuyucular..(bkz: daum, rijkaard denizli triosu)
Ve maç sonu uzatılan mikrofonlara ''iyi oynadık, iyi mücadele ettik, artık önümüzdeki maçlara bakıcazz(bu arada baş parmakla kulak ve burna sondaj yapılır, içeridekiler olabildiğine dışarı çıkarılır)'' kalıbının dışına çıkıp dobra dobra konuşabilen, hem nalına hem de mıhına vurabilen bir topçu olduğunu görmemizi sağlamıştır.. Bu bile bana yeterdir.
6 Aralık 2009 Pazar
Sms
A: Ne oldu lan Lazlar ufalıyor sizi.
B: Bu hafta gelen giden bize çakıyor. Dün Fener, bugün Es-Es... Tek tesellim Bursa oldu.
A: Bizim tesellimiz Bursa. Onların tesellisi Kasımpaşa. Böyle diye diye Beşiktaş aradan sıyrılıyor. Bu arada 2-1 oldu.
B: He bir de Barça maçı var tabi. Akşam porno filmi var olum her ne kadar evde misafir olsa da herkes şahitlik edecek tecavüze.
A: Kim kime tecavüz? Hem sizde de misafir var mı?
B: Barça Real’e saldıracak Beşiktaş karşısındaki Liverpool gibi. Bizim ev baya kalabalık. Ailenin büyükleri bizimkiler olduğundan…
A: Koca İstanbul’da şu maçı izleyemedik ya. Daha da durmam buralarda.
B: Kendimi kapatırım odama. Açarım tv’yi, izlerim maçı. Ulen her gün gördüğüm adamlara bayram muamelesi çekmemi beklemesin kimse.
A: İyi ki senin gibi akrabam yok. Öküzlük diz boyu.
B: Bunları ben sokmadım hayatıma. Doğduktan sonra bunlar senin hısımların dediler. Ben de kabul etmedim. Ellerinde olsa onlar da beni kabul etmezlerdi. Sen benim akrabam olsan muhtemeldir ki sana da farklı davranmaz hatta seni eve dama sokmazdım.
A: İstemeyerek mike mike geldiğin dünyanın nimetlerinden (bkz. El Classico) yararlanmayı biliyorsun da, istemeden edindiğin akrabaları niye yadırgıyorsun? Bana mesaj yoluyla felsefe yaptırma.
B: Çünkü buna mecbur değilim. Senin gibiler topluma bunu dikte ettirmişlerdir.. (Bkz. Rezervoir Dogs). Bu faşizan düşünceyi yıkmak için de elimden geleni yapmaktayım. Bir anarşist…
A: Gün gelecek kendini toplumdan dışlanmış hissedecek yalnız kalacak ve bayramda bile hatırlanmaya muhtaç kalacaksın. Sonra bugünlerini düşünüp anarşistliğine söveceksin.
B: O bahsettiklerin insanın zor gününde yanında olmuyorsa bırak hatırlamamayı isterlerse nüfustan bile silebilirler. Neyse bu konuda farklı düşünmekteyiz.
A: Ulan şu laflarından sonra bir ziyaretime gelme. Benden çekeceğin var.
B: Ziyaretine mi? Geliyoruz olum arada sırada. İleride irtibatı koparmazsak yine geliriz. Chelsea maçını izliyor musun bu arada?
A: Ulan askerdeyken diyorum. Gelmezsen iki elim yakanda. Evet izliyorum.
B: Gelirim yahu nedir yani? Bakalım nereye düşeceksin. Eskişehir’e gidersen tadından yenmez.
A: Rüyamda Doğu Beyazıt gördüm.
B: Kutunda büyük çıktı demek. =) Kusura bakma oraya ben değil babanın oğlu bile gitmez.
A: Drogba koydu.
B: Bizimkiler de kaybetti. Şu Trabzon’u yenemediler haftaya bize kafa tutarlar. Gel de fıttırma. (Bkz: 5 aralık 2009 eskişehirspor fenerbahçe maçı)
A: Ahanda iki oldu. Aynı pozisyon kendi kalesine…
B: Darısı akşama. Olum Messi oynayacak mı?
A: Evet konuştuk az önce telefonda. Oynayacağım dedi.
B: Sıçtın sıçtın. O dediğini sadece Ertuğrul Özkök yapar. Alex’le konuştum haberler iyi hesabı.
A: Birader böyle iyi oluyormuş. Bir de bira çaktık mı tamamdır. Senin o nur akan yüzünü görmeden de oluyormuş =)
B: Ben de niyeti bozdum da evde misafir var işte. Neyse ben birinci dereceden akrabalarımla tıkınayım biraz.
A: İş tıkınmaya gelince hemen kaynaş. Neyse tekrar girmiyorum bu konuya. See you birader.
5 Aralık 2009 Cumartesi
Piyade Okulu Manzaraları
(Yedek subay sınav dönemi… Yer, Tuzla piyade okulu… 100 asker adayı üniversiteli genç beşerli sıralar halinde dizilmiş. Başlarında iki uzman çavuş… Yemek saati gelmiş. İkisinin de tek düşüncesi bir an önce sıvışmak. )
U1: Ben yemeğe gidiyorum…
U2: Eyvallah kardeşim sağol beni de çağırdığın için…
U1: İkimiz birden olmaz…
U2: En azından nezaketen “sen de gel” der insan…
U1: Olum bunların başında kim duracak??
U2: Ulen ne olur?? Hepsi mürekkep yalamış yutmuş, okumuş adamlar…
U1: He he.. Okumuş mokumuş… Geçen gün bahçede 50 tane kaybolmuş buldum… Mal mal bakınıyorlardı…
------------------------
(Binlerce kişi sırada numara almak için bekliyor. Sıranın önünde otopark girişinde ne yapacağını bilmeden dolaşan gençler… ve onların başındaki bir asker…)
Asker : Arkadaşlar, şu kapı önünü lütfen boşaltın.
(Kimse takmaz…)
Asker: Arkadaşlar size diyorum lütfen.
(Yine iplemiyorlar…)
Asker: Bakın dün burada bekleyen beş arkadaşın ayağı ezildi.
(Birçoğunun gözleri parlar…)
Asker: Ve bu durum askere gitmelerine de engel olmadı.
(puff…)
-------------------------
(100 kişi piyade okulundan içeri girmiş ve tribün gibi bir yerde amaçsız bekletilmektedirler. Başlarındaki uzman çavuş ne yaptıracaklarını anlatır. Ardından…)
U: Arkadaşlar, bi 15-20 dk burada bekleyeceksiniz. Yeme içme ve tuvalet ihtiyacı olanlar bana söylesin. Ben yardımcı olacağım.
Gruptaki densizlerden: Tuvalete nasıl yardımcı olacaksınız?
(Lakaytlığın dibine vurulur…)
U: Meslek sırrı herkese söylemem. Niye tuvaletin mi geldi??
Aynı densiz: Evet. Yardımcı olur musun? Ne yapacağım?
U: Askeriyeden çıkana kadar tutacaksın.
-------------------------
(Form doldurma bölümü… 100 kişi bir elinde kalem bir elinde izin formları, başlarındakinden gelecek talimatları beklemektedir.)
-Arkadaşlar an itibarı ile askersiniz. Bugün ilk gününüz. Şimdi yere çökün ve kalemleri elinize alın.
-Komutanım ne dolduruyoruz?
-İzin kağıdınızı.
-Nasıl yani?
-Ayın 12’sine kadar izinlisiniz.
-Ne izni komutanım daha bismillah.
-Kafa izni evladım bu.
-Yani?
-Kafadan izinle başlıyorsunuz işte kurcalama da doldur kağıdı.
-----------------------
(4 saatlik koşturmacanın ardından sınav salonuna girilir… 100 kişi sıralara oturmuş. ikisi fısıldayarak konuşur.)
A: Anasını satayım bir saatlik sınav için saatlerce tepindik.
B: Ee abi. Mantığın bittiği yerde askerlik başlar.
Asker: Arkadaşlar sınav 50 soru. 25 türkçe, 25 matematik. Sorular bilgi değil mantık sorusu. Mantığınızı kullanın. Başarırsınız.
(A ve B göz göze…)
Not: Türkiye'nin ırzına geçilmemiş neredeyse tek kurumu TSK'ya ve onun personellerine karşı saygısızlık etmek istemem. Aşağılamada bulunmam söz konusu değil. Ama yüzlerce asker adayı erkeğin girip çıktığı salonda, zarfları mühürlemekle görevli bir asker, mühür basarken saatlerce tek bir şarkıyı mırıldandı.
Tan - Biliyor musun? Kötü karakterler vaaaaaaar!!!
Onur Aksoy...
4 Aralık 2009 Cuma
Yeni Çağ
İnsanoğlu inanıyor. Neye? Bir Tanrıya… Ne için? Korktuğu için… Bu kötü mü, hayır iyi bir şey. Ama korktuğu için… Sorun burada. Sorarlar adama. Ya cehennem olmasa… Bilinçaltının en dibinde bulunan her şey bir gün, gün yüzüne çıksa… O zaman da inanırlar mıydı Tanrıya?
??????
İnsan günah bir şeyi yapmaya çekiniyor. Yapınca savunma mekanizması devreye giriyor. Dünya nimetleri ona güzel gelince bu nimetlerden uzak durmaya çalışanlara laf atıyor. Ama bilmiyorlar ki yaptıkları şey iki yüzlülük. Hadi onları geçtim. Dünyevi zevklerden uzak duranlar. Veya durduğunu iddia edenler… Kapitalizm düzeninde insanoğlunun attığı her adım günah değil mi zaten?
Para hırsı… Mutluluk hırsı… Rahatlık hırsı… Eğlence hırsı… Tokluk hırsı… Egoların muazzam savaşı… Vs. vs. Kapitalizmi anlatmak gerekir mi? Herkes mutsuz. Ancak kimse bunu kendine söyleyemiyor. Söyleyebilen ise ne yapacağını bilmiyor. İsyan edesi geliyor. Ama kime, neye? Düzene mi, zenginlere mi, yoksa Tanrıya mı? Peki dünyanın bu hale gelmesi Tanrının suçu mu? Savaşlar… Açlıklar… Kaos…
Dünyada olan biten her şeyin suçlusu insanoğlu… Dünya ikiye ayrılıyor. İnananlar ve inanmayanlar. Korkanlar ve aklının dediğine gidenler. Hangi taraf haklı? Bu sorunun yanıtı bilinmez. Dünyanın sonuna kadar bilinmeyecek. Ve bu yüzden de kaos dünyanın sonuna kadar devam edecek. Peki bunu değiştirebilmenin bir yolu yok mu? İnsanlar Tanrı sevgisi yüzünden insana olan sevgilerini unuttu. Tanrıda mutluluğu buldular ve başkalarının mutluluğunu unuttular. Yeryüzündeki her bir insan evladının birbirini seveceği bir düzen kurulsa… Her bir kişinin daima mutlu olacağı bir düzen…
O zaman…
Tanrıya olan sevgi ve tapınma duygusu daha samimi olmaz mıydı? Büyük savaşın her iki tarafı için de dünya daha anlamlı olmaz mıydı?
Önümüze çıkan bu yolu “New Age” ile aşabilir miyiz?
Yoksa damarlarımıza enjekte edilmiş bu uyuşturucudan kurtulmanın bir yolu yok mu?
Onur Aksoy...
Böyle buyurmuş değerli arkadaşım.. Düşüncelerinin büyük bölümüne katılmakla birlikte katılmadığım ve eklemek istediğim noktalar var. Evet insanlar bir yaratıcı olduğunu düşünür ve ondan korkarlar. Ve bunun sonucu onun sonsuz gücüne itaat ederler. Ama bazıları da vardır ki onu severler. Ölümden sonraki herhangi bir ödül uğruna değil.. Sadece severler.. Ve bu yüzdendir ki ''Yaradılanı severiz yaradandan ötürü'' bize hiç yabancı değildir. Bizdendir hatta.. Bu nedenle de ''İnsanlar Tanrı sevgisi yüzünden insana olan sevgilerini unuttu'' demek bence biraz acımasızca..
Ya cehennem olmasaydı.. Düşünmek lazım.. Acaba Dünya şimdikinden daha mı yaşanacak halde olurdu yoksa insanları dizginleyen herhangi bir sistem olmadığı için dünyanın dibine dinamit koyup tez zamanda havaya mı uçururduk??
İnananlar ve inanmayanlar.. Korkanlar ve aklının dediğine gidenler.. En başta söylediğim gibi inançlı birinin inancını sadece korkuya endekslemek de yanlış.. Teist inanç sistemlerinin varoluş ve dünyaya gönderilişinin yegane sebebi(Her ne kadar insanlar tarafından yanlış anlaşılmış olsa da) insanların mutluluğudur. Fakat pek de başarılı olamamışlardır. New Age buna bir ilaç mıdır? Göreceğiz..
Çok derinlere daldık yahu.. Saygılar..
Cevapsız Sorular
Birinci Macarca metin
Geriye bakmadı.
Bize ayrı yollar var.
Sessizlik ve yeniden ay saklandı..
Ve ortaya çıkmadı..
Binlerce, cevapsız soru.
Kim ayı gören ilk kişi olacak?
Kim rüyayı terkedecek?
İkinci Macarca metin...
Ve önümde duruyorlardı, orada birisi olduğunu söyledi.
Ben bittiğine inanamadım.
Onu bıraktığıma inanamadım.
Dünya Kupası 2010
A grubu
Güney Afrika
Meksika
Uruguay
Fransa
B grubu
Arjantin
Güney Kore
Nijerya
Yunanistan
C grubu
İngiltere
Abd
Cezayir
Slovenya
D grubu
Almanya
Avustralya
Gana
Sırbistan
E grubu
Hollanda
Japonya
Kamerun
Danimarka
F grubu
İtalya
Yeni Zelanda
Paraguay
Slovakya
G grubu
Brezilya
Kuzey Kore
Fildişi Sahili
Portekiz
H grubu
İspanya
Honduras
Şili
İsviçre
İçimiz cız ede ede izledik şu kurayı.. Çekilen kuraları gördükten sonra G grubu hariç her gruptan çıkardık eğer orada olsaydık... Olamadık... Neyse..
Kuralar çekildi ve ilk yorumlarda hemen herkes tek bir şey söylüyor. Ömer Üründül bile.. Onunla ilk kez bir konuda mutabık kaldık.. Evet G grubu, diğer gruplara göre çok denk takımların bulunduğu bir grup. Kuzey Kore'yi saymazsak hangi takımın birinci veya ikinci çıkacağını kestirmek zor.. Benim favorim Brezilya ve Fildişi... Almanya için hep denir ya ''turnuva takımıdır'' diye.. E ben de bu kadar kek bir kura çeksem ve ikinci tur garanti olsa ben de her turnuvanın gediklisi olurdum.. Tahminimce yine bir yarı final görecekler..
Fransa'nın bulunduğu A grubunda herhalde turnuvanın en sıkıcı ve fıtık edici maçları oynanacaktır. Müstehak bu Fransızlara!! Arjantin, İngiltere, İtalya ve İspanya zaten gurpları çok rahat geçeceklerdir. Hele bu kuralardan sonra ikinci tur ve çeyrek finalde daha büyük maçlar bizleri bekleyecektir. E grubu da sürprize açık görünüyor.
Hollanda'nın birinci çıkacağını varsayarsak Danimarka ve Kamerun'un çekişmesi heyecanlı olacaktır...
2 Aralık 2009 Çarşamba
Twente:0 Fenerbahçe:1
Olmadı, olmuyor, büyük ihtimalle de olmayacak.. Güiza ile çıkılan her maçta bu tip görüntüleri görmekten sıkıldım açıkcası. Alex bir top atar, Güiza defansın arkasına kaçar, kaleciyle karşı karşıya kalacakken defans araya girer, pozisyon ölür.. Hemen her maç bunun gibi en az 3 pozisyon izlemişizdir Fenerbahçeliler olarak.. Alışma dönemi mazereti de artık Güiza adına içi boşaltılmış bir bahane... Güiza değil peki Semih mi? Bence o da değil..
Daum bu maçı kaybetmemeliydi, kaybetmedi de.. Kendisini ipten alan da ''benden bu kadar'' deyip Brezilya'ya dönme kararı alan Roberto Carlos'tu. Golü atan ise Lugano.. Şimdi bu maçı savunma kazandırdı desek yanlış olmaz ama Twente forvetleri Kasımpaşalılar kadar beceerkli olsa muhtemeldir ki şu an bir facianın özetini yazıyor olurdum.. Volkan'da ne gibi bir problem var ben çözemedim.. Topların direkten döneceğini hesap ediyor olmalı ki hareketsiz biçimde topun direkten dönüşünü izliyor.. Gökhan Gönül'ü bu kadar zorlayan başka bir oyuncu olmuş mudur? Ben pek zannetmiyorum. Geçen maçta da adından oldukça bahsettirmişti bu Stoch.. Bu maçta da Gökhan Gönül'ü ''Shevchenko karşısındaki Servet Çetin'' durumuna düşürdü.. Hollandalı olsa yeni Overmars diyeceğim ama adam Çek çıktı(Bu da nasıl bir tanımsa?)..
Maçın kilit anı elbette Roberto Carlos'un çizgiden çıkardığı toptu. Ben bu tip bir golü Pes 10'da kaçırsam muhtemelen monitörü parçalayacakken, Perez, Carlos'u tebrik etti.. Alex yine asistini yaptı ama kaçırdığı gol Güizavari oldu biraz. Körle yatan şaşı kalkar misali.. Baroni ve Mehmet Topuz orta alanda çok etkili göründüler.. Bu Baroni bu aralar gerçekten mi iyi oynuyor yoksa yanındaki adam Selçuk Şahin olduğu için mi öyle görünüyor çözemedim... Emre ile oynadığında bu kadar etkili olamıyor her nedense.. Mehmet Topuz geldiğinden beri belki de en iyi maçını oynadı.. Vederson, Baroni, Selçuk ve Mehmet Topuz.. Baktığınız zaman hepsinin defansif özellikleri iyi ama takımın savunma performansı yerlerde.. Açıklayamadığım nokta da bu işte. Çift forvet çıkıyorsun rakibe onlarca pozisyon veriyorsun, defansif orta sahalarla çıkıyorsun yine onlarca pozisyon veriyorsun.. Varsa anlatabilen buyursun...
3 deplasman maçı, 3 galibiyet, hepsi de tek gollü galibiyetler. Artık önümüzdeki turun rakibini bekleyeceğiz. Fenerbahçe'nin gruptan bu derece rahat çıkması elbette şaşırtıcı değil ama oynanan oyun ilerisi için pek de umut vermiyor..
29 Kasım 2009 Pazar
Barça Barça Baaaarça!!!
Hafta arasındaki İnter maçında ortaya çıkan görüntüden sonra Barça'nın Real'i dağıtması daha da ileri giderek geçen seneki gibi farklı yenmesi beklenendi. Maç içerisinde görüldü ki derbiler için yapılan tüm öngörüler boşa çıktı.
Barça kazandı ama maça bakıldığı zaman daha net pozisyonları Real buldu. Hem de Ronaldo'nun sahada olup da hiçbir şey yapmadığı maçta.. Barça bilinen görüntüsünden biraz uzaktı. Valdes benim bildiğim ilk kez Barça'ya bir maç kazandırdı. Bu defa o bilinen benzetmenin tam tersi oldu, Dani Alves'in içine Sabri Sarıoğlu kaçmış gibiydi. Golün ortasını yapması bu gerçeği değiştirmez bana göre. O bir gol pası değil İbra'ya doğru şişirilen bir toptu. Zaten gol de ofsayttı. Orta saha biraz aksadı ama ilginçtir 10 kişi kaldıktan sonra çok daha iyi bir görüntü verdiler. Messi mi Ronaldo mu diyenler aslında bilinen cevabı tüm gerçekliğiyle gördüler. Ve İbra.. Attığı gol usta işiydi. Maça sonradan girip maçın altına imzasını koydu..
Madrid iyi mücadele etti ama 10 kişi kaldıktan sonra rakibini çok zorlayamadı. Çok faza sürmedi onlar da 10 kişi kaldı. Kaka takımın en iyisiydi. Defans ve orta saha iyi alan sıkıştırıp Barça'nın o bilinen organizasyonlarına izin vermediler. Net pozisyonlar da buldular ama son vuruşlarda kötülerdi. Marcelo neden sahada kaldı ben pek çözemedim. Geçen seneki maça göre bu seneki orta saha farkı yaratan faktördü...
Fenerbahçe:1 Kasımpaşa:3
Maçı izlemedim en başta bunu belirteyim. Fenerbahçe kötü oynamış, Kasımpaşa tarihi farkı kaçırmış, Daum ''öff ülen öff bunlarla bu sezon işimiz zor bakışları atmış'', Yılmaz Vural ''bu mu len 8 hafta üstüste kazanan Fener takımı'' der gibi sırıtmış, v.s v.s..
Benim için bunların hiçbir önemi yok şu maç özelinde.. Lakin bu tribünlere serilmiş olan afişlerdeki yazılar kafama takıldı. 95.000 Fenercell'li yanınızda, 170.000 Fenerbahçe Kart ile buradayız...
Haklısınız sevgili yöneticilerimiz. Sizin için seyircisiz bir maçta takımına sadece Fenercelliler ve Taraftar kart sahipleri manevi destek gönderebilir. Diğerlerinin ettiği dualar, manevi destekleri tövbe haşa kabul olmaz. Çünkü onlar sizin gözünüzde henüz müşteri olamamış, ''Kamil Fenerbahçeli İnsan'' mertebesine ulaşamışlardır. Çok iyi birer tezgahtarsınız sayın yöneticiler. İyi satış yapıyorsunuz. Bu hareketinizle de o yere göğe sığdıramadığınız taraftarı da bir güzel sattınız. Hatta ayırdınız. Sezon başındaki bilet fiyatlarıyla zaten niyetinizi belli etmiştiniz. Artık alenileştirdiniz. Biz size rağmen takımımızı desteklemeye devam edeceğiz, seyircisiz bir maç öncesinde stadın etrafında toplanıp takımı karşılayanlarla ve maç sonrası Samandıra'da takıma destek verenlerle birlikte olacağız.. Siz kendi aranızda ''Dünya kulüpçülüğü'' oynamaya devam ededurun..
Edit: Anlatılan odur ki maç sırasında Yılmaz Vural açıklar veren defansına kızdıktan sonra topun kime gittiğini görür ve şu anlamlı cümleyi sarfeder;
Allah'tan Güiza'ya geldi..
28 Kasım 2009 Cumartesi
Call Of Duty Modern Warfare 2
Bu konudaki en nihai yazımı yazmaktayım. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki her güzel şey gibi bu da kısa sürdü. Oyun daha da uzatılabilir miydi bilmiyorum ama uzatılsa dahi bize ''kısacık sürdü'' dedirtecekti.
Bir önceki oyunda kalp masajı yapılırken bırakıtğım Price'ı bu defa kale gibi bir hapishanenin içinden kurtardım. Kurtarır kurtarmaz da yine paldür küldür görevlere üşüştük. Brezilya, Afganistan, Rusya, Amerika.. Dünya kazan biz kepçe Makarov denen karaktersizi kovaladık. Bir önceki oyunun sonunda olduğu gibi bu oyun da soru işaretleri ile bitiyor. Bu defa Soap'u ölmek üzere iken bıraktık. Muhtemeldir ki Modern Warfare 3 çıkınca o da karşımızda olacaktır. (Haftaya çıksa mesela??)
Son olarak, General Shepperd denen hain, şerefsizin önde gidenidir. Kendi silah arkadaşlarını öldürdükten sonra benzin döküp yakmıştır. Ekran başındaki ben, Shepperd'a gözü dönmüş vaziyette söverek sakinleşebilmişimdir. Sonunda ise bıçağı gözüne saplamak suretiyle intikamımı başka biri aracılığı ile olsa da almışımdır. Çoğunlukla mutlu, birazcık da acı bir sonla oyunu kapatmışımdır...
26 Kasım 2009 Perşembe
Hayırlı Bayramlar
Siz Bilmiyordunuz Federasyon Biliyordu!!!
Polat: Federasyon biliyordu, bizden gizledi
Şimdi ne desem bilmem ki? Sen takımının cezalı oyuncusunun hem de bir başka oyuncunun formasıyla sahaya çımasından haberdar olmuyorsun da olay patlak verip skandal ortaya çıkınca ''Federasyon biliyordu da bizden gizledi'' diyerek ''bize komplo kuruldu'' demeye getiriyorsun.. Vallahi ben bu açıklamaya ağzıyla gülene başka bir tarafımla gülerim..
Yanlış biliyorsunuz Sayın Polat. Size yanlış bilgi vermişler. Bu gibi durumlar bizim Basketbol Federasyonu'nu aşar. Olsa olsa ya Amerika yapmıştır ya da Aziz Yıldırım. Onların arkasında kim var? İsrail.. Evet sizin kadar komik olamıyorum kusura bakmayın.. Bana sorarsanız aptallar ancak böyle bir işi düzenler.. Sizce hangisi??
25 Kasım 2009 Çarşamba
ManU:0 Beşiktaş:1
Gecenin özeti şudur;
Senin her yerini öperim Rüştü!!
Fenerbahçe derbisinden sonra gidip İngiltere'de Manchester'ı yenmek kolay iş değil. Tebrik etmek lazım öncelikle. Çok iyi mücadele ettiler. Oyun olarak ortaya fazla bir şey koyamadı iki takım da. Top daha çok Machester'da göründü fakat atağa dönüştürmek istedikleri her paslaşmada gidip gidip duvara çarptılar. Son dakikalardaki kurtarışları olmasa maçın en iyileri Ferrari, çıkana kadar Toraman ve Üzülmez derdim ama Rüştü öyle iki top çıkardı ki belki de Beşiktaş'a Avrupa Ligi'nin kapılarını açtı..
Ferguson zaten ''bitmiş okeye dönen takım'' yerine çaylaklarla sahaya çıktı. Brown, Vidic, Anderson ve Park'ı bunların dışında tutmak gerekiyor tabi. Ellerinden bu kadarı geldi. 5 yıl önce de aynı durumda Kadıköy'e gelmişler, 3 yiyip gitmişlerdi. Formalite maçıydı. Elbette ki bu söylediğim Beşiktaş'ın galibiyetini küçültmez. Manchester açısından bakıyoruz olaya..
Tello'nun golü gecenin güzelliklerindendi. Her ne kadar Rafael'in göğüs falsosu golde etkili olsa da Krasiç'e taş çıkartacak bir goldü. Cska'nın kendi evinde Wolfsburg'u yenmesi hesapları biraz karıştıracak gibi görünüyor. Ki izlediğim Cska bu sezon en iyi Şampiyonlar Ligi performansını gösterdi. İnönü'deki maç kolay geçmeyecektir bu kesin..
Gecenin diğer sonuçlarında Bayern kendi evinde Maccabi Haifa'yı 1-0 mağlup etti. Juve de deplasmanda Bordeaux'ya 2-0 mağlup oldu. Cska Wolfsburg'u 2-1 ile geçerken Krasiç tek başına şov yaptı. Chelsea'de Anelka atmaya devam ediyor. Porto'yu deplasmanda 1-0 yendiler. Atletico Madrid, Apoel deplasmanından tek puan aldı. Real Zürich'i 1-0 ile geçerken Milan da sahasında Marsilya ile 1-1 berabere kaldı.
(Uefa Fantasy Football'da haftayı 25 puanla kapattık. Kimi takıma aldıysak ya yedek kaldı, ya sakatlandı.. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık..)
24 Kasım 2009 Salı
Şampiyonlar Ligi Sonuçlar
Fiorentina, Lyon'u tek golle devirip hafta sonundaki Parma mağlubiyetini unutturdu. Fiorentina 12 paunla lider.. Lyon ise 10 puanla grup ikincisi olmayı garantiledi. Grubun diğer maçında Liverpool, Debreceni deplasmanında tek golle kazandı. Avrupa Ligi'nde karşılaşmamak umuduyla demek lazım. Gecenin sürprizi yine Unirea'dan geldi. Deplasmanda Glasgow'a 4 çeken Romenler kendi evlerinde de Sevilla'yı 1-0'la geçtiler. Glasgow ise yine kayıplarda. Kendi evlerinde Stuttgart'a mağlup oldular. Alkmaar-Olympiacos ve Rubin- Dinamo maçları da gecenin golsüz maçlarıydı. Arsenal, Standart Liege'i 2-0'la geçerek turu garantiledi.
İnsan Değilsiniz!!
Messi yok, İbra yok, rakip zaten İtalyan takımı.. Son Bilbao maçında da çok iyi bir görüntü vermemişti Barça. Ortada geçecek olan ve sıkıcı bir maç bekliyordum açıkçası. Halt etmişim. Uykulu gözlerimin uykusunu kaçıracak derecede -her ne kadar tek taraflı olsa da- güzel bir maç oldu.
Barcelona adına o hep sözü edilen sistemin bir sorgulanışıydı bu maç. Oyuncular değişiyor, antrenörler değişiyor hatta futbol değişiyor ama Barcelona'nın o bilindik oyun düzeni her defasında kendini daha da geliştirerek karşımıza çıkıyor. Anlatılan gerçek hep budur. Sistemin işleyişinde de kilit oyuncular vardır. Bugünkü maç işte o kilit oyuncuların yokluğunda da düzenin işleyip işleyemeyeceği sorusunun cevabı niteliğindedir. Tüm izleyiciler de bu sorunun cevabını almıştır. İşin bir diğer tarafı Barça ilk yarı itibarı ile 2 gol atarken, bu iki gol de alt yapı oyuncularından gelmiştir. Bugünkü Barça'nın maça çıkan kadrosunda bile 7 tane alt yapı oyuncusu varken Fenerbahçe'nin kadrosunda 0(sıfır) alt yapı oyuncusu olması futbolun acı bir gerçeğidir.
İlk yarıyı izlerken tv'nin sadece sol tarafını görebildik. Sağ tarafa hücum eden Inter'in o tarafa herhangi bir hamlesini izleyemedik. Nasıl olsun ki? Şu takıma karşı sahaya ben çıksam, herhangi bir teşebbüste bulunmam, atarım bir masa-sandalye, alırım elime biramı, çerezimi oturur paşa paşa seyrederim. Tadını çıkarırım kısaca. Inter de öyle yaptı.. Yenilginin tadını çıkardı.
İkinci yarıda ise biraz daha rölantide bir takım gördük. Ee hafta sonu da El Clasico var. Fazla tepelemediler Inter'i. Inter ise bir ara hücum etmeye çalıştı fakat onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Interli oyuncular baktı ki olmuyor, hafta sonu için Real Madrid'e çalışmaya başladılar. Barçalılar'ı tekme, itme v.b hareketlerle yıldırmaya çalıştılar.
Rıdvan Dilmen'den geceye dair bombalar;
''Birinden şüpheleniyorsanız Barça'ya karşı orta sahada oynatın. İtiraf eder''
''İstediğin kadar istatistik verebilirsin İlker Ağabey. Barça topu Inter'e vermiyor''
Bu arada Barka ne yahu??
İşbu yazı maç bitmeden kaleme alınmıştır. Buna sebep tamamen Barcelona'dır. Bu yüzdendir ki maçın gidişatının bu minvalde olmaması ihtimal dahilinde değildir..
23 Kasım 2009 Pazartesi
Masanori Takahashi
"Günümüz insanının sahte idealler peşinde koşarak doğal benliğinden ve gerçek huzurdan uzaklaşmasını kabul edemiyorum. Çatışmalar, ruhi hayattan ayrı kalınmasından kaynaklanıyor. His, ruh, yardımlaşma, paylaşma.. İnsanlar ne kadar ilgisiz bu yüksek değerlere! Kendi tatminlerinden başka bir şey düşünmüyorlar. İçi boş ve geçici mutluluklarla kendilerini aldatıyorlar. Ne yazık ki bütün dünya gibi kendi vatandaşlarım da bu fırtınaya kapılmış durumda. Hayatlarını rekabet yönlendiriyor. Fakat herşeye rağmen insanların sonunda doğruyu bulacakları ümidiyle yaşıyorum ve eserlerimde bunu seslendirmeye çalışıyorum."
21 Kasım 2009 Cumartesi
Beşiktaş:3 Fenerbahçe:0
Bu Taksim'de izlediğimiz ikinci Beşiktaş maçı. İkincisinden de mağlubiyetle ayrılıdık mekandan. Bundan sonra istikamet ya Çapa ya da herhangi bir yer. Ama Taksim değil..
İbrahim Üzülmez'le başlamak gerekiyor bu maçı yazmak için.. Bir zamanların ''Orta yapabilsem Real Madrid'de oynarım'' diyen adamı, bu akşamın en etkili ortalarını açtı. Görünen o ki öğrenmiş geç de olsa. Bunca yıldır maç izlerim bu adamın oynadığı maçlardan bir Barcelona, iki deplasmanda Galatasaray'ı yendikleri maç, üçüncüsü de bu akşamki maç.. İyi oynadı, güzel de asist yaptı.. Fink, attığı gol sırasında kaleye şut yerine güdümlü füze attı. Çünkü biz topun nasıl girdiğini göremedik....
Hani Rıdvan Dilmen bazen söyler ya ''Maça çıkmadan birer puana razı mısınız deseler hemen kabul ederlerdi'' şeklinde. Daum maça çıkmadan beraberliğe razı olduğunu her halinden belli etmiş. Bir takımın iki liberosunun ikisi de defansının iki adım önünde top çevirir mi yahu? Cristian da Emre de ileri çıkmama konusunda sanki uyarılmış gibiydiler. Nadir olarak çıktılar, çıktıklarında da Fenerbahçe maçın en net pozisyonlarını yakaladı. Gole kadar da sahanın hakimiydi. İkinci yarının hemen başında Emre'nin sakatlanıp çıkması ve onun ardından da golün gelmesi Fenerbahçe adına maçın bittiği andı. İyi kapanan bir Beşiktaş'a karşı ileriye Emre'nin zorlamalarıyla çıkan Fenerbahçe Emresiz tam anlamıyla şartelleri indirdi. Takımda Göhan, Mehmet Topuz, Cristian(Hiç istemeyerek söylüyor olsam da) ve büyük maçların oyuncusu Roberto Carlos iyilerdendi. Alex, frikiği direkten dönmeyip biraz alttan kaleye girse yine maçın adamı olurdu. Top direkten döndü ve Alex yine büyük maçın küçük oyuncusu geyiklerine konu oldu.. Kazım her zamanki gibi bünyemizdeki fıtık riskini iki katına yükseltti..
Beşiktaş maçının Galatasaray maçından farkı orta sahadaydı. O maçta orta sahası daha yumuşak olan rakibe karşı Fenerbahçe istediği üstünlüğü kurabilmişti. Bu maçta ise Fink ve Ernst Alex ve Kazım'ı tam anlamıyla etkisizleştirdi. Bunda Ferrari ve Sivok'un payını da vermek gerekiyor. Golden sonra çok daha iyi bildikleri işi yaptılar. Kontra beklediler ve buldular da..
Maçın hakeminin bariz bir hatası var mıydı? Bana göre ilk yarıda Gökhan'ın düşürüldüğü pozisyon penaltıydı. Diğer ufak tefek hataları saymak yersiz. Her maç olabilen şeyler. Kazım'ın atıldığı olayda ise tamamen haklıydı. Kazım, o bilinen küfrü her maçta ediyor, bazı hakemlerin gözleri görmüyor, kulakları duymuyor veya geçiştiriyorlar. Ama deplasmanda hem de Beşiktaş deplasmanında yaparsan şak diye yersin kırmızıyı.. Golden sonra Kazım'ı oyunda tutup Mehmet Topuz'u oyundan alan Daum da Kazım kadar suçludur bu olayda..
19 Kasım 2009 Perşembe
Temiz Eller
İş hayatının da bu yönü kötü be arkadaş. Gündemi hep 12 saat geriden takip ediyorsun. Akşam gelip haberlere bakacaksın da, ilginç birşeyler bulacaksın da gelip bloğa hakkında iki satır çiziktireceksin. Hayır tam yazmaya karar veriyorum, kafamda cümleler kuruyorum, bir de bakıyorum yüzlerce blogda hemen hemen aynı şeyler yazılmış... Ondan sonra blog niye güncellenmiyor? Nasıl güncellensin? Ben yazmaya karar verdiğimde haber neredeyse, bayat haber kategorisinde sayılıyor.. Neyse biz bildiğimiz yoldan gidelim...
Ulen nerede Arsenal'deyken sol çaprazdan girip uzak kale direğine plaseler gönderen Henry, nerede şimdi sol taraftan sağ tarafa eliyle asistler yapan Henry... Profosyonellik çıktı, mertlik bozuldu.. Maçtan sonra ''ben hakem değilim'' gibisinden birşeyler zırvalamış. Olma zaten..
Gözümde 2002'deki Rivaldo'dan farksızsın koçum.. Uefa Başkanı da Fransız, bir tarafınızı yaya yaya gidersiniz artık Güney Afrika'ya. Hemen hemen öz topraklarınız sayılır. Bence kalın orada takım olarak.. (İlk defa ırkçılığa dokunduruyorum farkındaysanız..) Ha bir de Yunanistan'la aynı gruba düşerseniz çok iyi olur. Muhtemeldir ki Fransız halkının büyük çoğunluğu sahadaki oynanan oyundan fıtık olur, alacağınız beddualar size bir ömür yeter...
Çok kızgınım sevgili okuyucular çok.. Sahada gasp edilen bir emek gördüm mü şarteller atıyor işte.. 99 finalinde de böyle olmuştu, 2006'da Denizli'de de.. Baraj maçlarındaki en hüzünlü görüntü zannediyorum ki Damien Duff'ın maç sonu görüntüleriydi... Bu futbola bir temiz eller operasyonu şart olmuştur.
17 Kasım 2009 Salı
Askerlik Şubesi Dialogları
N.A: Nöbetçi Asker
B: Ben
B: Askerlik burada başlar değil mi tertip?
N.A: Aynen öyle
B: Şafak kaç tertip?
N.A: Şafağının ben taa .......!!!
B: Belli.. Baya karanlık...
(Bu sırada askerlikten hayat boyu yırttığımı ona söyleseydim muhtemelen beni oracıkta öldürürdü.)
Bekleme salonundaki asker bağırarak;
Arkadaşlar yerli yedek subay adayı var mı? Yerli var mı yerli? Yerliler yukarı çıksın...
Asker adaylarından biri;
Biz yabancı mıyız?.. O an bekleme salonundaki herkes birbirine bakar sağlam bir kahkaha atar.
Yer yine bekleme salonu. Adını hatırlayamadığım bir müzik kanalı açık. Alt yazılarda memleketimin abazan gençliğinin ''ilşiki ilişki ilişki'' şeklindeki haykırışlarını içeren mesajlar geçmektedir. Dikkatimi çekenler,
* Edirne'den tırı vırı.. Güzel ve bakımlı bayanlar beni arasın. Yalnız ilk şartım, hattı Turkcell olsun!!! (İlişkiye daha başlamadan kontör kotası koymuş arkadaş..)
* Bilmem nerden bilmem ne. 22 yaşındayım. Askerliğimi yaptım. Mavi gözlü ve buğday tenliyim. Maddi, manevi her türlü destek veririm.(hem böyle bir tip tarif edeceksin, hem de bu durumlara düşeceksin. Bir yanlışlık var ama..)
16 Kasım 2009 Pazartesi
Modern Warfare 2
Helal olsun diyorum. İnfinity Ward yapımcılarını da ülkemizdeki siyaset ve spor adamlarına benzetmişiz. ''Kaçamak cevap'' diye ben buna derim işte. Adamlar Fenerbahçe-Galatasaray maçını direkt 1-1'e bağlamışlar. Goller Alex ve Lincoln'den.. Lincoln gideli çok oldu ama onu da oyunun hazırlandığı tarih itibarı ile değerlendirmek lazım.. Evet meraktan kuduruyorum...
El Santo
Bazı iş bilmezler yüzünden futbola neredeyse ara dönem kadar tatil verdik ama hayat acı gerçeklerini yüzümüze vurmaya hiç ara vermiyor. Depresyona girip kendini trenin önüne atan Enke'den sonra bir dönem Gaziantepspor ve Ankaraspor'da da oynayan De Nigris hayata veda etti. Ankaraspor'da oynarken kulüp doktorunun uyarısı ile kalp rahatsızlığı fark edilmiş ve bunun üzerine de sözleşmesi feshedilmiş. O da çekmiş gitmiş Larissa'ya. Ekmek parası ne yaparsın? Belki zorlamasa hayatta kalabilirdi ama ömrünün geri kalanını nasıl idame ettirecekti orası da bir soru işareti.
Hayat bu işte. Kalp rahatsızlığı bunun adı, şakaya gelmiyor. İhmalkarlığa hiç gelmiyor. Yaşamayan da bilmez bu mereti. Koşamazsın, az biraz zorlasan yığılıverirsin bir kenara, halı sahaya maça gidersin 5. dakikada dilin bir karış dışarı fırlar.. Arkadaşların Allah ne verdiyse koştururken sen de onlara ayak uydurmaya çalışırsın ama nafile.. Beceremezsin.. Beyin emreder ama ayaklar gitmez. Çünkü kalp izin vermez.
De Nigris futbolu ve koşmayı çok sevmişti belki de. Belki de meşin yuvarlağın cazibesi, hemen köşe başında bekleyen tehlikeyi gözardı etmişti. Velhasıl De Nigris sessiz, sedasız hem futboldan hem de hayattan koptu. Akşam akşam da bana hayatın en acı gerçeğini bir kez daha hatırlattı..
Futbol bu aralar hakikaten hiç tat vermiyor...
15 Kasım 2009 Pazar
Hans Zimmer
Daha oyunu oynamadan müziklerini dinlemek biraz tuhaf olacak. Ama bu kadar muhteşem müziklerin eşliğinde oyunun da muhteşem olacağını tahmin etmek zor değil. Zaten bu Hans Zimmer insan filan değil. Ne olduğunu bilmiyorum ama insan olmadığını biliyorum. Kendisinin işin içinde olduğu kötü bir üretime bugüne kadar rastlamadım. Müziklerini yaptığı filmlere hayat veriyordu bugüne kadar artık oyunlara da el atmış. Gerçi bu son dönem fps oyunlarına ''oyun'' demek ne kadar doğru o da tartışılır. Adamlar bildiğin film yapıyor yahu. Hele Call Of Duty 4:Modern Warfare'in sonunda Cpt. Price'a kalp masajı yapıldığı sahne hala gözümün önünde. Adam öldü mü kaldı mı bu oyunda belli olacak. Okuduğum kadarıyla oyunun isminin Modern Warfare 2 olmasının sebebi de Warfare 1'in devamı niteliğinde olması. Önceki oyunda her boka balıklama atlayan Soap Mactavish(bizim yönlendirdiğimiz adam) bu oyunda yüzbaşı rütbesinde. Bu defa onun yanında sağa sola koşturacağız.
Pc için 24 Kasım'da piyasada olacağı söyleniyor. Diğer konsoller için şu an piyasada. Mecburen bekleyeceğiz. Ehh biraz da sağlam bir pc edinmek gerekiyor haliyle. Ayrıca Call Of Duty'i ilk çıktığından beri oynayan bendeniz için yazarın peşin hükmü: ''Senin askerliğin bitmez''
12 Kasım 2009 Perşembe
Süper Baba
Robert Enke'nin intiharı üzerine çok yazıldı, çizildi. Futbolun söze gerek bırakmayacak kadar hazin sonunun en son örneğiydi. Şu resmi görene kadar da tek kelime etmemiştim. Ama gördükten sonra.. Ne söylenebilir ki? Nasıl açıklayabiliriz ki? Bir babanın en değerlisini kaybettikten sonra onun yanına gitme isteğine kim ne diyebilir ki?
Keşke şu İstanbulspor maçını hiç yaşamamış olsaydın.. Çünkü o gün seni alkışlarla alaya alanlar bugün ölümünden sonra suçluluk hissediyorlar.. Hayat çok garip..
Beşiktaş Fenerbahçe'yi Yener!!
Beşiktaş Fenerbahçe'yi yener mi bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da Adnan Polat kadar temsil ettiği kulübü düşünen başka bir başkan tipinin olmadığıdır. Yahu adam bildiğim yararcı hadi biraz entel takılayım tam bir pragmatik. Biraz da tarz meselesi tabi. Bu adamın tarzı bu. Her derbi maç öncesi ve sonrasında bu tip açıklamalar yapmakta kendisi. Başkanlığının hiçbir döneminde Aziz Yıldırım'ın bu tip bir açıklamasını duymamışızdır. Duymayız da. Bu da bir tarz diğeri de.
Kızmayınız sevgili Fenebahçeliler. İş, kişisel ve kurumsal yarar sağlamaya geldiği noktada hepimiz birer Adnan Polat oluruz. Geçtiğimiz haftalarda oynanan ve Galatasaray'ın Beşiktaş'ı 3-0 mağlup ettiği karşılaşmada Galatasaray'ı desteklemiştim deli gibi. Neden mi? Hesabı yanımızdaki Beşiktaşlı arkadaşa kitlemek için. Taraftarlık, romantizm bir yere kadar yani. Adnan Polat ile benim tek farkım benim içtiğim nargile çapında Galatasaray'ı desteklemem, onun ise şampiyonluk kupası çapında Beşiktaş'ı desteklemesi. Olay tamamen bundan ibarettir. Geçtiğimiz sezon oynanan olaylı Galatasaray-Fenerbahçe maçı sonrasında da ''İki takımın da şampiyonluk yolunu kestiler'' gibisinden bir şeyler söylemişti. O an işine öyle gelmişti çünkü.
Daha geçmişe gittiğimizde de ''Şampiyonluk bizim kupa sizin'' şeklinde voltrana bile taş çıkartacak birliktelikler sergilemiştir Adnan Polat(Hatırlayınız Yıldırım Demirören ile birlikte). Bir gün gazeteleri açtığımda Fortuna Düsseldorf Alemannia Aachen'i yener şeklinde bir Adnan Polat açıklaması duyarsam hiç şaşırmayacağım. Neden böyle söyledim ben de bilmiyorum ama Galatasaray'ın yararına olursa der arkadaş! Hatta ligin ilerleyen haftalarında Beşiktaş ve Fenerbahçe şampiyonluk yolunda karşılaşsa Fenerbahçe'yi bile destekleme ihtimali var.
Antu.com, ''El matkabıyla duvar delmeye bayılıyorlar'' yazmış. Bizim bu tip konularda daha başka bir atasözümüz var ama neyse yeri değil..
9 Kasım 2009 Pazartesi
10 Kasım
''Beni hatırlayınız.''
Mustafa Kemal Atatürk
Biz seni yanlış anladık.. Yılın her 10 Kasım'ında sadece Anıtkabir'e gidip karşına çıkmayı ve okullarda hüzünlü şiirler eşliğinde seni anmayı kastetmemiştin elbette. Gelecek nesillerin seni sadece bir güne sığdırıp gerisini hiçlemesi aklına bile gelmemişti belki de. Biz seni çok yanlış anladık. Ya da öyle işlendi kafamıza.
Tarih 10 Kasım. Her yerde anma törenleri. Ama o da ne?? Bir yerlerden alkış sesi yükseliyor. ''Yahu durun bu anma töreni, bayram değil'' diyerek koşuşturan da bir öğretmen. Yanında da ''bugün tatil mi?'' diyen geleceğin nesilleri.. Diyeceğim odur ki biz seni anmayı bile beceremiyoruz.. Daha bunu bile anlatamamışız. Kaldı ki senin fikirlerin, kurduğun Cumhuriyet'in temel ilkeleri, muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefini anlayabilmek, anlatabilmek....
Hele şu sıralar eminim ki yukarılardan bir yerlerden kurduğun memleketin kimlerin elinde ne halllere düştüğünü görüp kahroluyorsundur. Senden sonra 71 yıldır derin bir uykuya dalan bu milleti için sızlayarak izliyorsundur. Aslına bakarsan sen öldün, asılanlar dirildi bu memlekette...
8 Kasım 2009 Pazar
Laz Fıkraları Part 1231293
Laz fıkrası nasıl olur? İşte böyle olur... Hayatımda bu tip bir maçı taş çatlasa bir kaç kez izlemişimdir. Bir maç düşünün ki ev sahibi tonla pozisyona girip beceriksizce atamıyor ve misafir takım atağa bile kalkamazken orta sahada kaptığı bir top sonucu uzaktan atılan kaliteli bir şutla maçı koparıyor. Burada tabi Beşiktaş'ın kedi yutmuş kalecisine de ayrı bir paragraf açmak gerekiyor.
Son yıllarda izlediğim en iyi kaleci performansıydı hiç kuşkusuz. Ki bu kaleci hiçbir dönemde Beşiktaş camiasına güven verebilmiş bir isim değil. Rüştü oynadığı zamanlarda da genellikle yedek. Ve Trabzonspor gibi bana göre sezonun tek ve zor deplasmanında(Anadolu takımları arasında) takımını kurtaran isim oluyor. Beşiktaş'ta şu oyuncu iyiydi diyebileceğimiz bir tane oyuncu yoktu. Golü atan Ernst dahil.. (Gol muhteşemdi o ayrı)Hıncal Uluç'un bir lafı vardır ya kalecileri değiştirin bu maçın skoru tam tersi olurdu şeklinde. Bence bu maçta kalecileri değiştirmiş olsalar muhtemel sonuç tam tersi değil 4-1 ya da 5-1 falan olurdu. Ehh kazanan bir takımın da en iyi oyuncusu kalecisi ise geriye pek de söylenecek bir şey kalmıyor.
Trabzonspor için söyleyebileceğim tek şey şanssızlık. Ya da beceri eksikliği. Zaten istatistiklerde 6'da 1 atan forvetlere sahipseniz buna pek şaşırmamak gerekiyor. Yine onlarca pozisyona girdiler, yine topu 7 küsür metrelik kaleden içeri dürtemediler. Sonrasında sanki yenilgiyi bekliyorlarmış gibi tribünlerden yükselen yuhalamalar ve yönetime tepkiler. Onca tepkiden sonra Colman son dakikalarda girdiği pozisyonu gole çevirse nasıl sevinecekti bu seyirci çok merak ediyorum. Ya da Colman'a da mı tepki göstereceklerdi? Zaten önde götürdüğü maç içerisinde sahaya girip rakip futbolcudan makas alarak hükmen mağlubiyete sebep olan bir seyirci profilinden bahsediyoruz. Ne yapsalar yeridir... Sadece onlar değil memleket futbolunun tüm tribünleri bu halde. Bugün profesör denilen Alex bir Az Alkmaar maçında ıslıklanmıştı hatırlarsanız. O bile bu tepkiye maruz kalmışsa geçiniz bu memlketteki tribün desteği had safhada masallarını..
(An itibarı ile Real Madrid Atletico önünde 3-0 önde iken bir anda durum 3-2 oldu. Atletico defansının evlere şenlik hali sonrasında Real 3-0'ı buldu ama Forlan ve Agüero maçı yeniden başlattı.. )
5 Kasım 2009 Perşembe
Fenerbahçe:3 Steaua Bükreş:1
Maç Fenerbahçe adına klasikleşen bir görüntü içerisindeydi. Yine 1-0 öne geçildi, yine üzerine yatmaya çalışıldı, yine yatılamadı. Bu defaki şansımız rakibin, golü ilk yarı bitmeden atmasıydı. Eğer ki gol ilerki dakikalarda gelse Fenerbahçe muhtemelen yine üzerine yatmaya çalışıp da beceremediği bir maçtan puan kaybıyla ayrılacaktı.
Nedenini gerçekten anlamıyorum. Bir takım bu kadar yüksek tempoyla başlayıp golü bulduktan sonra neden geri çekilir? Neden kontrol tamamen rakibe bırakılır? Ki o dadiklarda rakibin en az 2 net pozisyonu var. Açıkça görülen şu ki bu takım savunma yapamıyor. Ya da şöyle desek daha doğru olur belki. Bu takım ''takım olarak savunmayı'' beceremiyor. Rakibin attığı golde Bilica kadar Gökhan Gönül de hatalıdır. Gökhan Gönül'ün geldiğinden beri bu kadar etkisiz kaldığı başka bir maç hatırlamıyorum ben. E o kadar da olur demek lazım. 3 senedir yüz küsür metrelik bir koridorda git-gel kolay değil...
Orta sahada Mehmet Topuz rakibe baskıda oldukça başarılıydı fakat kullandığı toplar felaketti. Santos ise tam tersi savunma olarak hiç yokken attığı golde ve kullandığı toplarda oldukça iyiydi. Kazım her zamanki gibi ofsayt ve hücum faul rekoru kırdı. Cristian.... Ulen sana geldiğinden beri en büyük hakaretimi gerçekleştiriyorum. Ve diyorum ki bizim Tahsin senden daha iyi şut atar.. Ya da iki adım yanındaki adamdan şut atmayı öğren.. Emre çıkana kadar çok iyiydi. Yerine giren Özer top ayağına geldiğinde onu hiç aratmadı. Sahanın en iyisi diyebileceğim oyuncu Lugano idi. Bilica'nın yedirdiği golün aynısını atması ise futbolun ve Alex'in güzelliğiydi..
Ve elbette 6 Kasım'ın ilk anlarını yaşadığımız şu dakikalarda bu galibiyet oldukça keyifliydi. Hepinizin 6 Kasım'ını kutlar mutluluklar dilerim. Selametle..
Peşinen Edit: Tahsin 10 maçta 107 gol yiyen takımın orta sahadaki en başarılı isimlerinden biridir. Attığı şutları rakip kale yerine kenarda oturan hocasının kafasına isabet ettirmesiyle ünlüdür. Sırtı hocasına dönükken attığı şutlarda bunu başarabilmektedir. Bir süre sonra o dahil tüm takımın şut atması yasaklanmıştır. Fink hariç.. At Fink'e...
1 Kasım 2009 Pazar
Stalin'in Hitler'den farkı
''01.11.1961 Tarihte Bugün
Sovyetler Birliği Komünist Partisi 25. Kongresi'nde geçmişteki hataları nedeniyle suçlanan Josef Stalin'in naaşını Moskova Kızıl Meydan'daki mozoleden çıkardı''
Haksız da değillermiş. Nedenini açıklayayım;
Yıl 1945. Sovyetler, Almanları Rusya'dan püskürtmüş ve hızla Berlin'e doğru ilerlemektedirler. Nazi Almanyası ise hem doğu cephesinde hem de batı cephesinde müttefiklere karşı savaş vermektedir. Doğu cephesinde Almanlar Polonya sınırının gerisine çekilmiş ve Polonya-Rusya sınırını mayınlarla donatmıştır. İlerlemek Ruslar adına imkansızdır. Stalin bu durum karşısında tanklarının heba olmasını göze alamaz. Çünkü ordusunun en değerli parçaları ve savaşı kazandıracak yegane varlığı T34 tanklarıdır. Ve bu noktada mayınsavar olarak kullanılmasını emrettiği şey şudur;
Ülkesindeki siyasi yasaklılar, muhalifler, istenmeyenler... Hepsi tankların önüne geçmiş ve mayınlı arazilere doğru ilerlemişlerdir. Sonuç olarak insanlar paramparça olarak mayınları temizlerken tankların ilerlemesi için yol açmışlardır.
Nerede okumuştum bilmiyorum ama hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle bir şeydi.
''Hitler ile Stalin arasındaki tek fark Stalin'in biraz daha sanatçı bir ruha sahip olmasıdır. Hitler öldürdüklerini sabun yaparken, Stalin öldürdükleriyle Sibirya'daki heykellerin içini doldurmuştur''
Pes 2010
Türkçe'ye ''gut difendink, vot a şıtrayk, men bihaynd bol, hedaaaaa '' tümcelerini kazandıran Konami yine muhteşem bir oyunla geliyor(muş). Oyunla alakalı şu an için hiçbir şey okumadım. Görüntülerine dahi bakmadım. Tek bildiğim oyunu aldığımız mekandaki elemanın ''Valla Pes 2009 bunun yanında çizgi film gibi kalır'' sözüdür. Eğer ki bizim emektar ekran kartı bu oyunu da kaldırırsa zaten kendisini malulen emekli etmeyi düşünüyorum. Çok kahrımı çekti gariban. Yükle-sil, yükle-sil nereye kadar değil mi ama? Velhasıl bu sene içinde beklediğim iki oyundan biri bir kaç güne elime geçmiş olacak.(Diğeri elbette ki bitmek tükenmek bilmez bir görev çağrısı olan Call Of Duty) Yükledikten sonra oynayabilirsek gene birşeyler çiziktiririz nacizhane.
Edit: Ve ekran kartı bu oyuna karşı da büyük bir zafer elde etti. Büyüksün gözüm... Aslında iki açıdan bakmak lazım oyuna. İlk olarak Pes 09 ile benzerliklerinden bahsetmek gerekiyor. Grafikler, stadyumlar hemen hemen aynı. Ara yüz muhteşem olmuş. Spikerin maşaallahı var, herhalde Pes 25 çıksa yine bu spiker anlatacak maçları.. Şampiyonlar Ligi'nde turnuva maçları oynanabilirken, Avrupa Ligi için bu yok. Ya da ben göremedim. İyice bir deşmek lazım. Ayrıca Türkiye'den Sivasspor da oyunda bulunmakta. Bülent Uygun şunu gördü ya ağlıyordur muhtemelen..
Bir diğer husus ise oynanabilirlik ile alakalı. Eski Pes oyunlarında bir çoğumuzun yaptığı gibi topu süratli bir oyuncuya verip yaldır yaldır rakip kaleye gitmek bu oyunda tarih olmuş. Messi ve Fernando Torres oyunun ara yüzünde kullanıldığından olsa gerek fırtına gibiler fakat bu özelliğin kaldırılması nedeniyle eskisi gibi rakip yarı alanı yırtamıyorlar. C.Ronaldo, Messi, Joe Cole, Adriano v.s.. Bu isimlerin tek başına etkisiz kaldığını görenler ''ulen Japonlar da futboldan bu kadar anlar'' diyebilirler ama en nihayetinde onlar da futbolun bir takım oyunu olduğunu idrak edebilmişler ve oyunu da buna göre dizayn etmişler. Artık sürekli pas yaparak rakip kaleye yaklaşmak ve ara paslarla gol aramak moda olacak. Şimdiden kapışacağım arkadaşlara selam ederim. Oyunun en baba adamı hiç kuşkusuz Steven Gerrard'dır..
Eğer ki Tsk beklenmedik bir anda golü doksana takmazsa bu iki oyunu da oynar öyle giderim vatanı savunmaya. Ayrıca Dünya Kupası'na kadar tezkere elimde olmalı... Nasıl olacaksa artık? Tsk bana yardımcı ol!!!
31 Ekim 2009 Cumartesi
Ender Gelişen Osasuna Atakları
Futbolun en acı kuralı bu defa Barcelona'yı kurban seçti. Osasuna deplasmanında +91'e 0-1 önde girdikleri, son dakikalar içinde net 3 gol pozisyonuna girip atamadıkları maçta Barça son dakikada yediği golle 1-1 berabere kaldı.
İşin en acı tarafı ise o kadar pozisyona girip atamayan Barça'nın yediği golü rakibin değil kendi defans oyuncusu Pique'nin atmasıydı. Golün gelişiminde Marquez'in Servet Çetinvari bir biçimde topla adam arasına girmek isterken topu kaptırmasının rolü büyüktü. Topu kapan Osasunalı oyuncunun ortasında Pique forvetteki arkadaşlarına ''gol öyle atılmaz böyle atılır'' diyerek topu kendi kalesine gönderdi... (bkz: çanlar kimin için çalıyor)
Acun Ilıcalı Var mısın Yok musun adlı programında Bruce Willis'i konuk ederek olayı farklı bir boyuta taşımıştır artık. Bunun bir sonraki adımı Obama'nın Var mısın Yok musun'a katılarak kutu açtırmasıdır. Global kriz yarışmadaki kutu açan elemanların insan üstü mantık yürütmeleriyle aşılabilecektir...
25 Ekim 2009 Pazar
Fenerbahçe:3 Galatasaray:1
Geçen seneki maçta olaylar saha içinde başlayıp inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Bu maçta daha başlamadan olaylar cereyan etti. Ulen ne zorun var önünde ilerleyen adamı itiyorsun? Arda da bir ayrı alem. Olayın üzerinden dakikalar geçmiş, Cristian'a ''o...... çocuğu'' diyerekten söve söve geliyor.. Ortam bir anda karıştı, sadece Aydın Yılmaz'ın yerlere savrulduğunu gördüm. Adamı çuval gibi attılar bir kenara.(Zannedersem Kazım'dı)
Maç adına yakışır bir mücadele barındırdı ama iyi bir maç mıydı derseniz hayır derim. Fenerbahçe çok mücadeleci bir orta sahayla maça çıktı. Çok koştu, çok top kaybetti ama Galatasaray da bu topları iyi değerlendiremedi. Girdikleri en net gol pozisyonu maçın sonlarına doğru Aydın Yılmaz'ın pozisyonuydu. R. Carlos ve Vederson Keita'yı, Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz da Arda'yı etkisizleştirdi. Carlos'un Keita karşısında çok yetersiz kalacağı konuşuluyordu ama maç içinde gördük ki yetersiz kalan Keita oldu. Sonunda baktı ki olmuyor çaktı kroşeyi. Kırmızı karttan sonra da maç tamamen Fenerbahçe'nin oldu. Zaten bu Kadıköy'deki Galatasaray maçlarında Galatasaraylı futbolcular anlamlandıramadığım şekilde stresli oluyorlar. Herkes bir sövme-sayma halinde. Arda söver, Hakan Balta ''akıllı ol a... korum'' der, Elano Ayhan'a fuck off der.. Keita futbolu boksla karıştırır v.s v.s..
Maçtan önce iki takımın da en büyük problemi defanslarıydı. Daha az hata yapan kazandı. Servet ve Gökhan Zan'a rakip forvetle birlikte orta sahadan bir oyuncu daha pres yaptığında mutlaka topu kaybettiler ve gol pozisyonuna sebep oldular. Fenerbahçe adına tek eksi nokta Kazım'ın forvet oynamasıydı. Kendisi rakip stoperlere adeta ''savunma oyuncusu nasıl olur'' dersi verdi. Her topta hücum faul yaptı.(ki hakem sırf yaptığı hücum fauller yüzünden faul olmayan bir pozisyonda faul verdi) Attığı şutlarla kaç tane karganın canına kıydı bilinmez. Bu adama Daum nasıl dayandı 70 dakika ben anlayamadım..
Maç 2-1'e geldiğinde ibre o kadar Galatasaray'a dönmüştü ki izlediğim mekandaki herkes maçın yeniden başladığını düşünüyordu. O anda Fenerbahçe'nin imdadına Keita yetişti. Faulde o hareketi yapmasa hem Carlos sarı kart görecek, hem de rakibini oyundan düşürecekti. Fenerbahçeli oyuncuların yapamadığını Keita yaptı. Güiza kaldığı yerden devam etti, kale önünden topu dışarı attı. Aydın Yılmaz'ın son dakikalardaki pozisyonu gol olsa muhtemelen şu anda tefe konuluyor olurdu. Ve maçın son anlarında topuğuyla(rakibin de müdahelesiyle) skoru belirledi. Zaten bir takım Güiza'dan hem de topukla gol yiyorsa o maç çoktan bitmiş demektir..
Rijkaard'ın tercihleri maçın gidişatına direkt etki etti. Elano ve Arda beklenmedik şekilde etkisiz kalınca herkesin gözü Kewell'a döndü. Maça girdiğinde de kendini belli etti. Sahasında bekleyen Fenerbahçe artık hiç çıkamadı. Keita'nın kırmızı kartı olmasa Kewell bu maçı tek başına çevirebilirdi. İlk on bir başlasa bu maç böyle mi giderdi? Bence çok farklı olurdu.
Hakem için ortada bir maçtı. Benim gördüğüm kadarıyla penaltı pozisyonunda haklıydı. Kazım'a yanlış bir faul ve Güiza'ya yanlış bir ofsayt verdi. Keita'nın kartı ise hiç tartışılmazdı. Seyirci için de bir şeyler söylemek lazım. Maç başlamadan hakemin kafasını yarıyorsunuz, muhtemeldir ki saha bir kaç maç kapanacak. Sonrasında da 1-0 öndeyken ne diya sahaya yabancı madde atarsınız? Suçu iyice katmerlersiniz?
22 Ekim 2009 Perşembe
Steaua Bükreş:0 - Fenerbahçe:1
Türk televizyonculuk tarihinde bu maçla birlikte bir ilk yaşandı ve platformlar arası savaş çıktı. Maçın ağlamaklı ve papağan huylu spikeri sürekli olarak, '' telif haklarını hiçe sayarak bu maçı yayınlayan diğer dijital platform hakkında gerekli hukuki işlemler yapılacaktır. Yayınlamasana lan maçımızı böhü böhü böhü'' şeklinde veryansın ederek, hem bizi dumurlara sevk etmiş, hem maç zevkimizin içine itina ile etmiş, yayıncılık konusunda da level atlamıştır.
İşin garibi kendini spiker zanneden bu arkadaş sürekli olarak usulsüzlüklerden dem vururken, yukarıda da göreceğiniz üzere Tnt'nin web sitesinde maçın Digitürk üzerinden de yayınlanacağı açıklanıyor. D-smart böylece yılın golünü kendi kalesine atıyor. Kaldı ki sürekli olarak haktan, hukuktan bahseden bu yayın katilleri, sene başından beri yaptıkları usulsüzlükler ve maç yayınlarının içine etmeleri ile çoktan sağlam bir tazminat davasını hak etmişti. Spikerin her anonsundan sonra benim içimdeki Digitürk aşkı daha bir depreşti. Ahh dedim şimdi evimde bir Digitürk olmalıydı ve ben de bu zevke ortak olmalıydım. Bana sorarsanız bu işte usulsüzlük yok, iş bilmezlik ve beceriksizlik var. Zaten D-smart'ı D-smar't şeklinde yazanlardan ne yayıncılık ne de beceri beklememek lazım..
E tabi maç boyunca ekranın üzerine binen logolardan ve altyazılardan hatta üst yazılardan da bahsetmek gerek. Ulan yuhh artık.. Uefa, Şampiyonlar Ligi yayın hakları konusunda bu kadar titiz davranırken Kupa-2'nin yayın haklarını nasıl bu hale sokabiliyor anlamıyorum. Ulen adamlar bildiğimiz sidik yarışına çevirdiler olayı. Önce koskoca bir logo(Ki bunun yüzünden golü bile zor gördük), sonra altyazı o da yetmedi üstyazı. Yahu senin bilmem kimle problemin varsa ben bunu maç içinde yüzlerce kez dinlemek zorunda mıyım? Kaldı ki ben bu maçı normal antende izledim. Digitürk, D-smart v.s ile hiç alakam yok. Kendi aranızdaki savaştan bana ne? Bu mudur sizin izleyiciye bakış açınız? Spikerlerinizle, yayıncılık anlayışınızla ve izleyiciye bakışınızla tam bir felaketsiniz. Hem de bu ülke futbolunun başına gelen en büyük felaket.. Bambaşkaymışsınız...
Artık bir klasik haline gelen ''Her Avrupa Kupası maçı sonrası D-smart'a giydirme'' seansını da geçtikten sonra maça gelirsek, aslında sene başından beri bas bas bağırdığımız olay buydu. Sene başından beri Fenerbahçe oyunun kontrolünü elinde tutmayıp rakibe veriyordu. Bu maç tam tersi orta sahada sürekli pas yaparak maçın temposunu kendisi ayarladı. Emre ve Özerli orta saha pas yapma konusunda tam bir uzman. Aslında önlerinde iyi bir forvet olsa maç daha farklı bitebilirdi. Tek şanssızlıkları önlerinde Kazım'ın oynamasıydı. Ki Kazım'ın orjini forvet olmasına rağmen... Bu milletin Özer Özer diye kendini yırtmasının nedenini umuyorum ki Herr Daum da anlamıştır. Fenerbahçe'nin son zamanlarda attığı en organize, en muhteşem golün hazırlayıcısı Emre ve Özer'di. Bir de Alex faktörü var tabi. O takıma girince çoğu zaman Özer kendini yedekte buluyor. O zaman da bahsettiğimiz oyun kontrolü buhar oluyor.. Tek maçla karar vermek çok acele bir davranış olacak belki ama bir kaç sene sonrasının Alex'i hali hazırda takımda...
Golden sonra ne olduysa oldu bir ara Steaua bastırıp pozisyonlar yakaladı, maçın temposu rakibin eline geçmişken Daum dahiyane!! bir kararla Özer'i oyundan çıkardı. Eğer hafta sonu oynatma amaçlı olarak çıkarmışsa eyvallah ama öyle değilse???.. Emre ve Özer'in dışında Mehmet Topuz, Gökhan Gönül, bir kaç pozisyonda Volkan günün iyilerindendi. Şu Cristian'a hala bir anlam yükleyememiş bulunmaktayım. Kusuruma bakmayınız.
Edit: Resim artemiofranchi.blogspot.com'dan..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)